Ahlak ve ekonomi

15 Temmuz darbe girişimi davasının duruşmaları başladı. İddialar ve savunmalara baktığımızda FETÖ’nün bir dini örgüt, tarikat veya cemaat değil aslında siyasi ve ekonomik bir örgüt olduğunu bir kez daha görüyoruz.
Bu da bizi ahlak ve ekonomi kavramlarına götürüyor.
Bilindiği gibi ahlak insanlık aleminin davranışlarını belirleyen toplumsal kabul görmüş kurallardır. Ekonomi ise dünyanın nasıl işlediğini gösterir ve her şeyin ötesinde bir ölçüm bilimi olarak bize belli kavrayışlar sağlar.
Bugün ülkemizde yaşananları,15 Temmuz’u ekonominin araçları ile kavramaya çalıştığımızda ilginç sonuçlara ulaşıyoruz.

FETÖ’NÜN MOTİVASYONU

Ülkemizde FETÖ’yü yaratan,ekonomik ve siyasi güç olma motivasyonudur.
Fethullah Gülen’in fikirlerini alt alta koyduğumuzda Tanrı Yanılgısı kitabının yazarı Richard Dawkins’in şu görüşleri hemen akla geliyor. Dawkins şöyle diyor: “İslam’ın değerleri, diğerlerininkini bastıracak türdendir ki her mürid bunu böyle kabul eder;tıpkı tek yolun,tek gerçeğin,tek ışığın kendi dini olduğuna inanan herhangi bir dinin mensubunun düşüneceği gibi”
Gülen FETÖ’yü bu hale getirirken şunları topluma empoze ediyordu;
Sosyalizmden söz etmek şeytan işidir,
Büyü gerçektir,
Muska koruyucudur,
Ruh çağırmak mümkündür,
Medyumlara güvenmek lazım,
Cinleri istihbaratta kullanmak gerekir,
Cinleri en iyi kullanan ülkeler süper devlet olurlar,
Ermiş kişiler burunları ile duyabilirler; topukları ile koklayabilirler ;parmakları ile görebilirler,
Paranoya ve şizofrenin nedeni habis ruhlar ve cinlerdir,
Romantizm akımını cinler başlatmıştır.
Bunlar kabul edilebilir dini değerler midir? Öte yandan FETÖ’yü masum hale getirecek bu görüşler midir? Elbette hayır. FETÖ’nün motivasyonu yönetme gücüne sahip olmak ve cemaat üyelerinin yeni bir sermaye sınıfı olarak piyasa ekonomisinde ağırlık kazanmasını sağlamaktı. Müritlerin motivasyonu da bu örgüt içinde yer alarak maddi ve manevi belirleyici güce ulaşmak isteği idi. Bu motivasyonu sağlamada en önemli anahtar da hizmete adanmışlık örtüsü altında ekonomik ve siyasi güç kazanmaktı. Bunu da AKP döneminde büyük ölçüde başardılar. AKP ile ekonomik ve siyasi gücü paylaştılar. Bu paylaşımda da kullandığı araçlar eğitim kurumları ,bürokrasi, medya ve karar verici zeminler oldu.

AKP’NİN SORUMLULUĞU

AKP, güç dengesinin kendi lehinde olduğunu sanarak bu paylaşıma razı oldu. Bu birlikteliği kolaylaştıran da her iki tarafın destekçisi ve abisinin ABD olması idi.
Başta yönetme gücü ve yeni sermaye sınıfı yaratma motivasyonunu ortak payda yaparak bir şirket kuran AKP ve FETÖ, oyunun kurallarını zamanla kendi lehlerine bozmaya başladılar.
Başta motivasyon din değerleri olarak gösterildi. Bu nedenle laiklik ortak düşman kabul edilerek ortak payda yapıldı. Oysa esas motivasyon servet transferi yaparak yeni zengin sınıf yaratmaktı. Milli sermaye ise buna uyanmadı veya sorumsuzca kendini bu oyun dışında tuttu.
Oysa oyun büyüktü ve ABD yönetiyordu.Küresel ekonomi Türkiye ile ilgili kararını vermişti.Türkiye iki seçenekli ama dengeye dayanan sömürülen ve istediği yaptırılan bir ülke olarak hedef seçilmişti.

AMERİKANIN HESABI ŞAŞTI!

ABD’nin tarih boyunca Türkiye üzerinde yaptığı hesaplar nihai tahlilde hep yanlış çıkmıştır.
Bu sefer de yanılacaktı. Çünkü dini kullanan ve para gücünü elde edenlerin önünde sonunda dengeyi bozacaklarını düşünmemişti veya düşünmüştü ve bu nedenle iki seçenekli gidiyordu.
Ama para her değeri yok edici bir güç olarak AKP ve FETÖ’yü düşman kardeşler haline getirdi.

KAPİTALİST DÜNYANIN TANRISI PARADIR

Hangi dinden olursa olsun insanoğlu kapitalizmin vahşiliği karşısında paranın gücünden başka bir gücün olmadığına inanmış ve parayı Tanrılaştırmıştır.
Peki para nasıl kazanılacaktı? Servet nasıl transfer edilecekti?
Elbette serveti dağıtma gücünü eline alarak. Bu da iktidar gücünü elde etmekten başkası değildi. İktidar gücünü paylaşanlar dağıtım mekanizmalarını ortak kullanarak serveti, ihalelerle, yolsuzluklarla, teşviklerle, ticari dayanışmayı sağlayarak ,rant yaratıp bunu paylaşarak kendilerine aktarmayı başarmışlardır.
FETÖ zorunlu ve gönüllü bağış sistemi ve eğitim alanındaki kanalları kullanırken,AKP direkt dağıtım vanasını istediğine açarak ve kapatarak sistemi işletmiştir.
Burada ne AKP’yi ne de FETÖ’yü kusurlu sayabiliriz. Her iki taraf da küresel güçlerin sermaye akım şemasında parayı Tanrı yapanlarla işbirliğindeki ahlaki iradesizliğe yenilmişlerdir.Bunu meşrulaştıran da din motivasyonudur.
Unutmayalım ki; esas kusurlu olan bizleriz… Çünkü yaşadığımız evreni anlamaya çalışırken siyasetçilerden ve çıkarları başka olan cemaat ve tarikatlardan medet ummuşuz. Bilim ve aklı geriye atmışız…O zaman da sonuçlarına katlanmak zorundayız!..