AKP samimiyse planlı ekonomiye geçsin

Mesele hepinizin malumu, iktidar ve bazı çevreler Atatürk’ü yeniden keşfettiler. Oysa biz Kemalistler yıllardır en doğru rotanın Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük kurtarıcımız, velinimetimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yolu olduğunu dile getiriyorduk. Atatürk’ün mirası; hem iç hem dış siyasette ağırbaşlılığı ve bağımsızlığı, sosyal yaşamda eşitliği ve dengeyi, ekonomide kalkınma ve refahı öneriyordu.

Politika kısmına girmeyeceğim, malum siyaset yazmaktan pek haz etmiyorum. O nedenle bu yazı esasen Atatürk’ün refah ve kalkınmayı ön plana alan ekonomik anlayışına dönüş çağrısıdır.

Efendiler madem ki Atatürk’ü yeniden keşfediyorsunuz; o halde Say Misak-ı Milli’yi de hatırlama vaktidir. İzmir İktisat Kongresi’ni yeniden tetkik etme o kalkınmacı ve planlamacı anlayışı rehber edinme vaktidir. Aynı politikaları uygulayalım demiyorum. Zaten uygulamaya kalksak da başaramayız her döneme öznel politikalar vardır. Yarına dünden aba biçilmez. En hafifinden modası geçer.

DEĞİŞİM RÜZGARLARI

Biz bu planlama ve kalkınma işini Ruslar’dan öğrendik. Hani şimdi onlar da Ekim Devrimi’nin 100. yılını kutluyorlar ya. Zamanında Gazi Paşa ile Yoldaş Lenin’in yakaladığı uyumu ve dostluğu bugün Erdoğan ile Putin arasında görüyoruz. Bire bir aynıdır demiyorum zaten liderlerin özellikleri de farklı ancak ortak bir noktaları var. Dün Lenin ile Gazi Paşa emperyalizme karşı ittifak halindeydi, bugün Erdoğan ile Putin bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek isteyen Atlantik ötesi güç ve onun hempalarına karşı direnişte. Elbette bu noktaya kolay gelinmedi. Erdoğan’a rüyasında bir sakallı dede görünüp de “evladım bu BOP eşbaşkanlığından vazgeç, ülkeni böldürme, başka ülkelerinin iç işlerine karışma” demedi. Ne oldu? Reis efendi emperyalizmin gün gelip onu da kullanıp atacağını, hem çevresindeki örneklerden hem bizim uyarılarımızdan hem de kendisine kurulan kumpaslar nedeniyle iyice kavradı.

Neyse yine çaktırmadan siyasete girdik. Dedim ya bu planlama işini bize Ruslar, o zaman Bolşevikler öğretti. Yıllar yılı da biz bunu uygulaya geldik. Bir ara IMF’nin dümen suyunda gittiğimizden o işi savsakladık. Ama son yıllarda yeniden bir dönüş yaptık. Fakat o planlarda da samimi değiliz. Bakıyoruz hedef var ama strateji yok. O nedenle de geldiğimiz hal ortada; ithalat yapmasa aç kalacak bir ülke haline döndük. Sürekli açıklar veren, parasının değeri pula dönmüş, yüksek faiz, yüksek enflasyon derken kırılgan ülkeler içinde demirbaş olmuşuz. Planı unutunca şimdi pilavdan da olur hale gelmişiz yani!

Öndeki yazılarımızda da ifade ettik. Hadi beni dinlemiyorsunuz Güven Sak hocamız her hafta yazıyor; efendiler bildiğimiz dünya, bildiğimiz ekonomik ve finansal sistem, üretim biçimleri ve ilişkileri değişiyor. Değişim rüzgarları eserken yelkenleri açıp, rotamızı belirlemeliyiz. Günü birlik politikalarla bu dev sorunları çözemediğimiz gibi değişen sistemin getireceği yeni zorluklar altında da ezilir kalırız. O nedenle yeniden kamunun yol göstericiliğinde, kalkınmayı esas alan bir ekonomi planlaması yapılmalıdır. Bunun olmazsa olmaz ayağı eğitimdir. Kısa adı STEM olan ve fen, teknoloji, mühendislik ve matematik ağırlıklı eğitime geçmeliyiz. Bırakın şu imam ve hatip yetiştirme merakını, zaten çocukların da umurunda değil imamlık filan.

SANAYİCİ DURUMUN FARKINDA

Bu planlama işi o kadar yakıcı bir hale geldi ki bakınız geçenlerde; geleneksel İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis gezisi sırasında, Trabzon’da basın mensubu arkadaşlarımızın sorularını yanıtlayan İSO Başkanı Erdal Bahçıvan çok önemli bir mesaj verdi. Babadan sanayici olan ve ettiği kelamın ağırlığı tartışılmaz Erdal Başkan diyor ki; “Planlamanın maalesef hızlı bir şekilde plansızlığa dönüşmesinin bir çok konuda sıkıntısını yaşıyoruz. Rahmetli Özal döneminden beri başlayan eğilim ve aşırı liberalliğin sadece plansızlıktan geçebileceği noktasında bir ekonomik anlayışa kendimizi dönüştürdük. Fakat bu bir yerden sonra planlamadan çıkıp kontrolsüzlüğe dönüşmeye başladı. Kaynak israfına dönüşmeye başladı.... Ama şimdi görüyoruz ki Türkiye planlamanın eksikliğini pek çok konuda fazlasıyla hissediyor. O yüzden tekrar planlamaya olan inancın bir şekilde oluşturulması gerekiyor. Özel sektör bu konuda çok daha titiz ve gayretli ama tek başımıza özel sektör olarak yapmış olduğumuz planlama sizinle (kamuyu kastediyor) işbirliği içerisinde gitmediğimiz zaman çok fazla işe yaramıyor.”

Erdal Başkan meseleyi çok net ortaya koymuş. Bir ek de ben yapayım. Komünizmi çağrıştırıyor diye siz kooperatifçiliğin gelişmesine izin vermezseniz bugün kooperatifleşmenin en güçlü olduğu Almanya ve ABD gibi ülkelerin çiftçileri ile rekabet edemezsiniz. El kadar ülkelerden et, saman neyim ithal edersiniz. Bunu da çözümmüş gibi sunarsınız. Sözü fazla uzatmadan bitireyim. Atatürkçülük öyle lafla olmaz Altı Ok’a bağlılıkla olur. Onun yolu da bağımsızlıkçı, barışçıl bir dış politika, laiklik ve bilimi esas alan eğitim sistemi, planlı, yerli kaynaklara sırtını dayamış bir ekonomik model...

Bizden söylemesi gerisi size kalmış. Hiç bir güç çağın dayattığı gerekliliklere karşı koyamaz, değil mi!