Afganlar, Göç, Avrupa, Irkçılık

Batı aydınlanmasının en önemli isimlerinden Voltaire’nin “Candide”si ne ola ki?

Kaçıncı seviyeden insandı Fenikeliler? Ya Hindular farklı mıydı yamyamlardan?

Ne belaydı değil mi Aztekliler, Kızılderililer…

ABD’de çok mu seviliyordu Yahudiler? Ten rengi siyah diye zulüm görenler?

Asyalı, Afrikalı, Avustralyalı, Güney Amerikalı köleler…

Bizim Tanzimat’ta da hor görülmüyor muydu Türklük?

Pek sırnaştıramıyordu ya liberal aydınımız… Çünkü Türk olmak demek köylü olmak demekti Osmanlı’da.

Irkçılıktan söz ediyoruz elbette. Bugün yine karşımızda duruyor. Dünyada ve bölgemizde çıkarılan iç savaşların bir sonucu olarak kitlesel göçler yaşanıyor. En son örneği Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesinin ardından Afganistanlıların sınırlarımıza gelmeleri.

Kamuoyunda yapılan tartışmalar da dikkat çekici. Suriyeliler şöyle rahatsızlık veriyor, Afganlıların da maaşını biz mi vereceğiz? Bu insanlar neden vatanlarını savunmuyorlar? Biz olsak böyle mi yapardık?

Hatta İlber Ortaylı’ya atfedilen bir söz de dolaşıyor: ”Türkler mülteci olarak başka ülkelere göç etmeyen tek millettir. Türkler, savaş çıkarsa ya toprağında can verir, ya da sancağını dikip yeni bir devlet kurar.”

Başka fikirler de var. Sınıra duvar örelim, bunca insana sırtımızı dönelim. Suriyelileri eğitip savaştıralım gibi.

İlk olarak belirtmek lazım Türklerin ne kadar göçer bir halk olduğunu kullandığı alfabelerden bile saptamak mümkün. Bugün yurt dışında 6,5 milyon Türk yaşıyor. Hatta kamuoyunda gençlerin yurt dışına yönelişi tartışılıyor. Demek ki başka ülkelere gitmenin ya da gitmemenin Türk olup olmamakla bir ilgisi yok.

İkincisi, biz ülke olarak ne Yugoslavya, ne Irak ne de Suriye gibi bir işgale uğradık ne de iç savaş yaşadık. Komşumuzun çocuğuyla gırtlak gırtlağa gelmedik hiçbir zaman. Üstelik türlü fitnelere ve kışkırtmalara rağmen.

Üçüncüsü, hem hükümetin hem de o politikalara destek veren milletimizin, Suriyelilere, Iraklılara, Libyalılara, Afganlara karşı sorumluluğu var. Çünkü hükümetin “Emevi Camii’nde namaz kılma” planları Suriye’yi bölünmenin eşiğine getirdi. Saddam’a, Kaddafi’ye yapılan düşmanlık Irak’ı, Libya’yı böldü.

Dördüncüsü ve bence en önemlisi; Türkiye mazlum milletlerin umudu olan bir ülke. Genç Türk geleneğinin yankıları, Kurtuluş Savaşı’nın eşsiz zaferi, kurtuluş isteyen milletlerin gözlerini kamaştırdı. Türkiye-Afganistan ilişkileri buna en güzel örnek.

Göçmenler konusunda bir diğer yanlış fikir ise, kitlesel göçlerden kaygı duyan insanlara ve bu insanların fikirleri üzerinden Türk milletine ırkçısınız damgası vuranlar.

Bunun gerçek olmadığını, Türk tanımının bile dil esaslı yapıldığını artık anlatmaya gerek yok. Kaşgarlı Mahmut’un sözüdür, “Türkçe konuşan Türk’tür.” 10.yüzyılda kim böyle bir tanım yapabilirdi? Tarihte imparatorluklar kurmuş bir halkın ırkçı fikirleri benimsemesi de pek güç. Üstelik Türkler'den söz ettiğimizde bu daha da güç. Değişimi hemen kabul eden bir milletiz çünkü.

Diğer bir konu, ırkçılığın sistematikliği. Türk edebiyatından bir Candide çıkmış mı? Hangi metinde, nerede Türkiye’ye göç edenlere nefret söylemi yapılmış? Tarih yazımında insanlar için bir sıralama yapılmış mı?

Veya Türkiye'de şuan bizim vatandaşlarımız ile göçmenler arasında

günlük anlaşmazlıkların ve uyumsuzlukların dışında, sistematik ve her yerde görülen bir çatışma gösterebilir misiniz?

Oysa Batı daha aydınlanma yıllarında beyaz adamı 1.sınıf insan statüsüne koymuş. Buyrunuz hesaplaşınız Candide’yle!

Afrika’ya aşı vermeyenlerle hesaplaşınız!

PENALTIYI ATSALARDI KAHRAMAN OLMAYACAKLARDI

Albert Camus’nun dediği gibi, “Hayat fena halde futbola benzer”

EURO 2020 finalinde İtalya ile İngiltere karşı karşıya geldi. Her şeyin “efendisi” İngiltere Marcus Rashford, Jadon Sancho ve Bukayo Saka’nın penaltıları kaçırmasıyla İtalya’ya yenik düştü. Akdenizliler, Mancini’nin de taktik zekâsıyla kupayı kazandı.

Fakat sonra ne oldu?İngilizler sosyal medyadan Rashford, Sancho ve Saka’ya ırkçı hakaretlerde bulundu. Öyle ki İngiltere Başbakanı Johnson da bir açıklama yapmak durumunda kaldı.

Esas soru şu: Eğer Rashford, Sancho veya Saka’dan bir tanesi penaltıyı atsaydı ve İngiltere kupayı kazansaydı kahraman olurlar mıydı?

Bir diğer örnek ise İtalya'dan. İtalya’da Verona taraftarlarının Balotelli’ye yaptıkları ve ardından Verona taraftar grubu liderinin şu açıklaması:

"Balotelli İtalyan, çünkü İtalyan vatandaşlığına sahip ama asla tam olarak İtalyan olamaz"

Konuyu açıklayan daha iyi bir örnek var mıdır bilmiyorum ama bizim derdimizi anlatmaya yetiyor.

Toparlayalım, Avrupa’nın ikinci sınıf vatandaşlık anlayışı bizde de bir etki yaratıyor ne yazık ki. Bu etkinin ve endişenin nedeni geçmişteki günahların ve şimdi dış politikadaki eksiklerin ve doğru dürüst bir göçmen politikasının olmaması.

İnsan olmak, bunlardan daha büyük:

“Ne gelir elimizden insan olmaktan başka”