Afganistan Notları 5: Kabil’de yitirileni Kabil’de ara!

Nasrettin Hoca bir gece evinin önündeki sokak fenerinin altında döne döne bir şey aramaktadır. Bunu gören bekçi “Hoca” demiş “Ne arıyorsun böyle telaşla?” Hoca da, “Evin anahtarını düşürdüm onu arıyorum,” diye yanıtlamış. Birlikte aramaya koyulmuş. Aramaktan yorulan Bekçi, “Hoca” demiş, “Anahtarı burada düşürdüğünden emin misin?” Hoca, “Hayır,” demiş, “Samanlıkta düşürdüm!” Bekçi şaşkın çıkışmış: “Be Hocam Samanlıkta düşürdüğün anahtarı burada niye arıyorsun!” Hocanın yanıtı şöyle olmuş: “Samanlı karanlık… Orada bulmam imkânsızdı da ondan!”

Nedense Afganistan’da yaşanan trajik olayları düşünürken her seferinde Hoca’nın bu fıkrası aklıma geliyor. Afganistan’a dışarıdan müdahale edenler de, Afganistan’a iyi niyetle akıl verenler de çözümü Afganistan’ın kendi gerçeklerinin dışında aradılar. Afganistan’a ezberden yol gösterdiler. Nadir Han’dan başlayan bu vesayet süreci kanlı darbeler ve yabancı işgalleriyle bugüne geldi.

KARANLIKTAKİ ANAHTAR BULUNDU

Çözümü, bir mazlum ülkenin uzun yıllar boyunca maruz bırakıldığı kendi “karanlığında”, kendi gerçeğinde değil, başka ideolojilerin, niyetlerin, hesapların rahat ortamlarında arama kolaylığına sapıldı. Bedeli Afganistan halkı ödedi: Yüz binlerce ölü, milyonlarca yaralı sakat, bacaksız kolsuz küçük çocuklar, kadınlar, milyonlarca mülteci ve salgın hastalıklar, tecavüzlere, afyona, yoksulluğa, kana, işkenceye batırılmış acılı, sızılı bir ülke. Kimin eseri?

Sonunda Afgan halkı Asya bozkırının özgürlük karakteriyle, geleneğin derin hikmetlerini İslam erdemleriyle buluşturmayı başardı. Ve her ne olursa olsun Afgan halkı, Afganistan gerçeğinden hareketle, kendi karanlığını kendi aydınlattı ve karanlıktaki anahtarı bulup kapıyı açtı. Bilimin ve aklın yoluna çıkıldı.

ASYA ÇAĞINDA AFGANİSTAN GERÇEĞİ

Afganistan üzerine araştırmaya, okumaya, düşünmeye devam ediyorum. Çünkü Asya’da olup biteni tam anlamamız, doğru mücadelemiz için gerekli. Afganistan dersleri Küreselci emperyalizme karşı vereceğimiz ekonomik, siyasi ve özellikle kültürel mücadeleyi yakından ilgilendiriyor. Afganistan’da son kırk yıldır yaşanan toplumsal deneyimlerden öğreneceklerimiz, yakıcı pratikten alacağımız dersler var.

Asya sathına yayılan devrimler sürecinde Asya milletlerinin birbirinin içine geçmiş etnik ve mezhepsel yapısı göz önüne alındığında, işimizin ne kadar zor olduğunu anlarız. Bu zorlukları çıkmazlara sokmadan, yani düşmanın işini kolaylaştırmadan aşmamız için Afganistan deneylerini biz Müslüman ve Türk toplumu aydınları olarak çok iyi kavramamız gerekiyor.

Afganistan nasıl oldu da 1919’da Emanullah Han önderliğinde kazandığı bağımsızlığını koruyamayıp uzun yıllar sürecek bir kaosa sürüklendi? Nasıl oldu da herkesin birbirinin inancına saygı duyduğu Zahir Şah döneminden buralara gelindi? Afganistan bize şunu söylüyor: Bir toplumsal süreci anlamaya çalışırken hareketin ve eylemin yasalarına mutlaka uymalısınız. Aksi takdirde düzelteyim derken bozar, yapayım derken yıkarsınız.

