Afrika'da Lübnan ve İran varlığı
Bir önceki yazımızda Lübnanlıların ülkeden göç sebeplerini irdeledik. Bu yazımızda Afrika’yı mesken edinen, vatandaş olan Lübnanlıları ve bunun Lübnan Hizbullahı’na sağladığı iktisadi ve askeri imkânlar ile İsrail’e karşı mücadelesindeki önemine ışık tutacağız.
LÜBNAN’IN AVANTAJI
Denizlerin fatihi, kâşifleri ve medeniyet taşıyıcıları sıfatına haddinden fazlasına layık olan ticaret erbabı Finikelilerin uzantısı olan Lübnanlıların başta Batı Afrika coğrafyası ardından yakın-uzak Afrika diyarlarına uzanan serüvenlerini kolaylaştıran üç önemli unsur var: Afrika’da kadim ve önemli bir mevcudiyeti olan ister Müslüman, ister Hristiyan, yahut Yahudi Arap varlığı sayesinde; mahallî ticari sisteme hızlıca adapte olabildiler.
Fransa ile uzun yıllara dayanan ilişkisinden mütevellit onun dilini, adetlerini bilen, güçlü ve zayıf yönlerini yakinen tanıyan Lübnanlılar, Afrika’da yaygın olarak konuşulan Fransızca ve kurulan Fransız kolonileri sayesinde Afrika coğrafyasında hızlıca yayılma imkanı ve kabiliyeti buldular. Lokal nüfuzlu çevreler ile münasebetlerinde askeri hakimiyet ve yönetmek için yerel güçlerle iktidar mücadelesi rekabetine girmediler. Yerel kuvvetler arasındaki çatışmalardan uzak durdular, tüm taraflarla kazan-kazan ticari ilişkisini tercih ettiler.
İMTİYAZLI BİR HAYAT
Afrika’daki konumları, Ürdün’de Kraliyet muhafızları, istihbarat ve ticarette önemli kazanımları elde eden Kafkasya kökenlilerin (genelde Çerkezler olarak bilinirler) neden bu mevkilere gelebildikleri ve neden hâkim zümre tarafından Ürdün’de çoğunluğu teşkil eden Filistinli ve Ürdünlü Araplara tercih edildikleri hikâyesine benzer. En önemli sebep bu topluluğun azınlıkta olması ve kraliyet hanedanlığına tehdit oluşturacak yeterli nüfusa sahip olmamasıdır. Ayrıca hâkim zümre ile birçok Arap çevrede var olanın aksine ilk lahzadan itibaren ne ailevi, ne dinsel, ne aşiret husumetleri olmadığındandır. Bu husustan mütevellit genelde sergiledikleri güven ve sadakatlerine karşılık çok iyi ödüllendirilmeleri ve kendilerine imtiyazlı bir hayatın sağlanmasıdır.
FRANSIZ TÜCCARLAR
RAHATSIZ OLDU
Lübnanlıların Afrika’daki bu hızlı yükselme ve zenginleşme serüveni, ilk zamanlarda Fransa’yı rahatsız etmese de Fransız tüccarları, kazançlarına olumsuz etki yapması sebebiyle ciddi bir rahatsızlık duyarlar. Fransa hükümetine Lübnanlı tüccarlara karşı önlem alması için telkinde bulunurlar. Fransız tüccarların şikâyetleri arasında Lübnanlıların başta Senegal olmak üzere Batı Afrika ülkelerinde boy gösteren anti-Fransız hareketlerin arkasında Lübnanlıların olduğu iddiaları yer alır. 1930’lu yıllarda genelde Avrupa özelde Fransa’da baş gösteren ekonomik kriz sebebiyle Lübnanlıların Batı Afrika’ya göç etmelerine karşı engelleyici önlemler alınması tavsiye edilir. Fransız tüccar ve askeri yetkililerin Paris’e ilettiği benzer şikâyetler ve ‘ivedilikle müdahale edilmeli’ talepleri 2. Dünya Savaşı esnasında da görülür.
TİCARET SAVAŞI MI,
DÜŞMANLIK MI?
Savaş esnasında ve hemen sonrasında Batı Afrika’da baş gösteren bağımsızlık taleplerinin özellikle Müslüman ve Ortodoks Hristiyan Lübnanlılar tarafından teşvik edildiği, bu uğurda mücadele eden Afrika siyasi hareketlerine maddi destek sağladıkları iddia edilir. Ancak Paris’in, böyle Lübnanlılara karşı alacağı bir icraatın sebebiyle genelde Arapların özelde Lübnanlıların Hitler Almanya’sı ile yakın ilişkiler kurabileceği kaygısı ve Levant coğrafyasında Lübnan’ın Fransa için taşıdığı özel ehemmiyet sebebiyle Lübnanlılara karşı açık bir müdahalede bulunmasına engel teşkil eder. Ayrıca önemli bir Fransız yetkili çevresinde, askeri, siyasi ve güvenlik boyutundan ziyade bu iddiaların bir ticaret rekabetinden ibaret olduğu kanaati ağır basmaktaydı.
