Ahmet Öner Gezgin deneysel fotoğrafın profesörü

Prof. Dr. Ahmet Öner Gezgin Türk fotoğrafının önemli bir bilim adamıdır. Yurt dışında da eğitim almış, asistanlıkla başlayarak profesör olmuş Güzel Sanatlar Akademisi’nde dekanlık yapmış önemli bir hocamızdır. Deneysel fotoğraf alanında yoğunlaşarak çok önemli sergiler açmış kitaplar yapmıştır. Yüzlerce öğrenci yetiştiren Prof. Ahmet Öner Gezgin’e sorular sordum.

  • Ne zaman nerede doğdunuz? Çocukluğunuzu mahallenizi o günlerin yaşamını anlatır mısınız?

1948 yılı mart ayında kış mevsiminin bittiği ve baharın başladığı kesişme noktasında, Balıkesir’in Edremit ilçesinde çok varlıklı olmayan bir ailenin üç çocuğunun en küçüğü olarak doğdum. Edremit’te geçen çocukluk yıllarımda, bir sayfiye yeri olarak Akçay’ın henüz keşfedilmediği yaz aylarını tarlamızda, doğa ile iç içe geçirerek büyüdüm. Haylaz ve yaramazdım; ama bir o kadar da yaratıcıydım. Resim yapmak ilkokul sıralarında hayatıma girdi. O kadar ki, yaşadığım mahalledeki çocuklar resim ödevlerini bana yaptırırlardı. Sanata olan yakınlığımın ve karşılaşmamın o yıllarda başladığını düşünüyorum.

OKULDA KARANLIK ODA

  • Öğrencilik yıllarınızda neler okudunuz? Favori yazarlarınız var mıydı? Fotoğrafa ne zaman başladınız?

Orta ve lise eğitimi sırasında desenden suluboyaya, guaşa ve yağlıboyaya geçişimde kendisine çok şey borçlu olduğum resim öğretmenim Sayın Ergin Ağar’ı saygı ile anıyorum. Bir gün, resim çalışması için Edremit Parkı’na götürmüştü bizleri. Çalışma esnasında yanıma gelerek söylediği “Sen ileride büyük bir sanatçı olacaksın” sözleri hala kulaklarımda çınlıyor. Babamın İstanbul’dan getirdiği empresyonist, kübist ve gerçeküstü sanatçıların kitaplarını okumayı, özellikle Vincent van Gogh, Paul Gauguin, Picasso, Réne Magritte ve daha birçoklarının çalışmalarını izlemeyi çok severdim. Lise yıllarında Picasso’nun “Guarnica” tablosunun kopyasını 140X250 cm. boyutlarında duralit üzerine toz boyalardan ürettiğim yağlıboya ile yaptığımı hatırlıyorum. Fotografiye geçişime gelince; ortaokul sıralarında bir doğum günü hediyesi olarak bana sunulan 6X9 cm. Agfa-Clack box kamera ile fotografi uğraşım başladı. Sonrasında 6X6 cm. Lubitel fotografi makinası ile bugünleri çağrıştıran harika işler yaptım. Okulda karanlık oda kurulmasına öncülük ederek, ilk film yıkama ve baskı işlemlerini gerçekleştirdim. Mezuniyet sonrası sanat eğitimi almaya karar verdim; İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (günümüz MSGSÜ) sınavlarına girerek resim ve tekstil bölümlerini kazandım. Nedense tekstil eğitimini tercih ettim. Bugün, neden resim okumadım diye kendime çok kızıyorum. Çünkü tekstil için hiçbir şey yapmadım dersem, yalan olmaz.

AKADEMİDE DENEYSEL FOTOĞRAF

  • Fotoğraf hocalığınızı, yetiştirdiğiniz öğrencilerden de söz ederek, açtığınız sergileri de anlatır mısınız?

