Akşam yemeğinden sonra günaydın

IŞİD’in, Amerikan Hava Kuvvetlerinin desteği ile PKK/PYD tarafından sınırımızdaki Tel Abyad’dan çıkartılmasından sonra durumun vahametini yeni yeni algılamaya başlayan iktidar ve havuz medyasında bir telaş başladı. 

PKK/PYD’nin Kuzey Suriye hududumuza yerleşmesi üzerine önce Cumhurbaşkanı “....bölgeden 15 bin Arap ve Türkmen Türkiye tarafına geçti, boşalan yerlere PYD ve PKK yerleştiriliyor. Bu pek hayra alamet değil. Zira bu, sınırlarımızı tehdit edebilecek bir yapı oluşmasına yol açılması demektir. Bu konudaki hassasiyetlerimizi herkes görmeli” dedi. 

Havuz medyası da, CIA planının tıkır tıkır işlediğini, Suriye’nin kuzeyinde Kürdistan’ın kurulmakta olduğunu ve bu oluşum ile hedeflenen Kürt Devletinin Akdeniz’e açılmasının sağlanacağı yolundaki haberleri, manşetlerine taşıdılar. 

Gerek Cumhurbaşkanı’nın gerekse yandaş medyanın saptamaları ve değerlendirmeleri geç de olsa doğrudur. Suriye’nin kuzeyinde de, 24 yıl önce Irak’ın kuzeyinde yapıldığı gibi, ABD destekli bir “Kürdistan bölgesi” oluşturulmaktadır.  

Olayların bu noktaya gelmesi, yani Irak’tan sonra Suriye’de de bir bağımsız “Kürdistan bölgesi” kurulması, iktidarın dinci/mezhepçi ideolojinin esiri olarak yürütülen dış politikanın sonucu olduğu birileri tarafından daha yeni anlaşılıyor. 

Amerika bölgede bir “Kürt bölgesi” oluşturmak için Irak’ta Saddam’ı, Suriye’de de IŞİD’i bahane etmiştir. 

Aslında her ikisi de, ABD’nin planı ve Türkiye’de de iktidarı elinde bulunduranların aymazlığı nedeniyle bölge için tehdit haline getirilmişlerdir. 

ABD 1991’de Kuveyt’i kurtaran “Çöl fırtınası” harekâtında Saddam’ı özellikle devirmeyerek bölgede tehdit olarak kalmasını sağlamıştı. Sonrasında bu “Saddam tehdidini” kullanarak ve maalesef Türkiye’nin de desteğiyle Saddam’dan korunan Kuzey Irak’taki otonom Kürt yönetiminin kök salması sağlandı. 

ABD, Suriye’deki operasyonuna da Türkiye’yi, daha doğrusu AKP’yi, “Esad’ı devirmek” aldatmacasıyla dahil etmişti. Esad’ı sözüm ona devirmek üzere ABD’nin/Batı’nın desteği ile Müslüman kardeşler ağırlıklı Özgür Suriye Ordusu oluşturulmuş, hiçbir zaman etkin olmayan bu orduya, azılı cihatçıların Türkiye üzerinden geçerek katılmalarına göz yumulmuş ve IŞİD böylece tehlike haline getirilmiştir. 

Erdoğan/Davutoğlu ikilisi, Esad’ı devirip yerine Müslüman Kardeşleri iktidara getirmek, böylece bölgenin ağabeyi olmak ham hayali ile bu tuzağa hemen düşmüşlerdir. Mezhepçiliğin kör ettiği gözleri, Rusya ve İran’ın Esad’ın devrilmesine izin vermeyeceklerini görememişlerdir. 

ABD, AKP hükümetinin bütün ısrarına rağmen, Esad’ın devrilmesi hedefinden artık söz etmez olmuştur. IŞİD’i defetmek bahanesi ile hava desteği sağladığı PKK/PYD güçlerine alan kazandırmakla, böylece Kuzey Suriye’de de, aynen Kuzey Irak’ta olduğu gibi “Özerk Kürt Bölgesi” oluşturmakla meşguldür. 

Cumhurbaşkanı’nın şimdi şikayetçi olduğu gelişmeler bizzat ABD’nin planının ve Türkiye’nin de aymazlığının  

eseridir. 

Hükümet yanlısı basının doğru saptadığı gibi, CIA planı tıkır tıkır çalışmaktadır. 

Ancak, işler olup bittikten sonra saptama yapıp şikayetçi olmanın hiçbir değeri yoktur. Marifet, Kuzey Irak’tan da ders çıkararak gelişmeleri önceden görmek ve ABD’nin kurduğu tuzağa düşmemekti. Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehlikeye atacak girişimlere karşı durmaktı. ABD’nin bölgedeki çıkarlarının maşası olmamaktı. 

Türk kamuoyu, Erdoğan/Davutoğlu ikilisinin bu ülkenin başına açtığı çok yönlü ve kalıcı iç ve dış belaların yeterince ayırdın da değildir. Bunda, vahim hatalarla dolu Suriye politikasını, ABD yönetimiyle ters düşmemek nedeniyle, ülke gündeminin öncelikli konulardan birisi yapmayan, CHP’nin kabahati de çok büyüktür. 

Gelişmeleri görünce, o büyük adamın iç ve dış barışın ayrılmazlığını vurgulamak için dört kelimeye sığdırarak söylediği “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” vecizelerinin değeri şimdi çok daha iyi anlaşılmaktadır. 

AKP iktidarına, kendi yürüttüğü dinci mezhepçi ideolojinin esiri olarak bu ülkenin başına örülen çorapları yeni fark ettiği için “akşam yemeğinden sonra günaydın” sözü cuk oturuyor.