Ahmet Bilek’i anıyoruz

Ahmet Bilek’in bir fotoğrafı... Bir köy okulunun önünde çekilmiş. Okul köyün dışında, önü kocaman boşluk, bozkır. Etraf ağaçsız, kupkuru. Öğretmen Ahmet Bilek mesleğinin ilk yıllarında... Farklı bir köy öğretmeni, eşofmanlı. Sırtındaki eşofmanın göğsünde Ay- Yıldız var. Uluslar arası dereceleri olan milli bir sporcu. Yıl 1952 ya da 53 olmalı. Küçük minderleri yan yana getirerek uydurma bir minder yapmış, köy çocuklarına güreş öğretiyor. Yanındaki fötr şapkalı adam kim, bilemiyoruz? Belki köyün muhtarı, belki müfettiş ya da eğitmen, minderdeki çocukları seyrediyor. Fotoğraf biraz daha net olsaydı Neşter ve Madalya (Destek Y. 2015) adını verdiğim romanımın kapağına koyacaktım. Bu fotoğrafı neden önemsiyorum? Mütareke yıllarında edebiyatımızda “gençler Anadolu’ya” sözü önemli bir ülkünün parolasıydı. Bu ülkü uzun sürdü, köy enstitüleriyle büyük bir ivme kazandı, unutulmak üzereyken 27 Mayıs’tan sonra yeniden canlandı, 1960’lı yılların çocuk romanlarında “çocuklar Anadolu”ya parolasına döndü. Köy enstitüleri Anadolu’ya bilimin ışığını, aydınlanmayı götürecek kurumların başında geliyordu. Köy çocuklarına herkes bir şeyler verme sevdasındaydı bir zamanlar, Ahmet Bilek de modern güreşi götürmek istiyordu köylere.  

Bu gün öğretmen yetiştiren kurumlarda bilimin, bilginin yanı sıra, mezunlarımıza bir türlü veremediğimiz “idealizmin” fotoğrafıdır Ahmet Bilek’in fotoğrafı.  

Bir cümleyle anlatmak gerekirse, şu söylenebilir Ahmet Bilek için: Köy enstitülerinin yetiştirdiği ilk ve tek olimpiyat şampiyonu... İlk ve tek... Bu sözün anlamını kavramak için, sporcu olmaya gerek yok, hayatımızda birkaç kez şınav çekmiş olmamız yeter. Demek ki toplumumuz bunu bile yapmamış ki, unutuldu, hiç konuşulmadı Ahmet Bilek. Onun başarısını anlatmak için bir cümle daha ekleyeyim: Spor tarihimizde hâlâ aşılamamış olan 1960 Roma Olimpiyatlarından altınla dönen yedi şampiyondan biri. Elimdeki diplomasında köy enstitüsünden mezun olduğu yazıyor, ama bu okulun adı yıllarca onun özgeçmişine yazılmaya çekinildi. Köy enstitülü onlarca dostum var, çoğu yazar; toplantılarında, söyleşilerinde, etkinliklerinde bir kez olsun Ahmet Bilek adını duymadım. 

Ahmet Bilek’in öğrenciliği köy enstitülerinin en kritik günlerine rastlar, 1950 yılında, yüzlerce genç “cinsiyet sürgünleri” arasında o da vardır, çünkü erkektir, kızlarla okumaması gerekir; bu yüzden Kızılçullu’dan, İzmir’deki kulübünden uzaklaşır, spor yaşamında sıkıntılar yaşar. Yalnız 

onun bu dönemi bile ayrı bir romandır. 

Dört yıldan beri A. Bilek’le ilgili gazetelerde bir şeyler yazıyorum, topladığım bilgileri öğretmen 

örgütlerine, spor adamlarına anlatıyorum. Bu çalışmalarım Neşter ve Madalya adını verdiğim bir romanla sonuçlandı. Şimdilik iki kurumun ilgisini çekebildim. Bunlardan biri değerli dostum Erdal Atıcı’nın başında bulunduğu Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı. 14 Mart Cumartesi saat 13.30’da ölümünden 45 yıl sonra ilk kez bir eğitim örgütünde, bir kurumda Ahmet Bilek’i anacağız. Ölümü yazık ki erken oldu, erken ve acı... Çalışmam sırasında TRT ya da başka bir kurumdan paramla tek bir görüntü alamadım. 1960 Roma Olimpiyatlarındaki maçlarından birinin görüntüsünü, bir Fransız güreş severin yardımıyla buldum, sözünü ettiğim anma toplantısında göstereceğim. Ahmet Bilek capcanlı karşımızda olacak. Edebiyat severlerle birlikte, spor severlerin de katılmalarını umut ediyorum, bekliyorum.