Ak Parti’nin samimiyeti

Bazen olguları değil zihin yapılarımızı sorun haline getirmemiz faydalı olabilir. Çünkü görüldüğü kadarıyla, kamuoyunda Ak Parti’nin emperyalizme karşı mücadelede edip edemeyeceği, ABD ve batılı ülkelerle gerçekten bir çelişki yaşayıp yaşamadığı hatta PKK ve FETÖ ile mücadelenin samimi olup olmadığı gibi konulardaki tartışmalar, olgularla değil, akıl yürütme biçimleriyle ilgili bir boyut taşıyor.
Bugün dünya ve Türkiye bir istikrar döneminde değil. Uluslararası ilişkiler düzleminde yeni bir dünyanın kuruluş sancıları eski ezberleri geçersizleştiriyor. Ulusal düzlemde ise ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel boyutlara sirayet eden bir istikrarsızlaşma yaşıyoruz.
Böylesi geçiş dönemlerinin en önemli özelliği, eskiyen ile doğmakta olanın, doğru ile yanlışın iç içe geçmesidir. Sabitliklerin bozulduğu dönemler, sabitlikler üzerine kurulu istikrar dönemi mantıksal yapılarını ve düşünce tarzlarını da geçersizleştirir. Diyalektik bir mantıkla bakmadığınız müddetçe olan biteni kendi karmaşası ve çelişkili yapısı içinde anlama şansını kaybeder, şaşkınlaşırsınız.
Oysa önyargılar çok güçlü duygulardır. İnsan zihni sabitlikleri sever. Maddi dünyanın olgularını kategorilere ayırarak, sınıflandırarak, tümeller kurarak ve sabitleyerek algılar. Bu tarz düşünce kısa vadeli kararlarımızda ya da hayatın akışkan değişimi karşısında stratejik kararlar almamız gerekmediği müddetçe sorun yaratmaz. İstikrarlı bir sürecin içinden geçiyor ve onu anlamlandırmaya çalışıyorsak, düşünce sistemlerimizin, değer yargılarımızın ve tanımlarımızın sabitlikler temelinde işlemesi başımıza büyük işler açmaz. Fakat ezberlerimizin olan biteni anlamamıza yetmediği dinamik bir süreç karşısındaysak iki tepki biçiminden birine yöneliriz: ya kendi önyargılarımızı hayata dayatırız ya da maddeyi anlamaya çalışırız.
Birinci durumda zihinsel konforumuzu koruruz ama düşüncelerimiz geçersizleşir. Hayat tarafından kenara itiliriz. İkinci durum ise olguların kendi içlerinde taşıdıkları çelişkiyi ve karmaşayı kabul etmeyi gerektirir. Basit ve yüzeysel cevapların kolaycılığı terk edilir. Örneğin her şeyin değiştiğini bilmeyen yoktur. Ama çok az insan bunun gerçekte ne anlama geldiğini kavramıştır.
Ak Parti’nin emperyalizme karşı mücadele edip edemeyeceği meselesine nereden bakıyoruz? Etmesi mi iyidir, etmemesi mi? “Etmemesi iyidir” diyecek kimsenin olmadığı, dolayısıyla ilk bakışta bu seçeneğin saçma olduğu düşünülebilir. Oysa bugün özellikle Atatürkçü saflardaki çok sayıda yurttaşın zihinsel konforunu bozmayarak -belki söylemde değil ama- fiilen bu seçeneği tercih ettiği görülüyor.
Çünkü eğer “emperyalizmle mücadele etmesi iyidir, bunu desteklemek, daha iyi mücadele etmesi için yardımcı olmak gerekir” derseniz, geçmişteki BOP eşbaşkanlığı, Ergenekon savcılığı, açılım vb meselelerine ilişkin ezberlerinizi gözden geçirmeniz gerekecek. Ezberlerin yani önyargıların, hayatı anlamamızı kolaylaştıran ve zihinsel konfor sağlayan kazanımlar olduğu düşünülürse, bu zihinsel açıdan sıkıntı verici bir durum olabilir.
Ak Parti neden S-400 alırken, aynı zamanda Esad rejimine yamuk bakıyor? Neden FETÖ ve PKK ile mücadele ederken bir taraftan da batıda sıcak para dileniyor? Bunlar çelişki değil mi?
Evet, bal gibi çelişki!
Ancak çelişki maddenin doğasında var. Türkiye çelişkilerle dolu bir istikrarsızlık dönemine girmişken, partilerin, süreçlerin, insanların kısaca maddi hayatın zaten bağrında taşıdığı bütün çelişkiler daha görünür, daha keskin hale gelmek zorunda. Dünyada ve Türkiye’de içinden geçtiğimiz süreç, yeni bir kırılgan denge üzerinde istikrara kavuşuncaya kadar siyasette bütün kartlar yeniden dağıtılacak. İnsanlar saf değiştirecek, partiler savrulacak, seçmen tercihleri kararsızlaşacak vs.
Ak Parti emperyalizme karşı mücadele edebilir mi ya da FETÖ’ye karşı mücadelede samimi mi türünden sorulara “evet” diyenler kadar “hayır” diyenler de, kendi görüşlerini kanıtlayacak örnekler bulabilirler. Tutarlılık ve sabitlik uğruna zihinsel konforunu bozmak istemediği müddetçe, her iki taraf da kendi ezberini hayata dayatma paydasında buluşmuş olur.
O halde bu tür soruların cevabı ezberlerde değil, önümüzdeki süreçlerde, eğilimlerde, toplumsal dengelerde ve o süreçleri okuyabilenlerin eğilimleri etkileyebilme yeteneklerinde yatıyor.