Ali Özgentürk'ün 50. Yılı

Sinema tarihimizde “Yeni Türk Sineması” olarak adlandırdığımız 1978 ile 1986 tarihleri arasındaki dönem ne yazık ki bugüne değin gereği gibi değerlendirilmemiş, üzerinde ciddi araştırmalar yapılmamış, çok ama çok önemli bir dönemdir. Bu dönemin önemi: bir önceki, “Karanlık Yıllar” ya da “Yitik Yıllar” olarak tanımladığımız, 1974 ile 1978 arasında yaşadığımız seks filmleri salgınından sonra gelip onun ortadan kaldırılmasındaki rolünden değil de, daha çok Türk sinemasındaki yapısal değişim-dönüşümleri başarmasından ve de toplumsal içerikli filmleri yoğun bir şekilde sinemamızın gündemine sokmasından gelir. Bu dönemin karakteristik özellikleri ise; gençleşme, farklı ve ayrıksı olma ve bunun sonucu geleneksel sinemanın kimi yapı taşlarını değiştirme-yıkma ve dışa açılma gibi başlıklar altında toplanabilir.

SAYGIN SİNEMACILAR

Bir önceki dönemin krizinden etkilenerek sinemadan uzaklaşanların yerini dolduran ve çoğu Yeşilçam’ın bildik düzeni içinde yetişen, ama yapıtlarıyla bu düzene alternatif olup ayrıksı filmlere imza atan, yaş ortalaması –o dönemler için bir hayli genç sayılabilecek– otuz civarında olan gençler, sanki ağız birliği etmişçesine, o güne dek tabu sayılabilecek konulara el atarak, yurt içinde değil ama yurt dışında hatırı sayılır ödüllerin peşinde koşup Türk sinemasının dünya piyasasında tanınmasını sağladılar. Uluslararası saygın festivallerde –o dönemlere göre– görülmedik oranda ödül kazanımları, Avrupa’nın en ciddi sinema dergilerinde Türk sinemasından söz edilmesi, bu dönemin genç ve yeni sinemacıları sayesinde olmuştur denebilir...
Türk sinemasının niteliksel açıdan en önemli örneklerinin –hatta başyapıtlarının– verildiği bu dönemde, bu filmler ulusal yarışmalarda, çoğunluğu resmi ideolojinin sinema seyircisi bile oldukları kuşkulu bürokratlarından oluşan jüri çoğunluğunun “birinciliğe layık film bulunmadığı için birinci film seçilmemiştir” gibisinden verdikleri yapay gerekçelerle, saf dışı bırakılıp harcanırken, yasaklanırken, aynı filmler, uluslararası saygın festivallerde ödül üstüne ödül kazanarak tüm dünyanın ilgisini Türk sineması üzerine çekmeyi başarmışlardı.

YILMAZ GÜNEY EKOLÜ

Neredeyse tümü Yılmaz Güney ekolünden yetişen bu dönem yönetmenlerin başında ise Ali Özgentürk, Erden Kıral, Şerif Gören, Zeki Ökten, Yavuz Özkan, Ömer Kavur, Korhan Yurtsever vs geliyordu. Bir kısmı bu dönemde yönetmenliğe başlamış, bir kısmı ise toplumsal içerikli filmlerini bu dönemde ortaya koymuşlardı.
Geçtiğimiz günlerde Seyhan Belediyesi, Ali Özgentürk 50. Sanat Yılı’nı kutlarken bular akılama geldi. Geceye Özgentürk’ün sinemasal serüvenine tanıklık etmiş başta Türkan Şoray, Halil Ergün, Engin Ayça, Gülsen Tuncer, Suna Selen, Elif İnci, Rıza Akın ve daha birçok sanatçı katkıda bulunurken, bir kent de, gurur duyduğu hemşerisine adeta teşekkür ediyor, onu hatırlamanın ve bundan böyle de hatırlayacak olmanın bir çeşit kalıcı temelini atıyordu.
Nereden nereye... Bir dönemde, çoğu meslektaşları gibi düzenle barışık olmayıp, tabu sayılabilecek konulara el atıp, Türk sinemasında da toplumsal içerikli filmler yapılabileceğini kanıtlayan bu yönetmenler; zamanında filmleri kesilerek, yasaklanarak ve de tutuklanarak bedelini hiç de kolay olmayan yollardan ödemek zorunda kalmışlardı.
Ama bu coğrafyada sanatçısına bedel ödetenler kadar, o sanatçıları unutmayıp onlara geceler düzenleyip onurlandıran insanlar, kuruluşlar da var. Çünkü bir sanat dalında 50. Yılları kutlamak yalnızca senelerle değil, o seneler içinde her şeyi göze alarak ortaya konan yapıtların içerik ve nitelikleriyle de ilişkilidir. Tıpkı Ali Özgentürk örneğinde olduğu gibi...