Aile İşletme Yılı, kamu spotu, Toprak Bayramı vb. ne kadar samimi?
Başlığa bakınca konu anlaşılmıştır umarım. Gerçekte küresel olan bu konuyu Türkiye için tartışmaya çalışalım. Televizyonlarda arazileri korumak gerektiğine ilişkin kamu spotunu izlemişinizdir. Ayrıca 2014 yılının Uluslararası Aile İşletme Yılı olması nedeniyle bu konu toplantı vb. etkinliklerle anılmaktadır. 16 Haziran 2014'de Toprak Bayramı kutlanarak, bir kez daha tarım arazilerinin önemi ve korunması üzerinde durulmuştur. Bunlar ve benzeri etkinliklere baktığınızda Türkiye'de gerçekten tarım arazilerinin korunması ve aile işletmelerinin sürdürülebilirliği konusuna çok önem verildiği iddia edilebilir. Ancak gerçek uygulamalar bunun tam aksini gösteriyor.
Günümüzde, tarımda üretim girdileri ve ürün pazarlarının giderek sınırlı sayıda çok büyük uluslararası şirketlerin elinde ve kontrolünde bulunması (tekelleşme), Türkiye'de de aile işletmelerini, başka bir anlatımla küçük ölçekli tarım işletmelerini sektör dışına çıkmaya zorlayan küresel bir sorundur. Bunun dışında kuşkusuz çok sayıda olumsuz politika uygulamaları ve bunların istenmeyen sonuçları söz konusudur. Burada girişte sunulan temel amaçlara ters düşen, yanlış bulduğumuz bazı güncel sorunları sıralamaya çalışalım.
ARAZİ VE İŞLETMELER İLE İLGİLİ SORUNLAR
Yasa zoruyla bir anda 16220 köy ve 1583 belde mahalle yapılmıştır. Bu uygulamanın olumsuzlukları çok uzun tartışılabilir. En açık zararı mera ve otlak alanlarının yok olma sürecini hızlandırma yönünde olacaktır. Torba Yasa 2014'de bunun işaretleri açıktır.
Arazi toplulaştırması, tarım arazilerinin miras yoluyla parçalanmasının önlenmesi gibi olumlu uygulama ve girişimler vardır. Ancak bunlar yanlış anlayışlara dayanmaktadır. Öncelikle hayvancılığı tarım dışında, farklı bir faaliyet gibi düşünmek ve ele almak temel yanlışı oluşturmaktadır. Gerçekte hayvansal ve bitkisel üretim birlikte gerçekleştirilmesi gereken faaliyetler olup sürdürülebilir tarım için bu birliktelik kaçınılmazdır. Hayvancılık olmadan bir şekilde bitkisel üretim yapılabilirse de bitkisel üretim olmadan hayvancılık olmaz.
Bu konulardaki diğer temel bir yanlış, hareket noktası işletme olması gerekirken arazinin temel alınmasıdır. Nitekim en son düzenlemede yeter gelirli arazi büyüklüğü kavramı yer almıştır (Kanun No. 6537). Tarım arazilerinin miras yoluyla parçalanmaması doğru, ama küçük arazilerin kamulaştırılma (20 hektardan küçük) olanağının ortaya çıkması vb. işletme ve aileyi temel almayan uygulamalar yanlış olacaktır. Nitekim bu anlayış en son torba yasaya zeytin arazileriyle ilgili girmiştir. Muhtemelen bu anlayışla 25 dekardan küçük zeytinliklerin yok edilmesinin yolu açılacaktır.
Tarım arazileriyle ilgili, 30-40 yıllık bir sorun da arazi değerlerinin saptanması ile ilgilidir. Bu temel sorun, özellikle kamulaştırmada yıllardır mahkemeleri meşgul etmiş ve genellikle de arazi sahibi çiftçiyi memnun etmeyen sonuçlar doğurmuştur. Bu nedenle kamulaştırma yasasının kesinlikle değiştirilmesi gerekmektedir. Bu sorun yetmiyormuş gibi, yine torbaya giren bir ek madde ile (Kamulaştırma Kanunu; Madde 15) tarımla ilgisi olmayanlara değer biçme yetkisi verilmiştir.
SAMİMİYET SINAVI
Samimiyet sınavında kalanlar sadece siyasi ve ekonomik güç odakları değildir. Başlangıçta sıralanan etkinliklere katılan sivil toplum örgütleri ve meslek odaları mensupları da yaşanan sorunlarla ilgili olarak; yürüttükleri faaliyet ve doğrudan üyelerinin etkinliklerini gözden geçirerek samimiyetlerini sorgulamalıdır. Bilimi ve bilenleri bir yana bırakıp, sermaye ve çıkar gruplarını dikkate alan uygulamalar, Türkiye tarımı ve üreticisine yarar sağlamayacaktır.