Afrika'da emperyalizme isyan

Emperyalist devletler askeri müdahale, işgal, yağma ve terör örgütlerine desteğini meşrulaştırmak için kendisinin yol verdiği, kontrol ettiği ve sahada aktif kullandığı terör örgütlerini bahane eder.  8 Mart 2023’te, ‘Petrol Haramileri ve ABD’nin IŞİD Çocuklarına İlgisi’ başlığıyla bir yazı yayımladık. O yazıyı bu yazımızla birlikte okumanızı tavsiye ediyoruz. Suriye Ekonomi ve Ticaret Bakanı Muhammed Samer El-Halil, 2020’de BM’ye resmi olarak sundukları belgelere binaen el-Ömer petrol sahasından talan edilen petrol dahil DEAŞ, ABD ve PKK işgali altındaki bölgelerden 100 milyar dolar petrol ve elektrik hırsızlığı yapıldığını söylemişti. Hırsızlıktan elde edilen para ordu komutanları, Pentagon kurmayları, Beyaz Saray bürokrasisi, sahada görev yapan ABD askerleri ve YPG/PKK’nın silahları ve militanları için harcanıyor. Bu paranın bir bölümünün Suriye, Irak, İran ve Türkiye’de siyasi, istihbarat ve askeri operasyonlarda kullanıldığını bilmek için kâhin olmaya gerek yok. 

Talan edilen petrol, tarım ürünleri, pamuk, elektrik, kaçak sigara atölyeleri, sentetik uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile YPG/PKK öncülüğünde inşa edilen bir askeri makine, ABD ve savaş lordu Netanyahu denetimindeki İsrail’in Suriye, Irak, Türkiye ve İran projeleri için besleniyor. Ekonomik ambargo, bankalar arası transferlere blok, suikast, terör ve medya saldırıları, doğal felaketleri tetikleme ve müdahaleler için kullanma ve ne kadar zincirini koparmış hain, liboş, tatlı su solakları, cinsiyetsiz, sapık ve psikopat varsa topyekûn bir saldırı ve yıkıcı savaşı dayatıyorlar. Köhne bir dünya nizamının haramileri, mafyası, askeri sanayisi, petrol şirketleri, silah tüccarları, ilaç holdingleri saltanatları baki kalsın diye tüm iblisi araçlarıyla sahadalar.

ABD Fırat’ın doğusu ve Suriye-Ürdün sınır hattında olan el-Tanf askeri üssü ile Suriye-Irak hattında olan Deyrezor vilayetini varlığının devamı için hayati önemde görüyor. Şimdilik Fırat’ın doğusuna Irak, Türkiye, Suriye üçgeninde, Kuzey Irak misali PKK denetiminde bir erk inşa etmek istiyor. Bunun altyapısı için gerekli olan silahlı örgütlenmeyi sahada organize etti. Mahalli bağımsız idarelerin inşa edileceği geçici coğrafi alan da aşikar oldu. Deyrezor vilayeti İran, Bağdat, Humus, Şam, Beyrut güzergâhıdır. ABD bu vilayetin sorunlu olduğunu biliyor. Güçlü Arap aşiretlerin Suriye’nin bölünmesine asla razı olmayacaklarını ve ortaya koydukları mitingler ve eylemlerle Esad’a bağlı olduklarını görüyor. İşte tam burada el-Tanf askeri üssünün ehemmiyeti ortaya çıkıyor.

Bu üs sadece DEAŞ örtüsü altında terör estirecek canilerin eğitim merkezi değil. Deyrezor’un tamamen Suriye devletinin eline geçmemesi için bölgeye canilerini sevk ve koruma amacı yanı sıra Suriye’nin Güney vilayetleri Dera ve Suveyda ile Humus ve Şam kırsal bölgelerine terör ihracatını da buradan yapmaktadır. Şam ve Humus’a yönelik artan terör saldırıları, Muharrem ayı faaliyetleri sebebiyle Hz. Muhammed’in torunu Hz. Zeynep’in makamının olduğu Seyide Zeynep semtinde vuku bulan terör DEAŞ imzası taşısa da ABD’nin Suriye devletini bölücü faaliyetlere karşı yürütmek istediği asli görevlerinden alıkoymak ve onu ekonomik krizler ve terör sarmalına hapsetmek amacı gütmektedir. 

