Alışacaksınız!

İki tür düşman var: Önden vuran, arkadan vuran. Oysa siz hep yandan vurdunuz. Parasını bizim ödediğimiz silahla hem. Üstelik bizi... O silahta maaşımız, bastığınız tetikte parmak izimiz... Hrant Dink adına konan ödülü, Ahmet Altan’a verdiniz.
Bu ara Cumhuriyet gazetesi asıl sahiplerine geri verildiğinden olsa gerek sık görünüyor yazıp çizdikleriniz. Çoğu saçma! Cevap verecek oluyorum. Eş dost sen yazarsın, yapma diyor; kabalaşma, tavır koyma, stratejik ol. Yapamıyorum. İnsan, ilkeli kalabilirse acımasız demek.
Kim misiniz siz? Tanımak kolay. Anlatayım. Sizden bir hanım birkaç sene evvel yazmış: “Atatürk’ün boyu 1,74’müş, yok deve!” Yok deve, ne zarif ifade. Ben desem hayvan haklarını şey ettin derler, neyse! Devam ediyor: “1,72’yim ve zatı muhteremin kıyafetlerini yakından gördüm. Pantolon beli ancak kalçama geliyor.” Görüyor, utanıyorum. Atatürk’ün boyu değil işlevi önemli, diyecek oluyorum. Kabalaşma diyor eş dost. Zaten siz gücünüzü suskunluğumuzdan alıyorsunuz. Uğur Mumcu sizle hesaplaşmıştı ama ne diyor sizden biri çıkıp: “Uğur Mumcu gazeteciliği tanımı bana bir şey ifade etmiyor.” Tanım sanmış onu beyefendi; Uğur Mumcu gazeteciliği biçimdir oysa, ütopyası olan insanın üretkenliği, dik duruşu...
Siz evet, yıllarca konuştunuz. Her şeyde vardınız. Her şeyi en iyi siz bildiniz, aşağılama hakkı sizdeydi. Sadece siz ezildiniz; ezilebilecek olanları bile seçtiniz. Avrupa’ya açılmış geçen sizden bir yazar yine. Yirmi dakika boyunca Çek katılımcılara soyunu sopunu anlatıyor, ne kozmopolitmiş! Sonra bir okur, Türk Edebiyatı’nı nasıl buluyorsunuz, diye soruyor. “Bu soru milliyetçi, ben tek tek yazarlara bakarım” diyor. O zaman taallukatını niye anlattın beş paragraf; bana ne senin soyundan diyecek oluyorum; kabalık etme diye karşı çıkıyor eş dost. Susuyorum.
Bir başkası da Cumhuriyet ele geçirildi yazmış. Atatürkçü değilmiş, Cumhuriyet okumazmış “ama” yine de kötü oldu diyor... Kemalist değilmiş “ama”... Cumhuriyet okumazmış “ama”... Ama’sız, fakat’sız sevelim herkesi diyerek yıllarca başımızın etini yediniz ama... Şimdiden gayrı alışacaksınız baylar bayanlar. Bayan dedim kusura bakmayacaksınız, kafamızı cinsiyetle yemedik sizin gibi, dilimizde “baylar bayanlar” kalıbı var.
Fakat ne ağladınız, ne yaygara! Attilâ İlhan, Cumhuriyet’i “sağlık sorunları” yüzünden terk ederken neredeydiniz! Yaşlı başlı İlhan Selçuk gecenin köründe evinden alınırken dudak büküp “Atatürkçü değilim ama” biraz ayıp oldu derken; sizin tarafta kendini şair sanan biri Türkan Saylan’a, güneydoğudan devşirdiği genç kızları askeri okul talebeleriyle eşleştiriyor diye iftira atarken neredeydiniz! Şimdi niye dertlendiniz!
Solculuğun babadan oğula geçtiğini sanan biri de yazıyor günlerdir; çok saygın düşünce adamları ayrılmış Cumhuriyet’ten... Saygın düşünce adamları Abant toplantılarında sümüklü bir hocanın kirli telif zarflarına tamah ederken niçin ses çıkarmadınız? O saygın sandığınız düşünce adamlarınızın düşünce tarihine yaptığı “fonsuz” bir tek katkıdan bahsedemezsiniz. Gücünüz yok! Öyle büyük damarlar uğuldamaz içinizde, toprağa basmaz ayaklarınız, büyük işlere adanmadınız.
Alışacaksınız! Hayatta ve sanatta karşılığınız kalmadı. Yenildiniz. Düşünce kuruluşları sökmedi. Bunca bilgi kültürle insan artıklarına döndünüz. Gerilediniz. Metin Altıok ile sınandınız, Necati Cumalı ile, Oktay Akbal ile, mesela Akbal’ın dedesiyle sınandınız; her şeyi bilirsiniz ya, araştırıp bulun kim diye! Sonunda da Gazi Paşa ile sınandınız...
Sözünüz çınlamadı bu dilin toprağında. Hepiniz Yezidi oldunuz, Ermeni oldunuz, Rum oldunuz, Roman oldunuz, empati için delirdiniz, her şey oldunuz, bir tek Türk olamadınız. Korkmayın; Türk olmak demek buralı olmak demekti. Nâzım Hikmet bütün milletler gibi büyük Türk milleti der bir şiirinde. Öylece sevmek bir ülkeyi, oralı olmaktı. Hadi kıvıramadınız anladık, Türkçede de kalamadınız. Beceremediniz. Bu ülkeye anlatacak şeyiniz yoktu çünkü. Önerdiğiniz dünya on bin yıllık birikimin atında kaldı. Herhangi bir imkânın insanıydınız. Yunus Emre’den, Evliya Çelebi’den, Esrar Dede’den örülmüş duvarlara tosladınız; sizde Şeyh Sait vardı, bizde Dede Korkut!
Dağdaki yoksul gerilladan yıldızlı pekiyi aldınız ama aynı dağdaki yoksul asker çocuğunun hatırasında kıymıktınız. Hiçbir zaman tümüyle yoksuldan yana olmadınız. Bir gün de zavallı bir şehit ailesinin yaşadığını yazabilecek yürek acısını duymadınız içinizde. Oysa cesur olan, “başkaları ne der” adlı puttan korkmayanlar, kalbinde taşırdı kandilini; alnı pak olanın kalbi ışığıydı, karanlıktaydınız.
Sözünüzün hükmü yok artık, zaten kimse dinlemiyordu sizi. Kirli esvabınızın karşısında büyüyen ateşten gömlek var şimdi. Evet Cumhuriyet ele geçirildi, nasıl bir zamanlar siz işgal etmiştiniz, asıl sahipleri döndü! Vardılar, var olacaklar, varız.
Alışacaksınız!