Acı Bir Aşk Öyküsü
Yıllarca, dünyanın çeşitli ülkelerinde, kadınlar pek çok aşk öyküleri anlattılar bana... Ama birkaç gün önce, kendi kurduğu dünyasında anılarıyla yaşayan bir kadının, bana gözyaşları dökerek anlattığı aşk öyküsü gibisini hiç duymamıştım.
O İstanbullu, varlıklı bir ailenin kızıydı. Gümüşsuyu’nda meyve bahçeli ahşap bir köşkte geçmişti çocukluk yılları. Sonra İtalyan Lisesine başlamış ve büyük aşkıyla yolları da burada 1960’lı yıllarda kesişmişti. Gerisini o anlatsın:
“Onunla arkadaşlığımız, ders kitaplarıma yazdığı Atila İlhan şiirleriyle başladı Ethem. Bana romanlar getirir, “Oku, sonra tartışacağız” diye de uyarırdı. Okulda şiir ve edebiyat günleri tertipler, tiyatroya, sinemaya ve sanat etkinliklerine giderdik beraber. Bir süre sonra bana “Şay,” diye başlayan romantik şiirler yazmaya başladı. Ama o zamanlar onu arkadaşça seviyordum, duygularını görmezden geldim.
Liseyi bitirdiğimde çok yakışıklı bir ressama âşık olmuştum. Ailemin tüm karşı çıkmasına rağmen onun peşinden İtalya’ya gitmiş ve sonunda evlenmiştik... Ama çok çapkındı ve aşırı kıskançtı, on yılımızın hemen her günü kavgayla geçti. Sonra elim bir trafik kazasında kaybettim onu. Bu arada onunla arkadaşlığımız lise yıllarındaki gibi devam ediyordu. Benim ona tanıştırdığım, kendinden yaşça büyük bir kadınla evlenmişti, ama hiç mutlu değildi. 1978 yılı geldiğinde onun küllenen aşk duyguları tekrar canlanmış, benden de ona ayni duygular sel gibi akmaya başlamıştı. Kısa sürede boşandı ve kendimizi nikâh masasında buluverdik. Ondan sonra da otuz yedi yıl hep sevgili kaldık.
Nasıl âşıktık birbirimize bir bilsen Ethem... Her sabah uyandığımda ilk onu görmek, her gece yatağa girdiğimde günü onunla bitirmiş olmak büyük bir mutluluk veriyordu bana.Onunla beraber geçirdiğim gecelerin sabahında, gün doğarken Vivaldi eşliğinde el ele uyanır, dört mevsimi müzikle yaşardık. Akşamüstleri sahile inip gün batımlarını izler, şiirler okur, mehtaplı gecelerde saatlerce sohbet eder, sonra Mozart dinleyerek göğsünde uyuyakalırdım onun. Bazen salaş meyhanelerde coşar, bazen de bir gece kulübünde dudak dudağa, nefes nefese dans ederdik.
ELİM SON
O, bir buçuk yıl önce, bir akşam aniden ışıklara yürüyüp gitti Ethem! O gece içimden yüreğimin koptuğunu hissettim, dünya etrafımda dönüyordu, yok oluyordum...Bana haber vermeden nasıl giderdi ki?”
“Sen Angut kuşunu bilir misin Ethem? Angut kuşu eşi öldüğü zaman, yanına bir avcı gelse dahi gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan öylece durur, avcının onu da vurmasını bekler. Ben de Angut kuşu olmuştum. Onlar gibi çok ürkek olmama rağmen ölmek istiyordum, ona kavuşmak için. Hani Edgar Allan Poe’nin “Annabel Lee” şiirindeki gibi, rüzgârla denizler ülkesine savrulup gitmek...
Onun yokluğuna hiç alışamadım Ethem! Her gece yarısı ağlıyorum ve konuşuyorum onunla. Diyorum ki; “Bu aşk burada bitmez sevgilim... Ve sen, hep beni beklediğini söylerdin ya, bekle, bir gün sana geleceğim.”
“Haydi, sana rastgele Şay,” deyip, gözyaşlarımı zor tutarak ayrıldım oradan.