Aslında Suriye sahasında şahit olduğumuz bu uygulamayı başta ABD, Fransa ve Batı devletleri Afrika Asya ve Amerika kıtasında farklı cinayet yapılanmalarını kullanarak icra etmektedir. Afrika’da başta Fransa olmak üzere malum Batı sömürge devletlerine, yağmalarına, ırkçı kibrine, böl-yönet nifakına,    Afrika’nın yükselen bağımsızlık ve egemenlik taleplerine karşı ekonomik ve mali abluka ve ambargolarla sindirme politikalarına karşı isyan var. Batı’nın tedavüle soktuğu, “Afrika fakir bir kıta. Afrika ilkel.” algı operasyonu İtalya Başbakanı Bayan Meloni’yi bile çileden çıkardı. Uluslararası arenada başını ABD ve NATO’nun çektiği bloka karşı Çin, Rusya ve İran blokunun önderlik ettiği BRICS ve ŞİÖ üye devletlerinin de destek verdiği Afrika ve Latin-Güney Amerika ülkeleriyle dayanışma ve işbirliği hamleleri Emperyalist-Siyonist cephede ciddi korkular yaratmaktadır.

Çin’in Afrika’da büyüyen nüfuzu, Rusya’nın bu sahaya inmesi, başta İran, Venezüella ve Brezilya’nın özel girişimleri bu iki blok arasındaki çatışmanın kızgın olacağına delalettir. İsrail ve Lübnan Hizbullah’ı arasındaki kavganın bir boyutunda da Afrika’nın zengin yer altı ve üstü kaynakları oluşturmaktadır. Mali’den, Nijer’e, Çad’dan Cezayir’den Senegal’e, Eritre’ye kadar Fransa’ya ve ABD’ye karşı toplumsal ve hükümetler bazında bir başkaldırı var. Afrika’da sadece son on yıl içinde 700 milyar dolar yatırımı olan Çin; Kuşak ve Yol Girişimi sözleşmesini Temmuz’da 54 Afrika ülkesinin 52’si ile imzaladı. En az 400 senedir Afrika’yı sülük gibi emen, köleliği sistematik hale getiren Batı’nın “Afrika’da Çin Emperyalizmi” ifadeleri komedi değilse ikiyüzlülüğün daniskasıdır. Fransa’nın canileri tarafından katledilen Burkina Faso lideri Thomas Sankara, “Emperyalizm sadece sahip oldukları ateşli silahlarla topraklarımızı işgal eden bir zihniyet değildir. Bir zümrenin kredi sistemi, gıda yardımı, abluka, ambargo tehditleri, şantaj ve işgallerle yeryüzündeki tüm insanları sömürme, kontrol etme ve köleleştirme sistemidir. Biz bu sisteme karşı savaşıyoruz.” demişti. 

Batı’yı ve İsrail’i kaygılandıran bir başka husus İran’ın Afrika hamlesidir. Önümüzdeki üç yıl zarfında ticaret hacmini 10 milyar dolara çıkarmayı öngören antlaşmaların yanında Tahran Afrika ülkelerine özellikle tarım alanında istihdam edilecek sivil amaçlı İHA’lar verecek. Geçen hafta 54 Afrika ülkesinin 49’u Moskova’da Putin ile bir araya gelmesi savaşın iki kutup arasındaki savaşın “her şey mubah” noktasına geleceğine işarettir. Ukrayna’nın daha çok silahlandırılması ve savaşı Rusya’nın içine taşıyacağız tehditleri, DEAŞ veya benzeri örgüt imzalı şiddet eylemleri ile örtülü operasyon terörünün Asya ve Afrika’da zuhur etmesi sülük Emperyalizm ve Siyonizm çağının ömrünü uzatmaz sadece çirkin yüzünü daha net açığa çıkarır.