AK Parti’deki 'insan hakları'cıların anlayamadığı

1980’li yıllardan itibaren emperyalistler, “insan hakları”, “özgürlük”, “demokrasi”, “hukuk”, “barış” gibi ilerici temaları büyük projelerini meşrulaştırmak için kullandılar.

Çünkü emperyalist sistemin çarklarını çevirebilmesi ve daha da yayılabilmesi için zor gücü ve ekonomik disiplin yeterli değildi. İkna gerekiyordu. Makyaj da tazelenmeliydi.

Özellikle Sovyetler Birliği’nin yıkılışının ardından, “dünyanın biricik efendisi” edasıyla bu “insan haklarcı” politikaya ağırlık verildi. Amaç, ülkeleri istikrarsızlaştırarak bağımsız ve millî devletleri ortadan kaldırmak; hem yeni pazarlar bulmak, hem de kaynaklara el koymaktı.

Önce küreselleşme programıyla hedef ülkelerde sınırlar gevşetildi. Non-govermental Organizations (NGO) diye kodlanan sivil toplum kuruluşlarıyla oralara sızıldı. Paralar akıtıldı, ajanlar yerleştirildi. Hükümetleri ABD veya AB adına denetleyen ve iç işlerine karışan mekanizmalar oluşturuldu. Askeri iş birlikleri görüntüsü altında elemanlar devşirildi. Akabinde demokrasi ve insan haklarının ancak batı kültürü ve hayat tarzıyla mümkün olabileceği propagandası sürekli olarak pompalandı. “Çok kültürlülük” edebiyatıyla milliyet, din ve mezhep farklılıkları kaşındı. Sözde rapor, belge ve tavsiyelerle iç ve dış kamuoyu yönlendirildi. Sonra gözden düşürme operasyonları yapıldı. Ekonomik yaptırımlar ve ambargolarla sopa sallandı. Nihayetinde bazı ülkelere “demokrasi götürmek” bahanesiyle “barış güçleri”yle müdahaleler gerçekleştirildi. Bazı ülkeler ise “renkli devrimler” ve “işbirlikçi kuvvetler” yoluyla içerden fethedildi.

ABD, AB, ALTI PARTİ VE HDP TEK SES

O kadar pervasızlardı ki, düşman yaratmak ve kitlelerin rızasını almak için kendi şehirlerini bile vurmaktan kaçınmadılar. Güçlerinin yetmediğini ve işlerine gelmeyeni de “öcü” ilan ettiler. Ne mutlu ki Türkiye oyunu bozdu. İpten döndü. Başı dik dünyanın öncüleri Çin, Rusya, İran, Venezuela, Küba, Kore’nin yanında, “öcüler” arasında yerini aldı.

Dikkat buyurun; hemen her hafta bir Amerikan izleme örgütü veya Avrupa Parlamenteri Türkiye hakkında rapor açıklıyor. Biden muhalefetinin de üzerinde en çok durduğu konu bu. Altı parti genel başkanlarının imzaladığı ortak metinde “AB normları çerçevesinde temel hak ve özgürlükler” denilerek altı çizildi. Kemal Kılıçdaroğlu şehir panolarına reklam bile verdi. Bölücü terör örgütü PKK’nın siyasi ayağı HDP’nin de birinci gündemi bu. FETÖ, zaten bu bahsin pususunda.

AK Parti içindeki bir kesimde de bu hususta tereddütler var. Bazı isimler yapılan işlerin doğruluğundan emin değil. “Acaba” diyor. Biden muhalefetinin gürültüsünden etkileniliyor. Tereddüt hâli, her hâllerinden anlaşılıyor.

Peki batı ve bizim mandacılar “insan hakları”, “demokrasi”, “hukuk” söylemleriyle neyi kastediyor?

TÜRKİYE NİÇİN 'ÖCÜ'

Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Sanchez Amor, “Kavala ve Demirtaş davaları Türk makamları açısından test” diyor…

Soros’un Uluslararası Kriz Grubu, yurt içinde ve yurt dışında PKK ve uzantılarıyla mücadele ettiği için Türk askerini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı savaş suçlusu ilan ediyor…

New York merkezli İnsan Hakları Örgütü; medya, LGBTİ, İstanbul Sözleşmesi, Kürt sorunu, Aleviler ve KHK’lılar ilgili ağır hak ihlâlleri olduğunu öne sürüyor…

Batı basınının önde gelen medya organları Türkiye’deki rejimi diktatörlük olarak tanımlıyor.

AB ülkelerinin Ankara büyükelçileri Kılıçdaroğlu ile yaptıkları görüşmede ‘Terörle mücadele yasasının değişip değişmeyeceğini’ soruyor…

Kılıçdaroğlu, Babacan, Davutoğlu FETÖ davalarını ve tutuklularını işaret ederek ülkede hukuk olmadığını iddia ediyor…

Akşener ve Karamollaoğlu, cumhurbaşkanını “tek adam” olmakla itham ediyor…

Liberaller, Libya, Azerbaycan, Afrika, Akdeniz ve KKTC’de ulusal çıkarlarını savunan Türkiye’yi saldırganlıkla niteliyor...

CHP, İyi Parti, Saadet Partisi ve HDP yazdığı anayasa taslağından diğer kimlikleri yok saydığı gerekçesiyle “Türk milleti” kavramını çıkarıyor…

Batı devletlerine doğrudan bağlı dergiler, her fırsatta içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da olduğu Batı'ya kafa tutan liderleri kapaklarına taşıyor ve hedef alıyor.

AMAÇ TÜRKİYE’NİN GARDINI DÜŞÜRMEK

Görüldüğü üzere yöneltilen şeylerin hiçbiri sıradan bir mahkûm, engelli, çocuk, kadın, gazeteci veya mülteciyle ilgili değil. Hepsi siyasî. Tamamı birer baskı unsuru ve iç işlerine karışma aracı olarak kullanılıyor.

Türkiye’nin bağımsızlık kavgasından, PKK ve FETÖ terörüyle mücadelesinden, üretim arayışından, millî savunma sanayiinden, Asya’daki onurlu konumundan, coğrafyada boyun eğmemesinden, batının çürümüş kültürünü kabul etmemesinden rahatsızlar. Yanlış karar ve uygulamaların doğurduğu mağduriyetler bir yana, haçlı korosunun tüm “insan hakları” eleştirileri Türkiye’nin gardını düşürmek için. Truva atı misyonu taşıyor. Yani AK Parti ve içindeki “insan haklarcılar” ağzıyla kuş tutsa batıya yaranamaz. Çünkü Türkiye’nin yukarıdaki maddelerden taviz vermeden Atlantik’le uzlaşma ihtimali yok. Tavizlerden biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görevden el çektirilmesi…

GERÇEK HAK MÜCADELESİ

Anlaşılması ve akıllara kazınması gereken ise şu: Millî devleti ayakta tutan ve insanları dar aidiyetlerin ötesinde ortaklaştıran vatan, millet, yurttaşlık, aile gibi değerlerimiz tahrip edilirse insan haklarında ve demokraside gerileriz.

Diyarbakır Annelerinin, Şehit Aileleri ve Gazilerin, Mehmetçiğin, liyakat bekleyen gençlerin, iş isteyen vatandaşların, adil ücret talep eden çalışanların, nitelikli eğitim ihtiyacı olan çocukların haklarını savunursak ilerleriz. Türkiye’de bunlardan daha yakıcı hak ihtiyacı görünmüyor.
Türk milletinin, insan hakları ve demokrasi namına ABD’den, AB’den ve onların muhiplerinden öğreneceği hiçbir şey bulunmuyor.