Allah, Tanrı’yı nasıl kovdu?

Cumhuriyet Köylü Millet Partisi (CKMP), 16 Ekim 1958'de Cumhuriyetçi Millet Partisi ile Türkiye Köylü Partisi'nin birleşmesiyle kuruldu. CMP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı yeni partinin de başkanı seçildi. CKMP, 1961 genel seçimlerinde yüzde 14 oy alarak CHP ve AP'den sonra üçüncü parti oldu. CKMP, Menderes rejimine karşı mücadele içinde büyüyen bir partiydi.

Parti gençliği kendisini devrimci-toplumcu olarak tanımlar ve Atatürk heykelleri önünde İslamcılara karşı nöbet tutardı.

Partide ideolojik üstünlük eski Türk sembolleri ile Turancılarındı.

Türk-İslam Sentezi’nin işlemesi için partide köklü bir değişim gerekiyordu.

O değişim için 1966 yılında düğmeye basıldı. CKMP Genel Başkan Yardımcısı Dündar Taşer’in girişimiyle Ülkü Ocakları’nın ilk çekirdeği üniversitelerde oluşturuldu.

Türkiye’ye komünizm getireceğinden korkulan devrimci gençlik yapılanmasının karşısında artık Ülkücü Gençlik vardı.

Gençlik hareketleri Türkiye’de de etkili olmaya başlayınca, bütün üniversitelerde peş peşe Ülkü Ocakları açıldı.

Aynı yıl 1 Haziran günü Taksim meydanında düzenlenen mitingde Alparslan Türkeş, 9 ışık doktrinini anlatıyordu. 9 Işık Doktrini, Alparslan Türkeş tarafından Millî Doktrin Dokuz Işık adıyla ortaya konulan ülkücülüğün ana ilkeleridir.

9 IŞIK

9 Işık doktrini, 1965'te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin (CKMP), 1969 yılından itibaren de Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) programının temelini oluşturdu. 9 Işık’ın ilkeleri şöyleydi: Milliyetçilik, Ülkücülük, Ahlakçılık, İlimcilik, Toplumculuk, Köycülük, Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik, Gelişmecilik ve Halkçılık ile Endüstricilik ve Teknikçilik
9 Işık’ın Ülkücülük başlığı altında şöyle yazıyordu:

“Türklük, gurur ve şuurunu İslam ahlâk ve faziletleri doğrultusunda benimsemek ve benimsetmek.” (Milliyet 2 Haziran 1966)

İslamcılara karşı Atatürk heykellerini koruyan CKMP, Türklük bilincini artık İslam’ın faziletleriyle topluma benimsetecekti!

Türkeş’in partide tam egemenlik sağlayabilmesi için Türk-İslam ideolojisini kabul ettirmesi gerekiyordu. Eski CKMP kadrolarının saf Turancı ideolojisinin yerini yeni ideoloji alıyordu. Ancak bu hiç de kolay değildi. Parti içinde ve kadrolarda hâlâ Türkçü-Turancı gelenek güçlüydü. 2. Dünya Savaşı’nda 1944 yılı geldiğinde, savaşın Almanya tarafından kaybedildiği artık görülüyordu. “Milli Şef” hükûmeti, Almanya’yı destekleyenlere karşı sert tedbirler almaya başladı.

İLK HEDEF NİHAL ATSIZ

Turancı çevrelerin ideolojik önderi Nihal Atsız’dı. Atsız, 1 Mart 1944 ve 1 Nisan 1944’te Orhun dergisinde Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na hitaben yayımlanan açık mektuplarında, Saraçoğlu’nu devletin her kademesine “komünist” kadroları yerleştirmekle suçluyordu.

Şikâyet edilenler Sabahattin Âli, Hasan Âli Yücel, Ahmed Cevad Emre ve Sadrettin Celal Antel’di.

TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK DAVASI

Nihal Atsız, bu isimlerle ilgili hakaret içeren ifadeler kullanması nedeniyle Sabahattin Âli tarafından mahkemeye verildi.

26 Nisan 1944’te başlayan duruşmalar olaylar nedeniyle 3 Mayıs’a ertelendi. Irkçılık-Turancılık Davası böyle başladı.

3 Mayıs günü Atsız duruşma için Ankara’da, onu destekleyen gençler ise Ulus Meydanı’ndaydı.

Gösteri hükümet tarafından şiddetle önlendi. Gösteriye katılan 165 genç tutuklandı. Bunlar arasında genç bir üsteğmen de vardı: Alparslan Türkeş.

Dava, İstanbul 1 Numaralı Örfi İdare Mahkemesi’nde görüşülmeye başlandı. 65 oturum süren davada 23 sanık yargılandı. 29 Mart 1945 Perşembe günü verilen kararla 13 sanık beraat etti.

Prof. Dr. Zeki Velidî Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Nurullah Barıman, Cihat Savaşfer, Nejdet Sançar, Dr. Fethi Tevetoğlu, Alparslan Türkeş, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal’a 10 yıla kadar uzanan değişik hapis ve sürgün cezaları verildi.

Daha sonra Askerî Yargıtay, 1. İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nin bu kararını “usul ve esas yönünden” bozdu.

