Ahmet, saldırganın adını 40 gün önce yazmıştı...

Ahmet Hakan’la kanımız tutmaz... Onun, gerici geçmişinin etkisinden tamamen kurtulduğuna ihtimal bile vermem çünkü...Yeni mahallesinin sakinleri tarafından beğenilmek ister ama eski mahallesinin sevgisini ve ilgisini de yitirmekten korkar.Bu yüzden hep “orta”dadır...İşine gelmediği zaman da “salağı” oynamaya bayılır. Örneğin, PKK’lı teröristlere canlı kalkan olmak için Güneydoğu’da kamp kuran bazı “yarasalar”ı canlı yayında, “Onlar Mehmetçiğe de kalkan olmuyorlar mıııı?” diye sempatik göstermeye çalışır!Evet; Ahmet Hakan’a hep kuşkuyla bakarım...Ama bu kuşku, önceki gece ona saldıran alçakları lanetlememi de engelleyemez!Görünen o ki; saldırganlar, birileri tarafından kiralanmış... Bana göre kiralayan korkağın ve alçağın teki... Peki; kim?Kim olduğunu Ahmet çok iyi biliyor. Çünkü 24 Ağustos’ta aynen şunları yazmıştı:“Resmen, alenen hedef gösteriyor Şems Ethem. (Ethem Sancak...) Korkmuyorum ama katlimi gördüğümü de haykırmak istiyorum. Ey geride kalacak olanlar! Yazın bir kenara. Başıma bir iş gelirse...Bilin ki... Azmettiricisi Şems Ethem andıççısıdır. Cinayeti gördüm. Katilimi tanıyorum.”***Ahmet Hakan’a büyük geçmiş olsun...Bakalım polis, Recep Tayyip Erdoğan’a “aşık” olduğunu söyleyecek kadar yandaş olan medya patronu ve işadamı Ethem Sancak’ın ifadesini alabilecek mi?
156+131! Abdullah Gül’e soru sormaya başlayalı 1 yılı geçti.Önce 156 yazıyla Huber’i neden işgal ettiğini sordum; tam 131 yazıdır da Huber’deki masrafları ödeyip ödemediğini, Kanlıca’daki 20 milyon liralık yeni evini hangi parayla aldığını, Suudi Arabistan Kralı’nın getirdiği hediyelerin akıbetini...Çince sordum, Rusça sordum, Arapça sordum, Fransızca sordum, hatta kuş dilinde bile sordum; yanıt gelmedi...Ben sormaktan bıktım, sizin sorularınızı yayınlamaya başladım; yine yanıt gelmiyor...Olsun; “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”, gerekirse ölene kadar soracağız... Haydi; Abdullah Bey’e söylemek istediklerinizi yazın ve mustafa0mutlu@gmail.com’a gönderin...
GÜNÜN SORUSUBağdat ‘ta IŞİD tarafından kaçırılan 16 Türk işçi, 28 gün sonra serbest bırakıldı. ANA uçağıyla Türkiye’ye getirilen işçiler, ayaklarının tozuyla KaçAk Saray’a götürüldü ve Recep Tayyip Erdoğan’la fotoğrafları çekildi. Sorum ortaya:Recep Tayyip Erdoğan, seçim öncesinde bu şovu gerçekleştirebilmek için IŞİD’e kaç dolar fidye verdi?