TOPLUMSAL SİSTEM MEKANİK DEĞİLDİR

Afganistan’da öyle dönemler yaşandı ki, toplumun öncüleri doğruluğuna inanarak yaptıkları reformları hayata geçirirken, bir makinenin parçasını değiştirir gibi davrandılar. Böyle yapmakla toplumsal organizmayı zedeleyip değişimin geri tepmesine yol açtılar.

Bir elektronik makinenin “işletim sistemi”, “belleği” ya da “hafızası” ile bir toplumun işletim sistemi, belleği ya da hafızasını birbirine karıştırmamak gerekir. Bunlar bir kez karıştırıldı mı alınan kararlar, yapılan uygulamaların tahribatını düzeltmek kolay olmuyor. Afganistan’da bu türden yanlışlar, toplumsal organizmayı bozdu ve sonuç istenilenin tam tersinde süregeldi.

Bir toplumun geride kalmış işleyişini ilerletmek, geleneksel kuralları değiştirip yenilemek, toplumu dönüştürmek ruhsal boyutları olan organik bir süreçtir. Her halkın kendine özgü gelenekleri, inançları, sınanmış değerleri vardır. Rus halkının imparatorluğa dayalı kültürel ve sosyal değerleriyle Afgan halkının değerleri, yaşam anlayışı farklıdır. Rusya’da sonuç veren Afganistan’da ters teper.

DUYGU YARALANMASI KOLAY İYİLEŞMEZ

Dağların başında Allah’ın varlığına tutunmuş Müslüman bir Afgan köylüsüne sosyalizm adına “Ateizm” dersi vermeye kalkarsanız, onun sert tepkisine maruz kalırsınız. “Espri yaptım arkadaş! Kızma!” deseniz bile artık o insan size güvenmez. Ya da Sovyet baskısıyla iktidarı ele geçirip, Afganistan bayrağını alelacele SSCB’nin orak çekiçli bayrağına benzetirseniz, büyük tepki alırsınız. Sonra halkın büyük tepkisiyle karşılaşıp eski bayrağa döndüğünüzde, başladığınız noktadan daha geri bir noktaya düşüyorsunuz.

Buna benzer yaşanan pek çok örnek sonucu, köylü kitlelerin bir kez güvenini yitirdiğinizde siz istediğiniz kadar “Allah, Muhammed” deyin başarılı olamıyorsunuz. Çünkü sürecin başında sizin hatanız zıddını çoktan doğurmuş oluyor. Bin yıldan beri oluşmuş, pekişmiş inanç sistemine, manevi kalelere bir makineye yaklaşır gibi yaklaşırsanız o anda kendi zıddınızı doğurmuş ve onu beslemeye başlamış olursunuz. Duygu zedelenmesi, inanç yaralanması kolay iyileşmez.

ASYA’DA YOL ÇALIŞMASI SÜRÜYOR

Elbette zor da olsa çözümün anahtarı Afganistan gerçeğini kavramakta yatıyor. Karanlık da olsa, kaybedileni kaybolduğu yerde arayıp bulacaksın. Kabil koşullarında yitirilen Kabil koşullarında aranmalı. Her şeye karşın bu ülke, dayanabildiği kendi mecburiyetiyle ABD emperyalizmini yendi. Afganistan’da yapılan toplumsal tarihsel yanlışlar, çok acılı bir süreçten geçtikte sonra bugünkü noktaya geldi.

Sonunda Taliban öcülüğünde Afganistan vatanı yeniden özgürleşti. Şimdi ülkelerinde birleşme, bütünleşmeye doğru, yol çalışması yapıyorlar. Kimsenin kuşkusu olmasın, Yükselen Asya gerçeğiyle buluşan Afganistan gerçeği Asya devrimlerine yönelen insanlık yolunu inşa etmeyi başaracaktır. Elbette o yol bilimin, aklın ve ahlakın yolu olacaktır. Asya Çağının yolları açık olsun!