Akademi sonrası en büyük hayalim yurt dışında eğitim almaktı. Bu fırsatı 1972 yılında yakaladım. Devlet burslusu olarak gittiğim Almanya’nın Kassel Üniversitesi'nde “deneysel fotografi” ve “grafik tasarım” ihtisas eğitimi yaptım. 1978 yılında İDGSA Grafik Bölümü'nde asistan olarak akademik göreve başladım. O yıllarda fotografi eğitiminin Akademi çatısı altında başlamasına öncülük ettim. 1987'de yardımcı doçent, 1988'de doçent ve 1998'de profesör oldum. YÖK sonrası yeniden şekillendirilen üniversitelerin fotoğraf programlarına deneysel fotografinin yerleşmesini sağladım. 41 yıldır sürdürdüğüm akademik hayatım boyunca çok sayıda öğrenci yetiştirdim. Onlara her zaman şunu söylemişimdir: Fotografi ile karşılaşmak, bir rastlantının tutkuya dönüşmesi olayından başka bir şey değildir. Tutku, suya atılan bir taşın çıkardığı halkalardır. Başlangıçta halkalar küçüktür; halkalar giderek büyür. Akademik hayatım boyunca fotografi üzerine doğruluğunu savunduğum görüş ve düşüncelerimi gerek akademik camiada gerekse sanat çevresinde düzenlenen seminer, açıkoturum, konferans, sempozyum gibi kuramsal etkinliklerde sözlü olarak; dergi ve kitaplarda makale olarak dile getirdim. Bu bağlamda ulusal ve uluslararası 7 kişisel sergi açtım; çok sayıda ulusal ve uluslararası ortak sergiye katıldım. Birinci (1989), ikinci (1992) ve üçüncü (1996) “Deneysel Fotografi Öğrenci Çalışmaları Sergisi”nin farklı kent ve galerilerde sergilenmesini gerçekleştirdim. Güzel Sanatlar Fakültesi dekanlık görevim sırasında editörlüğünü yaptığım “Akademi’ye Tanıklık: Güzel Sanatlar Akademisi’ne Bakışlar- 1 (resim-heykel), 2 (mimarlık), 3 (dekoratif sanatlar)”ın Bağlam Yayınları’ndan çıkmasını sağladım.

  • Neden deneysel fotoğraf? Bu konuyu anlatır mısınız? Bu açıdan ülkemizdeki çalışmaların boyutunu da yorumlar mısınız?

Neden olmasın? Öncelikle belirtmeliyim ki, ben; ne mahallenin, sokağın nabzını tutan birisiyim, ne de uzak doğunun gizemli kültürüne takılıp kalmışlardanım. 80’li yıllarda büyük tartışmalara neden olan deneysel fotografinin ne olup olmadığını sebep sonuç ilişkisi içinde şu kısa söyleşiye sığdırmanın mümkün olamayacağını umarım anlarsın sevgili Lütfi. Bu konuda daha geniş bilgi almak isteyenlerin www.ahmetonergezgin.com.tr adresli web sitemde yer alan yazılarımı okumalarını öneririm. Bir sanatçı, bir kuramcı ve aynı zamanda da bir akademisyen olarak şu kadarını söyleyeyim: Fotografi, insanlık tarihinde resim ve heykel gibi derin geçmişi olan bir dışavurum aracı değil; belirli bir zaman diliminde icat edilmiş teknolojik alt yapısı olan bir araçtır. O yıllarda ve hâlâ Man Ray’in manifestosuna dayandırdığım her çıkışımda, teknolojik aracı kullanan ve anlam kurma çabası içine giren herkes için, fotografi adına yasak olan her şeyin yapıldığı bir özgür ortam oluşturmayı ve bunu paylaşmayı istedim. Bunun anlamı, dışavurumda özgürlük düşüncesidir.

  • Kültür sanatın toplumsal gelişmesine katkısını nasıl değerlendirirsiniz?

Genel olarak tüm dışavurum sanatlarının toplumsal yapının gelişmesindeki önemli rolü yadsınamaz. Ama şu da bir gerçek ki, sanat ancak demokratik özgürlüğüne sahipse, toplumsal yapının gelişmesinde öncülük rolü üstlenebilir. Bugün bundan söz edebilir miyiz?