Ali Babacan

Ak Parti'den istifa ederek yeni parti kuran eski Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, partisinin programını açıkladı.

132 sayfalık bir metin. Dikkat çeken başlıklar var. Hızlı bir taramayla çerçeveyi anlayabiliyorsunuz.

Mesela hukuk vurgusu öne çıkıyor. Kelime tam 109 yerde kullanılmış. Demokrasiye 75 kere atıf yapılmış. Yerellik vurgusu 69'la dikkat çekiyor. 62 kez adalet, 52 kez sivil toplum denilmiş. 43 yerde özgürlük kelimesi var. İnsan hakları 21, barış ise 19 kere kullanılmış.

Ne var bunda diyebilirsiniz? Hepsi güzel, anlamlı vurgular...

Ama neden bu vurguları yaptığını anlatacağım. Madalyonun bir de diğer yüzü var.

Mesela bugün yok mu güvenlik tehdidimiz? Peki kimden geliyor bu tehdit?

Ali Babacan'ın metninde PKK ismi 1 kez geçiyor. FETÖ ise 2 kez.

Tarikat yapılanmalarının yarattığı tehdide ilişkin bir beyan yok.

İçimizdeki ABD üsleri ilgisini çekmiyor.

Gladyo yapılanmasına dokunmamış.

15 Temmuz'a değinmemiş.

NATO'ya teşne, Rusya'dan çekiniyor.

Soykırım yalanı ise umrunda değil...

Yahu olur mu böyle şeyler parti programında demeyin.

Vatan Partisi programından bir kaç başlıkla örnek vereyim: “Yabancı Üs ve Askere Son”, “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi'ne Hayır”, “Avrasya’da İşbirliği ve İttifak”, “KKTC’nin Türkiye ile Bütünleşmesi”, “Ermeni Soykırımı Yalanına Son”...

EKONOMİ KARNESİ

Babacan, sonuçta ekonomist denilebilir. Kimilerine göre ekonomiyi düzeltmeye geliyor. Görevdeyken altın çağımızı yaşattığı söyleniyor. “Babacan ekolü” diye terim bile uydurulmuş.

Fakat rakamlar, söylenenlerle pek uymuyor.

Her şeyden önce, Babacan'ın görevde bulunduğu yıllarda dünyada bir likidite bolluğu vardı. ABD durmadan basıyor, para gidecek yer arıyordu. 2008 Mortgage krizine kadar tüm dünyada büyüme, yüksek rakamlarda sürdü. Babacan tam da bu paranın üzerine kondu. Finans kuruluşları ne verdiyse aldı. Borçlandı, borçlandıkça da batağa saplandı.

2013 yılının ilk çeyreğinde 130 milyar dolar olan Türkiye'nin toplam dış borcu, 2015'te Babacan ayrılırken 408 milyar dolardı. Özel sektörün borcu, 43 milyardan 287 milyar dolara çıktı. Döviz açığı 85.5 milyardan 385 milyar dolara, alınan krediler ise 80 milyardan 211 milyar dolara yükseldi.

Peki ödeyecek paranız olmazsa ne yaparsınız? O da aynısını yaptı. Özelleştirmenin prensi oldu. Babacan'ın görev yaptığı dönemde tam 50 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. Türk bankalacılık sektörünün yüzde 50'si, İstanbul Borsası'nın yüzde 60'ı yabancıların kontrolüne geçti. Ne varsa sattı. Sattıkça sıcak paraya bağlandı. Hiçbir şey para kadar ısıtmıyor bu dünyada.

YENİ PROGRAMINDA NE VAADEDİYOR?

Ekonomi karnesi zayıf olan Babacan, pek de ders çıkarmış görünmüyor. Yeni programında da eski masalları okuyor. Türkiye'yi yeniden AB kapısına bağlamak konusunda çok ateşli. Kamu bankalarını özelleştireceğini söylüyor. Varlık Fonu'nu kapatıyor, özel denetçilere kapıları açıyor.

Ama bunlardan daha vahimi de var: “Merkez Bankası bağımsız olacak” diyor.

Nedir bu Mekez Bankası'nın bağımsızlığı? Burada bir parantez açalım.

25 Mayıs 2018. Dönemin IMF Başkanı Christine Lagarde, bir anda Merkez Bankası tartışmalarına dalıyor. “Herkes bildiği işi yapsın” diyen Lagarde, “Merkez Bankası tam bağımsız olmalı” diyor.

13 Temmuz 2018'de bu kez IMF Sözcüsü Gerry Rice, Türkiye’deki yeni hükümete Merkez Bankası’nın tam bağımsızlığını garanti altına alması çağrısında bulunuyor.

