Adaya yürüyerek giden Köy Enstitülü

Bir dostuyla dertleşirken yan masadan duydum: “Kitabı tamamlamak üzereyim ama fotoğraflar eksik. Köye gidip o çeşmenin fotoğrafını çekmem lazım. Nasıl yapacağım bilemiyorum?”

Girdim lafa:

- Amcacım ne kitabı yazdınız?

- Seferihisar’ın kültürel tarihini. Fotoğraflar eksik.

- Bahsettiğiniz köye gelip çekeyim.

Benden 50 yaş büyük olan Osman İlker amcayla dostluğumuz 2001 yılında böyle başladı. Bir köyde bir çeşme fotoğrafı çekeceğimi düşünerek yardımcı olayım dedim. Tam üç ay fotoğraf çektirdi. Seferihisar’ın tüm köylerine gittik:

– Evlat not al. Burada höyük var galiba. Arkeoloji müdürlüğüne söyleyelim gelip baksınlar.

– Evlat not al. Şu tarihi çeşme bakımsız. Muhtara söyleyelim.

– Evlat not al. Bu köyde kitap seven iki delikanlı çıktı. Bir dahaki sefere elimiz boş gelmeyelim.

Yürürken gözü bir kelebeğe takılır:

– Bu türü daha önce görmemiştim. Evlat! Görüntüsünü alalım.

Yarım saat kelebeğin peşinde bir o yana bir bu yana sallana sallana görüntü için uygun zaman kollarız… Bazen de bir ot yığını dikkatini çeker. Aradaki çiçeği fark eder. Sevgiyle incelenir, görüntüsü alınır…

Sadece dağ, bayır değil:

Seferihisar’da anti dönem kalıntılarının bulunduğu bir adaya uzaktan bakıyoruz. “Herhalde adanın ismini not alıp gideriz” diye düşünüyorum. O da ne!

Hoca pantolonunu çıkarıp uzun beyaz donuyla denize girdi. Biraz yürüdü ve bana dönerek “Yol kalıntısı var. Su boyu belimize geliyor. Denedim. Gel evlat”

Yani yürüyerek bir adaya gitmişliğimiz bile oldu!

İlk köyde çalışma yöntemini öğrendim:

Kahveye girilir. Sıcak, esprili bir sohbetin ardından köyün en yaşlısı ziyaret edilir. Ses kayıt cihazı açılır ve önce köyün tarihi sonra kişinin bildiği bütün türküler kaydedilir. Masal, bilmece gibi folklorik tüm öğeler not alınır. Köyün tarımdaki durumu, hayvancılıkta yaşadıkları sorunlar, üretimin önünde varsa engeller… Hepsi öğrenilir. Köydeki mesai mezarlıkta en eski mezar taşını bulup üzerindeki Osmanlıca yazının fotoğrafını çekerek sona erer.

Peki bunları neden yapardı?

Çünkü Osman İlker bir Köy Enstitülüydü!

Peşinden giderken nefes nefese kalırdınız. Yetişemezdim…

Türkiye, Köy Enstitüsü kuşağına yetişemedi…

Arkalarından hüzünle izledik...

Osman İlker de onlardan biriydi. 88 yaşına kadar, geçen hafta kaybettiğimiz güne dek, durmaksızın çalıştı. 1932 yılında Artvin’in Yukarı Maden köyünde doğdu. Cilavuz Köy Enstitüsü’nü bitirdi. 1952’de öğretmenliğe başladı. Halk edebiyatı ve kültürel zenginliğimize odaklandı. Aşağı Maden ve Yukarı Maden isimli tuğla kalınlığında bir kültürel araştırma eseri yazdı. Doğduğu yerin tarihi ve kültürel yapısıyla ilgili bin sayfalık kitap yazan kaç kişi var bugün? Çalışmak Köy Enstitüsü kuşağı için nefes almak gibidir. Çalışmadan durdukları bir ana şahit olmadım.

Öğretmenlik hayatı haksızlığa boyun eğmeyen kişiliği sebebiyle sürgünlerde geçer. Sürüldüğü yerlerde kütüphaneler kurarak cevap verir. Ömrünün son dönemini geçirdiği Orhanlı köyünde de Halk Eğitim Müdürlüğü’nü harekete geçirerek kütüphane kurmuştu.

Osman İlker örgütlüydü. Vatan Partili olduğunu duyduğumda yaşadığım sevinci unutamam. Yazın ortasında, güneşin altında, Seferihisar köylerinin tarlalarında yürüyerek başlayan dostluğumuz, Silivri cezaevi önünde tazyikli su yiyerek devam etti. Zor günlerin sessiz kahramanlarından biriydi. Parti’yi ‘üniversite’ olarak adlandırırdı. Osman İlker’i uğurladık. Sorumluluğumuz arttı.

Cumhuriyetle birlikte üreten Türkiye’yi inşa ettik, Osman İlkerler yetişti. Yeniden üretim devriminin arifesindeyiz. Bu sefer onların deneyimiyle daha da güçlüyüz. Köylüden öğreneceğiz, mezar taşlarımıza, tarihimize sahip çıkacağız, türkülerimizi öğrenip, kelebeğin en güzel fotoğrafını çekeceğiz…