Akil kişi mertebesine ulaşmak -(TAMAMI)
Eskiden “Akıllı ol!” tehdit anlamında kullanılırdı. Senden istenilene uymama “akılsızlığını” gösterme diye. Ben kendi hesabıma, her seferinde yeniden düşünüp yorulmamak için, bu tehditle karşılaştığım ilk andan itibaren “akılsız” olmaya karar verdim.
Aslında akil kişi mertebesine ulaşmama imkan olmadığı, aklımın ermediği çok sayıda sorunun olmasından da belli. Kim bilir, kafamı kurcalayıp duran bu sorular belki “akil kişi seçme sınavları”nda da yer alıyordur.
Kanunlar fetvayla yasaklanır mı?
Bayrağı, milli bayramları ve milletinin adı yasaklanan, devletinin adı devlet dairelerinden silinen, ordusu vatanını koruyamaz hale getirilen, devletinin başındakilerden biri yabancı bir ülkenin dışişleri bakanıyla gizli sözleşme imzalamışken diğeri aynı yabancı devletin proje eşbaşkanlığını yapan bir ülkede egemenlik acaba kime aittir? Hani bir ülkede iktidar her şeyi yasaklar da, ama nasıl olsa değiştireceğim diye “Anayasanın ve kanunların uygulanmasını yasaklayan fetva çıkarmak” görülmüş ya da işitilmiş bir şey midir? Yakın zamana kadar başka ülkelerin “terör örgütü listesi”ne dahil edilmesini sağlamanın büyük bir diplomatik başarı sayıldığı PKK, şimdi izlenen sürecin ortak yöneticisi haline geldiyse, bu başarı kimin başarısıdır? Acaba şimdi de PKK’yi “terör örgütü listesi”ne aldırmak için Ankara nezdinde mi girişimde bulunmak gerekir?
Akil kişiler iç tüzüğü
Eğer bir ülkenin başbakan sıfatını taşıyan kişi, bölücü örgüt mensuplarına göz kırparak kanunları nasıl çiğnemeleri gerektiğine dair yol gösteriyorsa, o zaman “akil kişi” mertebesine mi yükselir, yoksa terör örgütüne yardım ve yataklık mı yapmış sayılır? “Seçilmişler istedikten sonra, ordunun, güvenlik kuvvetlerinin ve yargının haddine mi düşmüş Anayasa ve kanunları uygulamak” ilkesi, akil kişiler iç tüzüğünün ilk maddesi midir? “ABD’nin dikte ettiği programı Erdoğan ve Öcalan birlikte ilan ediyorsa, gerisi teferruattır” demek midir akilliğin ölçütü? Bunlar, kafamı kurcalayan sorulardan bazıları.
Eskisi ve yenisiyle Osmanlıcılık
Bu millet “Eski Osmanlı”nın ne hayrını gördü ki, şimdi “Yeni Osmanlıcılığa” bel bağlasın? Eyaletlerine “Lazistan”, “Kürdistan” adını vermesi, Eski Osmanlı’yı çöküş ve parçalanmadan kurtardı mı ki, “Yeni Osmanlı”nın derdine deva olsun? Batılı devletlerin önce “hasta adam” ilan edip, sonra aralarında gizli paylaşım anlaşması yaparak, en sonunda da işgal ettikleri ülke değil mi Eski Osmanlı? Kurtuluş sağlandığında da, ülkeden İngiliz zırhlısına binip ilk kaçan Eski Osmanlı’nın son temsilcisi değil mi? Yoksa Davutoğlu, “Yeni Osmanlıcılık” diyerek millete gizli bir uyarı mesajı mı vermek istiyor? “Bakın, bu gidişle Sevr de dahil eskisinin başına ne geldiyse, yenisinin başına da aynı şey gelir; benden söylemesi” mi demek istiyor?
Kafalardaki tortuları halkın gücü temizler
Her sorunun yanıtı akılla bulunmaz. Bazen “kral çıplak” diyen çocuğun öyküsündeki gibi, yanıt zaten bellidir. Ama açığa çıkmasını engelleyen kafalardaki tortulardır. Tortuları temizleyecek olan da, halkın mücadelesinin estireceği rüzgardır.
Bugün Türkiye’nin kaderi Silivri’de belirlenmektedir. Çünkü Silivri’de hapiste tutulmaya çalışılan Türkiye’dir. Ergenekon’dan çıkış, Türkiye’nin çıkışı olacaktır. Bugün demiri eritmek demek, kafaları tortulardan temizleyip özgürleştirecek gücü yaratmak demektir.
8 Nisan’da Silivri’de buluşmak üzere.