15 Nisan 2019'da IMF Avrupa Direktörü Poul Thomsen, Türkiye'nin önündeki zorlukları aşması için yapması gereken ilk şeyin, Merkez Bankası'nın tam bağımsızlığını sağlamak olduğunu söylüyor.

Dahası da var elbette. Ama anlaşılan, IMF, Merkez Bankası bağımsız olsun diye dayatıyor.

Anlamı şu: Kapitalizmin çarkına çomak sokmayın kardeşim!

Adı dün “piyasa”ydı, şimdi “küresel yönetişim sistemi” oldu. Küresel fazilcilerin, piyasa vurguncularının, sıcak para komisyoncularının sistemi bu. Türkiye'yi bağlamak istiyorlar.

Milli menfaatler, üretim ekonomisi filen... Boşverin bunları... Yeter ki Merkez Bankası “bağımsız” olsun!

Böylece sistemin dışına çıkmasın, onların krizlerini yaşasın, vurgunlarına göz yumsun...

PİYASANIN ADAMI OLMAK

Sakın ola Ali Babacan'ı suçlamayın. Misyonu bu. En azından öyle yetiştirildi. Meşhur Fulbright'ı duymuşsunuzdur. Eğitimin üzerindeki esaret zinciriydi. 1950 yılında Türkiye ile ABD arasında yapılan anlaşma gereği, eğitimdeki reform faaliyetleri bir komisyona bağlandı. Komisyonun 4'ü Türk, 4'ü ABD'li üyeden oluşuyordu. Oylarda eşitlik olunca da kararı, ABD'nin en yüksek misyon şefi veriyordu.

Evet yanlış duymadınız. ABD'ye borçlu olmanın acı bir bedeli bu.

Komisyonun amacı, “Türk ve Amerikan halkları arasında ortak bir anlayış geliştirmek” olarak açıklanıyor. Özetle yerli Coniler yetiştiriyor.

Finans piyasalarına bağlı, küresel düzenin koruyucusu melekler bunlar. Kapitalizmin çarkları onların eliyle dönüyor. Uzatmayayım...

İşte Ali Babacan da bu Fulbright Bursu'yla 1990 yılında ABD'ye gitti. Chicago'da bulunan Northwestern Üniversitesi Kellogg School of Management'da İşletme dalında yüksek lisans yaptı.

Northwestern demişken; Rockfeller'ın fonladığını da hatırlatayım. New York'taki ofisi, Rockfeller Plaza'da yer alıyor. Her yıl vakıftan ciddi miktarda para alıyor. 2018'de 475 bin dolar verildiği görülüyor. Neyse, konuyu dağıtmayalım.

Okulu biten Babacan, 1992-1994 yılları arasında, ABD'de finans sektörünün üst düzey yöneticilerine danışmanlık yapan özel bir şirkette çalışıyor. Tüm mesaisi, bu kan emiciler nasıl daha fazla sömürecek üzerine. İşi öğrenince de yurda dönüp babasının fabrikasına yerleşiyor. Sonrası AKP dönemi zaten. Ama dahası var.

BILDERBERG'İN KIDEMLİSİ

Ali Babacan, ABD'de “küresel yönetişim sistemi”ne o kadar bağlandı ki, Bilderberg'e davet edildi. Hem de tam 7 kez.

Bilderberg'i biliyorsunuz. Hakkında çok efsane dolaşıyor. Kimine göre “gizli dünya hükümeti”, kimine göre “yeni dünya düzeninin sahibi”. Yılda bir kez toplanıyor, 120-150 kişi çağırılıyor. Bir nevi finans kapitalin koruyucuları bunlar. Küresel sömürü düzenini nasıl sürdüreceğiz diye konuşuyorlar. En azından meali bu.

Biraz uzadı biliyorum. Ama şunu anlatmaya çalışıyorum:

Ali Babacan'ı ABD eğitti, “piyasa” yetiştirdi.

Türkiye'yi finans kapitale bağlamak için geliyor.

Sizi sıcak parayla ısıtacak, karnınızı kredilerle doyuracak.

Onun için programında piyasanın sihirli kelimelerini tekrarlıyor: İnsan hakları, demokrasi, barış, özgürlük...

Açıkça da söylüyor: “Özgürlük olmazsa para gelmez” diye.

Kime özgürlük onu da ben söyleyeyim: PKK'ya özgürlük, FETÖ'ye özgürlük, cemaatlere ve tarikatlara özgürlük...

Bu tuzağa düşmeyelim.