Alay eder gibi...-(TAMAMI)

İstiklal Caddesi’nde gelip-geçenler, hiç kuşku yok ki Ağa Camii’nin ön yüzünü boydan boya kaplayan o devasa panoyu ve üzerinde yazılanları görüp okumuşlardır. İnsan ister istemez panoya yazılanları okuyunca, bu kentin tarihine, geçmişine, değerlerine saygılı olanlar da varmış gibisinden bir duyguya kapılıveriyor. Neler yazmıyor ki bu panoda... Her biri yeri çatlayan, neredeyse yıkılma aşamasına gelen Ağa Camii’nin kimler tarafından sahiplenilip de, geçmişe ve tarihî eserlere olan saygıdan dolayı onarılmasından tutun da, bu eylemi gerçekleştiren kurumun adına kadar her bir şey. İnsan ister istemez bu yazılanları okuyunca bu kentin sahipsiz olmadığını, tarihe ve onun değerlerine sahip çıkacak birilerinin kurumların her daim olduğunu öğrenip, seviniyor...

Ama gerçek hiç de öyle değil... Birileri, umarsızca, hoyratça ve de kentin tüm değerlerini hiçbir şeye aldırış etmeden yıkıp-yakarken, öbür yandan da, yıktıklarıyla kıyaslanmayacak denli ufak tefek kimi ucuz eylemleriyle kabahatlerinin üzerine Ağa Camii’nin önünde yaptıkları devasa panolar ve üzerini yazdıkları yazılarla örtmeye çalışıyorlar. Alay eder gibi...

Bilindiği gibi Demirören’ler İstiklal Caddesi’ndeki devasa AVM binasını yaparken, bu kentin belki de anılarla kuşatılmış en değerli yapılarından biri olan Saray (eski Gamon, Lüksemburg, Glorya) ile Lüks (eski Verdi, Odeon tiyatroları ile, eski Ekler, Şark ) sinemalarını da, onca itiraza karşın yerle bir etmişlerdi. Her iki sinema da 20. Yüzyılların başında hayata geçirilmiş, neredeyse bir asra yakın İstanbullulara, yalnızca film ve tiyatro gösterileriyle değil, aynı zamanda konserler, operalar, ve bunun gibi birçok sanat etkinliği ile bir sanat- kültür kurumu olarak kimi unutulmaz anılar yaşatmışlardı. Ama Demirören’lerin AVM’si, tüm bu anıları, uzun bir süre bu binayı boş tutup unutturduktan sonra üzerine inşa edilerek tarihten ve kent kültürümüzün belleğinden silip süpürdü. Hem de o devasa AVM’nin içinde onu anımsatacak, sembolik olarak yaşatacak bir oda bile yapma gereksinimi duymadan.

Bu işin bir yanı bu. Bir diğer yanı ise AVM’nin yasalara uygun olarak yapılmadığı iddiası. Gerçekten de bu AVM yapılırken, hem yerin altına, hem de yerin üstüne kendisine yasal olarak tanınan ölçülerin dışına çıktı. Bu konu çeşitli basın organlarında defalarca yazı, fotoğraf ve krokilerle, yanındaki binalar emsal verilerek yazılıp çizildiği halde, ne yazık ki engellenemedi. AVM yüksekliği ile; İstiklal Caddesi’ndeki görünümü, gereğinden fazla yer altına inmesiyle de kimi binaların ayakta kalabilme konumunu yok etti. Yer altına inilen onca kat sonrasında yalnızca bitişiğindeki binaları değil, aynı zamanda beş metre uzağındaki tarihi Ağa Camii’nin de statiğini bozdu. Bu binaları neredeyse yıkılma aşamasına getirdi. AVM binasının yapım aşamasında Ağa Camiinin hemen hemen her yerinde oluşan çatlaklar, tüm ikazlara rağmen her geçen gün artıp büyüyerek, bu tarihi caminin durumunu tehlikeye sokup, neredeyse yıkılma aşamasına getirdi. Ama bu ikazları ne AVM’nin sahipleri, ne de ilgili ve yetkili kişiler ciddiye alıp bir şey yapabildiler. Sonunda hem AVM, hem de yanı başındaki Ağa Camii bitti... ama bu bitiş birisi için yeni olurken, öbürü için neredeyse son oldu.

Şimdi, Saray, Lüks sinemasını yerle bir edip Ağa Cami’yi bu hale sokanlar; tarihten, geçmişe saygıda ve de kentin kimi değerlerini kurtarmaktan söz ederek, devasa panolar üzerine yazdıkları yazılarla, kendi kabahatlerini, bir hizmete, bir yardıma, bir bağışa, bir lütfa indirgeyip, bu işledikleri suçu bile ranta dönüştürmenin o anlatılmaz, tanımlanmaz, kahrolası keyfini yaşıyorlar...

Hem de bu kentin tüm insanlarıyla alay edercesine...