Acıları bile paylaşamıyoruz

Bizleri yalnızca dünya görüşlerimiz, ideolojilerimiz ve bunların doğal sonucu olan farklı düşüncelerimiz birbirimizden ayırmıyor, giderek; ortak olan -ya da olması gereken- sevinç ve acılarımız da taraf olmaya, farklı olmaya zorluyor. Hepimizin ortak sevinci ve gururu olan kimi bayramlar birbirinden farklı olan gruplar tarafından sahiplenip kutlanıyor. Toplumun bir kısmı Cumhuriyet Bayramı, 19 Mayıs ve benzeri milli bayramları kutlarken, diğer bir kesim buna yabancı kalıyor, ya da laf olsun diye kutlamaya girişiyor. İstanbul’un fethi ise, yıllardır bir başka kesimin kutladığı bir diğer bayram olma özelliğine doğru gidiyor. Oysa ki hepsi, bizim ortak bayramlarımız ve aynı coşkuyla kutlanması gereken gurur tablolarımız.

Sevinçlerde yaşanmayan ortak özellik ne yazık ki Soma örneğinde olduğu gibi acılarımızda da yaşanmıyor. Acılar da tıpkı sevinçler gibi, ucuz, gereksiz ve de hiçbir sonuç alınmayacak siyasetin bir parçası olarak bizleri bölüp parçalıyor.

Elbette ki bunun nedenlerini toplum bilimciler sorgulayacak, “Bize ne oldu?” sorusunun yanıtını arayıp bulmaya çalışacaklardır.

Gerçekten bize ne oldu? Takım ve parti tutanların ayrı kutuplarda düşman kardeşleri oynadığı bu konuma nasıl geldik? Bizim ortak paydalarımızı oluşturan durum, konum ve günlerde niye böylesine acımasız, birbirimizi suçlar konumuna gidiyoruz. Bu ve buna benzer soruları daha da çoğaltıp yanıt arayabiliriz. Ama ne var ki bulacağımız yanıtlar hep birbirinin aynı olacak.

Soma örneğine gelelim. Herkesin, her kesimin acı duyduğu bir gerçek. Ama bu acıları yansıtma şekli bir garip. Acıların daha acı olması için herkes birbirini suçlamaya girişti. Bu öylesine bir hal aldı ki, giderek acılar bir dizi kısır suçlamaların, tartışmaların, gereksiz ve anlamsız yaklaşımların içinde, yüreklerimizde ve vicdanlarımızda hak ettiği yeri ve etkiyi bulmakta güçlük çekti.

Taraf olmak, farklı düşünmek, bu denli ortak acılarımızı etkiler, etkileyebilir mi? Ne yazık ki Soma olayında bu yaşandı.

Kimi köşe yazarları, acıları, şu ya da bu partiye oy vermenin düzeysizliğine bile indirmekten hiç kaçınmadı. Ölünün üzerine bir parti rozetini iliştirme gibi talihsiz beyanlarda bulunma cesaretini gösterdi. Kimi yazarlar ise daha çok okunmak, daha ayrıksı olup dikkat çekmek için, acıların bile engellemediği garip bir üslubu benimsemekte hiçbir bir sakınca görmedi. Bizden olanların savunduğu, bizden olmayanların ise nefretle bağışlanmaz kıldığı bu tavırlar üzerine yapılan tartışmalar bile, ne yazıktır ki, paylaşacağımız ortak acılarımızda bile bizleri taraf olma zorunda bıraktı...

Hırslar, ortak acılarımızda taraf olmanın bağışlanmaz ve anlaşılmaz zafiyeti, eğer bir toplumun her kesiminin aynı ölçüde yaşayabileceği acıları bile etkiliyorsa, o zaman geriye bir tek söz kalıyor...

Gerçekten bize, bizlere ne oldu?