Abdülhamid’in cinci hocası-(TAMAMI)

Bu yazı Nuruosmaniye Caddesi’ndeki dükkânda üfürükçülük yapan bir Rufaî tekkesi şeyhinin oğlu Ebü’l-Hüda’nın, İstanbul’a geldiğinden iki sene sonra II. Abdülhamid’in şeyhi ve ‘Cinci Hoca’sı olarak Yıldız Sarayı’na yerleşmesi”nin öyküsüdür.

Abdülhamid’in İslamcılığı

II. Abdülhamid tarikatlara özel önem vermiş, bunların her türlü masraflarını karşılamış, tekkeleri ve tarikat büyüklerinin türbelerini tamir ettirmişti. Arap vilayetleri ve Afrika’daki nüfuzlu tarikat şeyhlerine nişan ve rütbeler ihsan etmenin yanında maaşlar da bağlayan Padişah, Ebü’l-Hüda Efendi, Zafir Efendi gibi şeyhleri yanında tutarak onların nüfuzunu kullanmıştı. (Süleyman Tevfik Özzorluoğlu, Aldülhamid’in Cinci Hocası Ebü’l-Hüda”, Yeditepe Yayınevi, S.V).

II.Abdülhamid, Osmanlı coğrafyasındaki bütün tarikatlarla yakından ilgilenmiş, maddi gereksinimlerini karşılamış, yükümlülüklerini bağışlamıştır. Öyle ki dönemin bütün tarikatlarına üye olduğu tevatürü yaygınlık kazanmıştı.

Panislamist bir politika izleyerek Osmanlı İmparatorluğu’nu ayakta tutmayı başarabileceğini sanıyordu. Dünya İslam birliğini sağlamak için her türlü çareye başvurdu ama başaramadı. Çünkü, çok uluslu, çok dinli ve çok dilli bir imparatorlukta hiç yapılmaması gereken bir şey yapmış ve panislamist bir politika izlemişti. Bu politika, Osmanlı topraklarında yaşayan gayrı müslimlerin bilinçlenmesini ve imparatorluğun çöküşünü hızlandırmıştır.

Bir garip Abdülhamid ki...

Cinci Hoca’nın öyküsünü sürdürelim: “II. Abdülhamid’in sözü edilen politikaları uygularken yanında bulundurduğu din adamlarından biri de Ebü’l-Hüda Efendi’dir. Ebü’l-Hüda fakir bir imam iken, yaşadığı Halep’te köyün vakıf mütevelliliğini almak için İstanbul’a gelmişti. Gelirken de Cabirizade Nafi Paşa’dan bir tavsiye mektubu getirmişti. Türkçesi garip, çok zeki, hoşsohbet, fakir bir köy hocası idi. İstanbul’da bir süre bir konakta misafir kalan Ebü’l-Hüda, konak halkının falına barakarak onların sevgisini kazanıyordu. İnanılmaz belleği, kendisine gelen kişilerin, geçmişi, geleceği hakkındaki isabetli tahminleri ile tanınmış, meşhur olmuştu. Sonunda, falcılık sayesinde Yıldız Sarayı’na davet edilmişti. Sultan II.Abdülhamid onu sarayına “Şeyh” tayin etmiş, Serencebey’de emrine dayalı-döşeli bir konak tahsis etmişti.”(S.VI)

“Cinci Hoca” saray şeyhliğinde durmadı. Osmanlı saltanatının en yüksek ilmî rütbesi olan Rumeli Kazaskerliği’ne yükseldi. En büyük nişanları almış, kardeşini kazasker yaptırmış, oğlunu gençliğine rağmen Saray-ı Hümayun kitabet-i sânîliğine tayin ettirmişti. Bütün adamlarını, dalkavuklarını, mensuplarını birer azalığa, birer vazifeye geçirmişti. Hatta ecnebi sefirleri bile ona müracaat ederlerdi. O sene, Tesalya’daki ordu bütün Tesalya’yı işgal ile Termopil geçidini geçerek asıl Yunanistan’a gireceği sırada yapılan mütarekenin, Rum patriği tarafından Ebü’l-Hüda’ya müracaat ve rica edilmesi üzerine Abdülhamid’in razı edildiğini söyleyenler vardır.”(S.53)

Bu işlerin tamamı üfürük sayesinde oldu

Ebü’l-Hüda Efendi, falcılık ve üfürükçülük dükkanına gelip-giden saraylı müşterilerinden, II. Abdülhamid’in meşruti yönetimi kaldırmaya, Meclis-i Mebusan’ı dağıtmaya niyetli olduğunu öğrenince, bunu fırsat bilip bir plan hazırlıyor: Güya bir gece rüyasında “Peygamber Efendimiz”i görüyor. Hz.Peygamber, II. Abdülhamid’e bir mesaj gönderiyor. Ebü’l Hüda, gidip rüyasını Abdülhamid’in yakınlarından Halet Paşa’ya anlatıyor. Halet Paşa, Cinci Hoca’yı II:Abdülhamid’in huzuruna çıkartıyor ve Hz. Peygamber’in mesajını Padişah’a arz ediyor. Kutsal mesaj (!) Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasıyla ilgili olamaz mı?

Ne anlattıysa anlatıyor işte, Padişah kendisine 100 Osmanlı altını ihsan ediyor. İstediği zaman ve aracı kullanmadan kendisini ziyaret edebileceğini söylüyor.

Yıldız Sarayı’na yerleşmeyi kafasına koymuş olan Cinci Hoca, bir süre sonra müşterilerinden bir saraylı hanımın konağına gidiyor ve gene bir rüya gördüğünü anlatıyor: “Dün gece de âlem-i manada pirim ve ceddim Seyyid Ahmed er-Rufaî hazretlerini gördüm, bana: ‘Sultan Abdülhamid’in çevresinde ve memlekette birçok düşmanı vardır. Onu bunların şerrinden muhafaza için her zaman yanında kudsî bir kuvvetin bulunması lâzım gelir. Onun manevî himayesine taraf-ı risaletten sen memur buyrulduğun cihetle gözünü aç, gece ve gündüz onu düşman şerrinden, kem gözden korumaya çalış...’ buyurdu.” S.17-18)

Saraylı hanım doğruca Yıldız Sarayı’na Abdülhamid’in analığını görmeye gidiyor. Rüyayı anlatıyor. Zamanın bütün kadınları gibi hurafelere inanan, şeyhlerden ve hocalardan mucizeler bekleyen Kadınefendi malûm rüyayı II. Abdülhamid’e anlatıyor.

Adres belli: Ebü’l Hüda hemen Saray Şeyhi olarak atanıyor, kendisine sarayda bir çalışma odası veriliyor ve Serencebey’deki konak... Gerisini biliyorsunuz!

Onlar ermiş muradına

Ben Cinci Hoca Ebü’l-Hüda’yı çok yakından tanımış olan kitabın yazarı Süleyman Tevfik Özzorluoğlu’nun (1861-1939) yalancısıyım. Saidi Nursîler, Fethullah Hoca Efendiler de tıpkı Cinci Hoca gibi hep mesajlı rüyalar görürler.

Osmanlı Ruhu’nun özünü arayan, Osmanlı yönetiminin özlemini çeken, Sultan Abdülhamid’e lâyık olmaya çalışan, “Eski İstanbul İmamı” (Turan Yılmaz, Tayyip, Kasımpaşa’dan Siyasetin Ön Saflarına, Ümit Yayıncılık. S.103-112) Başvekil R. T. Erdoğan Hazretleri’nin de Ebü’l-Hüda çapında bir şeyh-danışmanı var mıdır aceba?