Merhaba...10 gündür yoktum; merak ediyorsunuz, neredeydim, dinlendim mi?Türkiye ‘deydim, dünyadaydım; o yüzden dinlenemedim!Tamam, yazmadım. Hatta televizyonu bile açmadım.Radyo dinlemedim. İnternete girmedim. Ayıptır söylemesi... Meslek hayatımda belki de ilk kez gazete bile okumadım! Ama artık herkes “ajans...”Bu yüzden kaçamıyorsunuz!Yolda birini görüyorsunuz; selamlaşıyorsunuz; amcam ayak üstü bedava haber servisine başlıyor:“PKK 2 polisimizi 1 de binbaşımızı şehit etti, Tayyip Erdoğan muhtarlarla konuştu, ona ‘şerefsiz’ dedi, buna sövdü... Aydın Doğan’a bindirdi. Mekke’de yine facia yaşandı, ABD ve Rusya IŞİD’e karşı mücadelede Esad’a destek verme kararı aldı, Mars’ta su bulundu...”***“Yahu, bi sus...”Bunu içinizden geçiriyorsunuz ama söyleyemiyorsunuz; kibarsınız ya...Çaresiz dinliyorsunuz...Dinledikçe beyin hücreleriniz su topluyor, vücudunuzun her yanı acıyor. Ama amcam susmuyor:“Tayyip, her Müslüman ölü yıkamayı öğrenmeli dedi, IŞİD çocuk parklarını bile yasakladı, CHP taşımalı seçime karşı çıktı...”Haberler bitince gözlerinizin içine bakıyor ve can alıcı soruyu soruyor:“Sen ne düşünüyorsun? Ne olacak bu memleketin hali?”***“Ebenin şeyi olacak” demek geliyor içinizden... İsyan dolu bu sözler tam dilinizin ucuna geliyor ki; yıllardır koşullandırıldığınız “kibar insan”, içinizdeki “sokak çocuğu”nu susturuyor:“İyi olacak, güzel olacak, düzelecek her şey, merak etmeyin...”Karşınızdaki adam, bu sözleri sırf konuyu kapatmak için söylediğinizi anlamıyor ve küçümseyen bir ifadeyle, “Sen öyle san... Adam olmaz bu memleket! Neyse, hadi sana iyi günleeer” deyip ayrılıyor...Arkasında “iyi” değil; içine ettiği bir gün bıraktığını fark bile etmiyor!*** Sakın yanlış anlamayın; kimseye kızmıyorum, Türkiye’nin hali bu... Bu ülkede kimse normal değil artık; herkes bir şekilde “yaralı, yorgun ve hasarlı...”O hasar, kimimizde ağır, kimimizde hafif; ama... Mutlaka var!Bu yüzden kimseye güvenmiyor, sevmiyor, didişip duruyoruz!En sevdiklerimizi, güvendiklerimizi ufacık bir hatada siliveriyoruz.O sevgi için karşılıklı, bazen de tek taraflı ne büyük emekler verildiğini unutuveriyoruz.Sürekli kaybetmekten yorgunuz, çaresiziz...İşin kötüsü, kaybettikçe daha da yorulup çaresizleşiyoruz!***Evet; tatili yedim, ama gördüğünüz gibi dinlenemedim.Çünkü, Türkiye’deydim...Çünkü, dünyadaydım!Çünkü, bu kan, kin ve öfke dolu zamandaydım...Bu yüzden, “Vallahi ne yalan söyleyeyim; uzandım kuma, güneşin kemiklerime işleyişini hissetmeye çalıştım. Naneli limonatanın tadını çıkardım. Başka da bir şey düşünmedim; çocuklarımı bile...” diyenlere imreniyorum.Tamam; beyinsizliğe, duygusuzluğa, duyarsızlığa imrenilmez ama...Bir tek onlar mutlu be kardeşim!*** Neyse...Siz bana aldırmayın...İyi olacak, güzel olacak, düzelecek her şey, merak etmeyin!
GÜNÜN İSYANIYıllardır PKK’nın “yeni bir devlet kurduğunu”, bunun adımlarını tek tek attığını, hatta kendi mahkemesini bile oluşturduğunu yazıyorduk da birileri burun kıvırıyordu... Yukarıdaki fotoğrafı önceki gün Muş Valiliği basınla paylaştı. Bir “sözde PKK mahkemesi”nin görüntüsü... İsyanım, barış söylemlerine kanarak PKK’nın siyasi kanadı HDP’ye oy veren “emanetçiler”e...Umarım bir gün bu uyduruk mahkemelerde siz de yargılanırsınız!