Akademisyenler anayasa tuzağına 'hayır' diyor
Türkiye, kendi toprak bütünlüğünü korumak amacıyla Suriye’deki ateş çemberine dalmak zorunda kaldı. Şam ve Halep’i biliyorduk. Ama terör grupları arasında el değiştiren köy ve kasabaların, irili ufaklı kentlerin isimlerini bu vesileyle öğrendik: El Bap, Cerablus, Mümbiç, Rakka, vb. Yoksa, akrabalık bağları ve özel ilgisi olanların dışında, asırlardır iki adım ötemizde yaşamını sürdüren Arap coğrafyası hakkında hiçbir bilgimiz yoktu.
Oysa bizde ABD eyaletlerini, Avrupa ülkelerini ve onların belli başlı kentlerini su gibi sayacak çok kişi bulunur. Bu paradoks üzerinde çok konuşmak ve tartışmak gerekir. Şimdi soframıza dayatılan Anayasa değişikliği üzerinde bir değerlendirme yapmak zorundayız.
Anayasa değişikliği kamplaşması hangi akla hizmet eder?
Ordu iç ve dış operasyonlarda şehitler verme pahasına siper sipere mücadele ederken, ekonomi her zamankinden daha nazik ve hassas dengeler içinde iken hangi mutfakta hangi aşçılar tarafından pişirildiğini bilmediğimiz bir Anayasa değişiklik tasarısı için tartışıyor, enerji, zaman ve para harcıyoruz. Hangi akla hizmet eder? Olsa olsa “başkalarının” aklına.
Yakın zamanda dayatılıp yaptırılan önceki Anayasa değişikliklerinin ülkeyi getirdiği yerden kimse memnun değil. Yaptıranlar da memnun değil ki bir kez daha Anayasa değişikliğini gündeme getirdiler.
Genel olarak ülke sorunları konusunda sessizliğini koruyan üniversiteler, bu tartışmanın dışında. Çünkü ülke yöneticileri öyle istiyor. Bilim, akıl ve hukukun yol göstericiliğine gerek duyulmuyor.
Yine de toplumu aydınlatma, uyarma ve yol gösterme görevini yerine getirmeye çalışan çok sayıda aydın, akademisyen ve kuruluş ellerinden gelen çabayı göstermeye devam ediyor. Kent kent, köy köy dolaşıyor, bildiklerini halkla paylaşıyorlar. Belki de uzun süredir ilk kez böylesi umutlu bir seferberlik yaşanıyor. Halkla buluştukça umutlanıyor, umutlandıkça yeni kesimlerle buluşmak için istek duyuyorlar.
“Partili Cumhurbaşkanlığı rejimi” tuzağına dikkat
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) İstanbul Şubesi de İstanbul Barosu’nda düzenlediği toplantıda akademisyenlerin düşüncelerini özetleyen bir açıklama yaptı. Katılan bilim insanları da görüşlerini dile getirdiler.
“16 Nisan günü halkoyuna sunulacak olan Anayasa Değişikliği Tasarısı, Türkiye Cumhuriyetimizin temel niteliklerini ortadan kaldırmaya yönelik talihsiz bir girişimdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine uygun olmayan, partili bir başkanlık rejimi getirerek ülke bütünlüğüne zarar vermektedir.
Milli mücadelenin ateşi içinde kurulmuş, 12 Eylül dönemi dışında 97 yıldır milli egemenliğin, Cumhuriyet’in ve demokrasinin temel kurumu olarak yaşamış olan TBMM’yi etkisizleştirmektedir. Yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkelerine aykırıdır.
Ulusal uzlaşmaya dayanmadan, teklifi getirenlerin bile bilmeden imzaladığı, milletten saklanarak, yeterince tartışılmadan, yeterince görüşülmeden, akademisyenlerin görüşü alınmadan, hayır oyu vermesinden korkulan milletvekilleri kontrol altında tutularak, gizli oy ilkesi çiğnenerek ve muhalefet eden milletvekillerine fiziki saldırılar yapılarak Meclis’ten geçirilmiştir. Bu özellikleri nedeniyle kapsam ve yöntem olarak Anayasa’ya aykırı bir girişimdir.
1- Bu anayasa değişikliği, olağanüstü yetkilerle donatılmış, buna karşılık hesap sorulamayan partili bir kişiyi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve yargı erkinin üstüne yerleştirmektedir. Milli egemenliği, parlamentonun üstünlüğünü, hukuk devletini ortadan kaldıracak bir tasarıdır.
2- Bu değişiklikle Türkiye’de kamu düzeninin kaderi artık millet iradesine ve kanunlara değil, tek kişinin iradesine bağlı kılınmaktadır. Ortaya konulan modelin benzerleri sadece baskı rejimlerinde görülmektedir.
3- ‘Partili Cumhurbaşkanlığı rejimi’nin yol açacağı kutuplaşma ve siyasal sarsıntı, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve terörle mücadelesini zayıflatacaktır.
4- Bu tasarıyla Anayasamızdaki insan hakları, yurttaş hakları ile hukuk güvenliği ortadan kaldırılmaktadır.
Ülkesine, ulusuna ve insanlığa sadakati en yüksek değer kabul eden yurttaşlar ve akademisyenler olarak, topluma ve gelecek nesillere sorumluluğumuz gereği,
Ulusal birliğin temsil edildiği TBMM’nin yerine hukuksuz bir başkanlık rejimini ortaya koyan, ülkemizi kamplaşmalara ve bölünmeye götürecek bu anayasa değişikliğine karşı toplumu uyarıyoruz. Halkımızı 16 Nisan günü sandığa giderek bu girişime ‘Hayır’ diyerek oylarına ve ülkenin geleceğine sahip çıkmaya çağırmayı görev sayıyoruz.”
Ne dersiniz, haksızlar mı?