ŞİİLİK MİSYONERLİĞİ İDDİASI
Fransız tüccarların büyük çoğunluğu, Nisan 1960’ta bağımsızlığını elde eden ve kısa süren bir birliktelik olan Senegal-Mali federasyonundan ayrılır. Büyük çoğunluğu Müslüman olan 14 milyon vatandaşın yaşadığı, nüfusun yüzde 65’i 18 altıdır. Fildişi Sahillerinden sonra tarım ve sanayi alanında en gelişmiş ülke olan Senegal’de tarım, altın ve fosfor revaçtadır. Yerfıstığı ve yağı, balık ve konserve balıkçılık, mısır, şeker sorgumu, pirinç, pamuk, susam, sebze gibi ürünlerde zengindir. Az sayıda ama ticarette etkin olan Lübnanlı Hristiyanlarla birlikte ekseriyeti Şii mezhebine tabi 30 ile 40 bin Lübnanlı, çoğunluğu Senegal vatandaşıdır, yaşamaktadır. Önceleri tarım ürünlerinin yetiştirilmesi ve pazarlanmasında öncü olan Lübnanlılar bu faaliyetlerini sanayi sektörüne de taşımışlar. Nüfusun çoğunluğu Sünni mezhebine tabi olan Senegal’in Arapçayı resmi diller arasına alması, Lübnanlıların tarım ve sanayi sektörünün ardından altın, elmas, kömür, kahve, kakao gibi sahalarda zuhur etmesi, bu sektörlerin tekelini elinde bulunduran başta İsrail olmak üzere ABD, İngiltere, Belçika, Hollanda ve Fransa hükümetleri ve medyasında ciddi bir kaygıya sebep olur. Burada yaşayan Lübnanlıların Hizbullah ve İran ile güçlü bağlantılarına dikkat çeken yazılar tedavüle girer. Askeri ve istihbarat elemanları ve medya mensupları televizyonlarda Hizbullah ve İran’ın Afrika’da Batı için oluşturdukları tehdit ve tehlike üzerine programlar yapar. “Şiilik misyonerliği” yaptıkları iddiaları yaygınlaşır. Senegal üzerinden tüm Batı Afrika ülkelerine sirayet eden Lübnan (Hizbullah’ı) nüfuzuna paralel olarak müttefiki İran’ın da Arap Körfezi, Yemen ve denizi üzerinden Doğu ve Orta Afrika ülkelerinde güçlü bir varlık inşa etmektedir. Afrika’da yaşayan Lübnanlılardan hibe veya insani yardım adı altında milyonlarca doların Hizbullah’a transfer edildiğini yazar ve yayarlar. Hizbullah’ın silah, uyuşturucu, altın, elmas ve dolar kaçakçılığı yaptığı, fason şirketler veya şüphe çekmeyecek aile şirketleri üzerinden ticaret faaliyetlerinde monopol (tekel) bir güç olduklarını ve bu gücü Lübnan’daki Hizbullah’ın askeri ve siyasi kudreti için önemli bir kaynak teşkil ettiğini iddia ederler. Hizbullah ile birlikte İran Devrim Muhafızları ordusuna tabi personelin Afrika’da artan gücüne dikkat çekerler. Afrika’da Fransa, ABD ve İsrail’e karşı artan faaliyet, isyan ve devrimlerde Hizbullah ve İran’ın rolünün yadsınamayacağı, Rusya’nın Wagner örgütü misali Hizbullah ve İran’ın Batı kuvvetleri karşıtlarına ve bugün Fransa’yı kovan yeni iktidarlara askeri danışmanlık ve eğitim sağladıkları yönünde şikâyetler tedavüldedir.
BARBARLARLA MÜCADELE
İsrail ve Batının iddialarını sorduğumuz Afro-Lübnanlı kaynaklarda, İsrail, ABD ve müttefikleri ile savaş halinde olan Lübnan Hizbullah’ı ve müttefiklerinin de Afrika’da dostlarını çoğaltmak, maddi zenginlik elde etmek, daha güçlü siyasi ve askeri bir konuma gelmenin mubah olduğu kanaati hâkim. Ayrıca zalimlerin birliği misali mazlum milletlerin de dayanışma ve yoldaş olmalarının gayet doğal ve elzem olduğunu savunuyorlar. Sömürü, zulüm, açlık, kölelik ve soykırım icraatları ile Afrika’yı talan edip yoksullaştıranların bu açıklamalarını komik buluyorlar. Her yerlerinden kötülük akanların, zenginlik elde etmek için her yolu mubah kabul edenlere karşı bu eşit şartlar ve imkanlar ile yapılmayan savaşta tarihin tanık olduğu bu en barbarlarla mücadele ederken tüm yollar mubahtır. Kazan-kazan ticaret prensibini tatbik edenlere iftira atmaları, beyaz-siyah ırkçı zihniyetlerine uygun olanı Sünni-Şii-Hristiyan-Yahudi fitnesini yaygınlaştırmaları karakterlerine uygundur. Afrika’da mücadele ettiklerini iddia ettikleri El-kaide, IŞİD, Boko Haram gibi bağnaz ve dini-dar örgütleri kendilerinin beslediğini, silahlandırdığını, büyüttüğünü ve bunları Batı sömürge devletler ile mücadele edenlere karşı kullandığını aşikar olduğunu söylüyorlar.
EMPERYALİZMLE MÜCADELE
İsrail ile Lübnan arasındaki savaş, ABD-Rusya, ABD-Çin savaşları gibi sadece bölgesel değildir. Dünya genelinde yaşayan milyonlarca Şamlı (Lübnanlı, Filistinli, Suriyeli), ve başta Kuzey Afrikalı muhtelif ülkelerden gelen Araplar ile Dünyanın takriben her bölgesinde yaşayan 16 milyon Yahudi ve İsrailli arasındaki rekabet, çatışma ve istihbarat savaşları Afrika, Asya ve özellikle Güney Amerika’da devam etmektedir.
Bir sonraki yazımızda genelde Yahudilerin özelde İsraillilerin Afrika’daki mevcudiyetine, bunun İsrail için önemine ve Lübnan (Hizbullah’ı) ile rekabeti ve çatışmasındaki etkilerine değineceğiz.