AKP’nin erime sürecinde seçim
Türkiye ilk defa halkın seçeceği Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyor. Demokrasisi sağlıklı çalışan bir ülkede iki turlu bir Cumhurbaşkanlığı seçimi olsa, her parti kendi adayını çıkartır, ikinci turda da, ilk turda da en çok oy alan iki kişi arasında bu yarış olacağından, seçmenler kendilerine en yakın gördüklerine oy kullanırlardı.
Ama içinde yaşadığımız zaman dilimi için aynı şeyleri söylemek mümkün değil.
Bugün iktidarı elinde bulunduran Tayyip Erdoğan sayısal gücüne dayanarak her şeyi yapabileceğine inanan parti lideri eğer Cumhurbaşkanı da olabilirse, yürütmenin bir parçası gibi davranacağını ilan etmekte de sakınca görmeyen şahıs olduğunu göstermiştir.
O zaman yapılması gereken ilk şey, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı makamına çıkmasını önlemek olmalıdır.
Aslında 30 Mart yerel seçim sonuçlarına bakarsanız AKP erime sürecine girmiş, kan kaybetmeye başlamıştır.
Pabucun pahalı olduğunu hissediyor
Yerel seçimlerde sabahtan akşam iktidar değişikliği olmayacağından, iktidar partileri her zaman avantajlıdırlar.
30 Mart yerel seçimlerinde AKP’nin aldığı oy yüzde 43’tür. 2012 yılı kamuoyu araştırmaları göz önüne alındığında AKP’nin kamuoyu desteği yüzde elli beşlerdeydi.
Son iki yılda ortaya çıkan ekonomik daralma ve ayyuka çıkan yolsuzluklar, AKP’yi on iki puan eritmiştir.
Şu anda bir genel seçim yapılsa, AKP’nin oyları 30 Mart yerel seçimlerine göre de, üç beş puan daha aşıda olacaktır.
Bunu Tayyip Erdoğan da görmekte, pabucun pahalı olduğunu hissetmektedir.
Cumhurbaşkanlığı makamı militan bir kafa yapısına sahip Tayyip Erdoğan’ın eline geçerse, bir de piyon bir başbakanla yürümeye başlarsa, bu hem kendisi ve hem de ülke için bir felaket olur.
Bugün yapılacak en büyük yanlış bir muhalefet partisinin tek başına, kendi milletvekillerine, Parti Meclisi üyelerine veya il başkanlarına danışarak aday belirlemesidir.
Bizim muhalefetin en büyük zaafı Tayyip Erdoğan’ı taklit ve takip etmek olduğundan, “AKP böyle yapıyor” yanlışına düşmemeleri gerekir.
Tayyip Erdoğan böyle yapmaktadır, bunun nedeni diğer adayı, yani Abdullah Gül’ü ekarte edip saf dışı bırakmaktır.
Bütün bunları göz önüne alarak, muhalefet partilerinin hiçbir komplekse kapılmadan herkesin “işte bu” diyebileceği bir aday üzerinde uzlaşı sağlamaları gerekmektedir.
Uzlaşmayla belirlenirse demokrasimiz kurtulur
Bu uzlaşının da mümkün olabiliyorsa en geniş tabanlı olmasıdır. Sadece CHP, MHP değil az veya çok oy sahibi diye bakmadan herkesle uzlaşılmalıdır.
Bunu ülke yararı için yapmak zorunluluğu vardır. Zira Türkiye, dış dünya da sıkışmış ve yalnızlaşmıştır.
Uzlaşmadan bir aday çıkartma lüksüne hiçbir muhalefet partisi sahip değildir. Aksi bir davranış Tayyip Erdoğan’a hizmet etmek olur.
Uzlaşmayla bir aday belirlendiği takdirde, Türkiye de yeni bir siyasi denge oluşacak ve demokrasimiz kurtulacaktır.
Zira böyle belirlenmiş bir Cumhurbaşkanı herhangi bir partini değil, Cumhurun başkanı olacaktır.
Türkiye itibarsızlaşmış, PKK, Kıbrıs ve Ermeni konularında birilerinin talimatlarına göre davranan bir ülke haline gelmiştir.Bu nedenle Cumhurbaşkanı olacak kişinin dış politikayı da dengeleme yetenekleri olan birisi olması gerekmektedir.
Bu da tek başına yetmeyecektir, Dünyayı takip edip anlayabilmesinin yanında, devlet kurumları arasındaki, ahengi sağlayabilecek bir kişilik olması gerekmektedir.
Yasamaya da egemen olan Tayyip Erdoğan ve hükümeti yargıyla kanlı bıçaklı haldedir.
Eğer böyle bir ortak aday üstünde uzlaşılamazsa, Tayyip Erdoğan erime sürecinde bile olsa, o cerbezeli haliyle tek bir partinin adayı karşısında seçimde üstünlük sağlayacaktır.
Aslında toplumda denge unsuru olabilecek bir Cumhurbaşkanı; yolsuzluk olayları ile gerek Türkiye’de gerekse dış dünyada da itibarını yitirmiş, yalnız kalmış hem Türkiye ve hem de Tayyip Erdoğan için de bir çıkış, bir anlamda da kurtuluş olacaktır.