AKP anayasayı ihlal ediyor

ABD ile imzalanan ve mart ayında uygulanmaya başlanacak “Eğit-Donat” protokolü/anlaşmasının 2 Ekim 2014 tarihinde TBMM’de onaylanan tezkere kapsamında olduğu kabul ediliyor ki, iktidar bu protokolün TBMM’de onaylanmasına ihtiyaç duymuyor.

2 Ekim tezkeresi incelendiğinde “Suriye ve Irak’taki terörist örgütlere karşı ülkemizin güvenliğinin sağlanması amacıyla TSK’nın yabancı ülkelere gönderilmesine ve aynı amaçla, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verildiği” görülecektir.

Ayrıca TSK, açılan kumpas davaları ile asimetrik psikolojik harekata maruz bırakılarak yıpratılmasına rağmen, hiç kimsenin yardım ve desteği olmadan, gerek İŞİD’i gerekse PKK ve PYD’yi rahatlıkla tepeleyip yok edebilecek imkân ve kabiliyete sahiptir.

“Eğit-Donat” projesinde Türkiye’de sığınmacı olarak bulunan Suriyeliler arasından seçilecek “savaşçıların” eğitilmesi ve silahlandırılması vardır.

2 Ekim tezkeresinde böyle bir hüküm yoktur, zira içeriği bilinmeyen bir sözleşmeye peşin peşin onay verilmesi söz konusu olamayacağı gibi, bu hukuken de mümkün değildir.

Bu protokol Türkiye ile ABD arasında imzalanan yeni bir anlaşmadır. Bu nedenle TBMM’nin görev ve yetkilerinin sayıldığı anayasanın 87. maddesine göre, bu anlaşmanın onaylanmasının TBMM tarafından uygun bulunması gerekmektedir.

Nitekim, anayasamızın “Milletlerarası antlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır” demektedir.

Bu protokol/anlaşma 2 Ekim 2014 günü Meclis’te onaylanan tezkerenin izin verdiği bir durum değil, yeni bir anlaşma ve yeni bir durumdur. Zira ABD’li bir grup askerin bu protokole dayanarak Türkiye’ye gelmeleri ve ülkemizde bulunan Suriyeli sığınmacılar arasından seçilecek “savaşçıları” eğitmeleri söz konusudur.

Bu nedenle de TBMM’nin onayına ihtiyaç vardır. Bu protokolün Meclisin onayı olmadan uygulanması hukuken mümkün değildir, anayasayı ihlaldir.

Şu an için Suriye’den Türkiye’ye bir saldırı söz konusu değildir. Bu nedenle Türkiye’nin meşru müdafaa hakkını ileri sürmesi mümkün olmadığı gibi, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün de bu yönde almış olduğu bir kararı yoktur.

Yani, anayasanın 92. maddesinde sözü edilen ‘uluslararası hukukun meşru saydığı bir durum’ söz konusu değildir.

AKP iktidarı bu protokolü uygulamaya başlayarak sadece anayasayı çiğnemekle kalmıyor; Eğit-Donat projesinin arkasına sığınarak, Türkiye’yi bir savaş tehlikesiyle karşı karşıya bırakacak şekilde, yabancı bir devlete, yani Esad rejimine karşı rejim muhaliflerini eğitip donatma yani silahlandırma çabasına girerek Türk Ceza Kanunu’nun 306. maddesini de ihlal ediyor. Zira TBMM’den ONAY almadığı için bu konuda yetkisi de yoktur.

AKP iktidarının uyguladığı Suriye politikası iflas ettiğinden onlar kendilerini bu iflastan kurtarmak için her çareye başvurabilir.

IŞİD’e zamanında lojistik destek verdiği iddia edilen de bu iktidardır, Esad yönetimini 3 günde devirip Şam’da cuma namazı kılmak hayalleriyle yaşayan da...

Ama asıl hayret edilecek durum muhalefetin, açıkça anayasaya aykırı olan bu konuda en ufak bir tepki vermemesidir.

Siyasi iktidar gaflet içinde kendi kısır çıkarlarını, ülkenin ulusal çıkarlarının önünde görebilir, ama muhalefet ulusal çıkarların bu kadar görmezden gelindiği, ayaklar altına alındığı, hukukun açıkça çiğnendiği bir durumda bile sessiz kalıyorsa; acaba bunun altında başka şeyler mi aramak gerekir, ABD’ye şirin gözükmek gibi...

Amerika’nın Ortadoğu’ya olan ilgisi yerin altındaki zengin enerji kaynakları ve İsrail’in güvenliğiyle sınırlıdır. Bağımsız Kürdistan kurulup İsrail ve bu enerji kaynakları güvence altına alındığı zaman, bu ilgisi çok azalacak ve çekip gidecek, bölgeyi kaderiyle baş başa bırakacaktır ama biz Suriyelilerle sonsuz dek bu coğrafyada beraber yaşayacağız.