ABD’nin yumuşak karnı: ‘İnsan’-(TAMAMI)
ABD’nin, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana kazandığı herhangi bir açık savaş yoktur. İkinci Dünya Savaşı’nın sonucunu belirleyen de aslında Nazi Almanyası’nın Doğu Cephesi’nde Sovyetler Birliği’ne yenilmesi olmuştur. George W. Bush’un İkiz Kuleler Olayı’nın ardından onlarca yıl sürecek bir Haçlı Seferi diye başlattığı savaş, daha on yıl geçmeden başarısızlıkla sona ermiştir.
ABD işgali altında kurulmuş olan Irak merkezi hükümeti, ABD askerlerinin çekilme takviminin ertelenmesine izin vermemiş, Suriye’ye yapılacak herhangi bir dış müdahaleye karşı olduğunu ilan etmiştir. ABD’nin Afganistan macerasında “başarı” hanesine yazabildiği tek kalem, Usame Bin Ladin’in Pakistan’da evinde ailesiyle otururken öldürülmesi olmuştur. Dirisi bütün dünyaya savaş açmanın bahanesi olarak kullanılmış olan Usame Bin Ladin’in ölüm tarihi de ABD’nin Afganistan’dan çekilme takvimini gerkçelendirecek biçimde ayarlanmıştır.
ABD en “güçlü” olduğu alanda yenilmiştir
Obama’nın “yeni bir döneme geçiş” olarak açıkladığı ABD’nin Yeni Savunma Stratejisi, böyle bir geçmiş üstüne oturmaktadır. İktisadi bunalımın dayattığı askeri harcamalardaki daralmanın bu yeni strateji üstündeki etkisi açıktır. Ancak kapitalist sistemin bu büyük krizinin en öenmli tetikleyicisinin ABD’nin dünyanın haracını yiyen efendi konumunu koruyamaması olduğunu anımsarsak, yeni bir stratejik yönelim belirlemeyi zorunlu kılan esas etkenin de ABD’nin en “güçlü” olduğu alandaki, yani askeri alandaki yenilgisi olduğu anlaşılır.
Zayıf halka: “İnsan”
ABD’nin zayıf halkası, “insan”dır. Ayın sonunda alacağı maaş için “savaşan” askerlerle savaş kazanmayı mümkün kılacak güç ve nitelikte bir “savaş aygıtı” henüz icat edilmemiştir. Böyle bir orduyla milyonlarca insan öldürebilir, tonlarca bomba atıp her yeri yakıp yıkabilir, ama değil “iki buçuk,” yeni stratejide belirlendiği üzere “bir buçuk” savaşı bile kazanamazsınız. Haksız bir savaş, saldırdığınız milletin insanlarını öldürür, ama yok edemezken, sizin hayatta kalan askerlerinizi insan hurdasına çevirip yok eder.
Kapitalizmin önünü açan demokratik devrilerin güdülen bir sürü olmaktan çıkartıp hayatın merkezine oturttuğu “insan,” bugün kendi ezilen milletinin simgesi olarak emperyalizmin karşısına diklmektedir.
Sürüleştirerek ve çürüterek öldürme
Bir yandan hâlâ kendi askerlerinin bilgisayar oyunu oynar gibi savaşacağı bir savaş aygıtı yaratma hayalinin peşinde koşan ABD’nin ikinci bir seçeneği daha mevcuttur. O da ezilen milletleri yeniden Ortaçağ’ın güdülen sürüleri haline dönüştürmeye çalışmanın yanı sıra, “kapitalizmin nimetleri” peşinde koşmanın beraberinde getireceği “yumuşak ölümü” bu milletlerin dokusuna zerketmek. Ezilen milletlerin insanını “öldürerek” yok edemiyorsan, “çürüterek” yok etmeyi deneyebilirsin.
Üstelik böylece “öldürerek yok etme”yi senin adına yapacak yeni güçler de yaratmış olursun. Sürüleştirme ve çürütmede ne kadar ileri gidilebilirse, ezilen milletleri birbirinin üstüne sürmek ve kendi içlerindeki etnik ve dinsel çatışmaları kışkırtmak o kadar kolay hale gelir. Hatta sadece ezilen milletleri değil, diğer emperyalist ülkeleri de perde arkasından senin adına yıkım harekâtlarında seferber edebilirsen, taş bile atmadan çok kuş vurmuş olursun. Obama’nın NATO’nun Libya saldırısını, izlediği politikanın en büyük başarısı olarak sunması bu nedenledir.
Su uyur, düşman uyumaz
ABD’nin yenilgisinin yarattığı boşluğu Ezilen/Gelişen Dünya’nın geri dönülemez ve örgütlü biçimde doldurması için koşullar çok uygundur. Bu görevin ertelenmesinin ABD’ye yeni imkânlar kazandırmaktan başka bir sonuç vermyeceğine dair en yerinde uyarı Türkçemizde mevcuttur: “Su uyur, düşman uyumaz.”