Aile düşmanlığı milli temele saldırır
Aile toplumun en sağlam, örgütlü ve en temel, en doğal, birlik beraberlik hücresidir. Devleti oluşturan yapılar bütününün güç kaynağıdır. Kadın da ailede çalışkanlığı, yaratıcılığı, becerikliliği yetiştirdiği nesillere aktaran, emeğiyle her hesabın üstünde olandır.
Kadının sınıfsal olarak, ezilmişliğine karşı verdiği mücadelesinde eğer yasalar ve kültürel kurallar aile yaşamını yeterince destekliyorsa, işte o zaman yaşamın her alanında çalışabilecek, yükselebilecek, ezilmişlikten kurtulabilecektir. Birlikte toplumu da yüceltecektir.
YABANCI FONLAR ZEHİR SAÇIYOR
Güçlü kadınların oranı, bir milletin her yönden güçlenmesinin dolaysız ölçütüdür. Kadını güçlü kılmak için aileyi her yönden güçlendirmek gerekir. Son günlerde, neoliberal çevrelerin sözde kadın özgürlükleri adına, kadını ailesizleştirerek, zorlu yaşam koşulları içinde hepten korunmasız bırakmaya yöneldiklerini görüyoruz.
Başıboşluğu özgürlüğün yerine koyan, ölçüsüzlüğün ve sınırsızlığın çığırtkanlığını yapan bu akıl ziyana uğramış tiplerin kadının sınıfsal, ekonomik, sosyal, kültürel eşitsizliği kesinlikle umurlarında değildir. USAİD, AB, Soros fonlarından yararlanabilmek için zehir saçmakta sakınca görmemekteler.
MİLLİ YASALAR İŞLETİLMELİDİR
Israrla İstanbul Sözleşmesi’ni hâlâ dillendirirler, ama geçmiş olsun. Dışa bağımlı olmayan, kendi özgül sorunlarımız temelinde, kendi kadınlarımızı birleştirerek sorunlarını 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’la ve yönetmelikleriyle çözmeyi hedeflemek doğru olandır.
Bu anlamda geçtiğimiz hafta içinde, TBMM’de Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele konusunda, Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Genel Başkanı Sayın Prof. Tülin Oygür, İstanbul Sözleşmesine bel bağlayanlara ders niteliğinde bir sunum yaptı. Uluslararası sözleşmeleri kendi yasalarımızın üstüne çıkarmaktan medet umanlar, gerçeklerle yüzleşemeyip ancak salonu terk edebiliyorlar.
İstanbul Sözleşmesi’nde, esasen kadın mücadelesi, etnik ve mezhepsel bölünmelerde araç olarak kullanabilmek için cinsel kimlikler üzerinden tanımlanıyor. Bu, özünde kadının eşitlik ve özgürlük mücadelesini baltalamak, daha da önemlisi
Millet olma unsurlarını ortadan kaldıracak çözülmeleri kadınlar aracılığıyla sağlamaktır.
FİLİSTİN CEPHESİNDE DE ÇANAKKALE RUHU
Milletimizi etnik ve mezhepçi anlayışlarla bölerek zayıflatma heveslerini, nerden nasıl gelirse gelsin boşa çıkarırız. Tarihin çarkı geriye döndürülebilir mi? Biz barışta da savaşta da hep birdik, sonsuza kadar hep bir olacağız.
Millî mücadelemiz 100 yıldır mazlumlar dünyasına umut ve rehber oldu. İnsanlık tarihinin kaydettiği en büyük devlet adamlarından Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Ya İstiklal Ya Ölüm!” sözünü ilke edinen Filistinli kadınların cesareti ve kararlılığı bizleri Filistinli kadınlarla birleştiriyor.
Batı Asya’da, emperyalizmin topuna, tankına, bombalarına karşı yaşamı büyüten Filistinli kadınların adanmışlığı, bizim “Çanakkale Ruhu”muzla sürmektedir.
Kadının var olma mücadelesini “Çanakkale Geçilmez” diyerek zafere ulaştıranların mirasçıları olarak kendi öz tarihimizden aldığımız bilinç ve kıvançla zafere ulaştırma görevimiz var. Milli bilinçli Kadın Hareketi var olsun!