26 Ekim 1945’te tutuklu sanıkların salıverilmesiyle Turancılar için yeni bir dönem başlıyordu.

3 Mayıs daha sonraki yıllarda çeşitli törenlerle kutlanacak ve Türk milliyetçileri için “Türkçülük Günü” adını alacaktı.

DARAĞACINDAN SÜRGÜNE

27 Mayıs 1960 günü ihtilali radyodan haber veren Türkeş olacaktı. Türkeş, artık “ihtilalin kudretli albayı”ydı. Milli Birlik Komitesi (MBK) üyesi rahmetli Suphi Karaman, “bildiriyi neden Türkeş okudu” soruma, “içimizde en davudî sesli oydu da ondan” diye yanıt vermişti! ABD bağlantıları ve ihtilalin başına getirilen Cemal Gürsel’e yakınlığı Türkeş’i ön plana çıkarmıştı, o da bunun için hazırdı.

37 kişilik MBK içinde kısa sürede görüş ayrılıkları baş gösterdi. MBK, Cemal Madanoğlu’nun başını çektiği sol görüşlüler ile Türkeş’in başını çektiği Amerikancılar olarak ikiye ayrıldı.

‘14’LER’

Türkeş’in başını çektiği MBK üyesi 14 kişiyi tasfiye görevini Korgeneral Cemal Madanoğlu yürütüyordu. 27 Mayıs’ın dönüm noktalarından birine gelinmişti.

O gün Türkeş tutuklandı. Mürtet Hava Üssü’nde hapisti. Tasfiye operasyonunu yürütenler 14’lerin idamını planlıyordu. Son kararı verecek olan Devlet Başkanı Cemal Gürsel’di. Haber Çankaya’ya ulaştığında Gürsel’in Başyaveri Agasi Şen’di.

CIA AJANI NAZAR

Agasi Şen haberi, eski dostları Ruzi Nazar’a uçurdu. Özbek Türkü Ruzi Nazar, ilk olarak Voice of America’nın Özbekçe yayınlarında çalıştı. CIA paralarıyla yayına başlayan Radyo Liberty de Sovyetler Birliği içindeki Rus olmayan halklara Amerikan propagandası yapıyordu.

Nazar, 1954 yılında resmen CIA ajanı oldu.

Ruzi Nazar, Başyaver Agasi Şen vasıtasıyla idamların ABD tarafından “hoş karşılanmayacağı” mesajını Gürsel’e iletti.

Ara çözüm olarak 14’ler sürgüne gönderildiler.

Sürgünden döndüğü 1963 kışında Türkeş’i karşılayanlar arasında Irkçılık-Turancılık davasında birlikte yargılandıkları Nihal Atsız’ın kardeşi Nejdet Sançar da vardı.

Nihal Atsız tarih, kardeşi Nejdet Sançar edebiyat öğretmeniydi.

Sançar, Haydarpaşa Lisesi’nde Mahir Çayan’ın edebiyat öğretmeniydi.

Ankara Gazi Lisesi’nde ise Hikmet Çiçek’in…

KIRILMA KONGRESİ

Tarih: 8 Şubat 1969

Yer: Adana

Önce mavi gömlekli ve motosikletli 9 genç Adana sokaklarında göründü. Gençler Alparslan Türkeş’in “Dokuz Işık”ını temsil ediyordu.

Adana sokaklarında turladıktan sonra şehir meydanına geldiler.

Burada, 16 bağımsız Türk devletinin bayraklarını taşıyan 16 gençle buluştular. Alparslan Türkeş ve parti yöneticilerinin gelmesiyle, mehter eşliğinde yürüyüşe geçildi.

Yürüyüşe katılmayan ve kongre salonunda bekleyen kalabalık ise Türkeş’e ve yeni ideolojisine mesafeli Turancılardı.

Atsız’cıların pankartlarında “Tanrı Türk’ü Korusun” yazıyordu ve çoğu kalpaklıydı.

Milliyetçi siyasetin kırılma kongresi başlıyordu.

Kongre iki gün boyunca hayli tartışmalı geçti. Kongre Başkanı Orhan Kaleli bile divandan istifa etmek zorunda kaldı. Türkçülerin simgesi "Tanrıdağı"nın yanına, İslamiyet’in simgesi "Hiradağı" eklenip yeni bir slogan üretilmişti: "Tanrıdağı kadar Türk, Hiradağı kadar Müslüman."

Zamanla "Tanrı Türk’ü Korusun" sloganı yerine de "Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın" alacaktı!

Benzeri İslami simgeler, Türkçü gruptan “Türkler Araplaştırılmak isteniyor” şeklinde tepki aldı.

Nihal Atsız ekibi kongrede doğrudan Türkeş’i hedef aldı. “Sen git güvendiğin Araplara biat et! Oy toplamak için Arap develerine bin!”

Sonuçta, Nihal Atsız grubu, kongreyi kaybetti. Ellerindeki parti kimliklerini kürsüye doğru fırlatarak salondan ayrıldılar.

Nihal Atsız, gazetecilere şu açıklamayı yaptı:

“MHP’de Allah, Tanrı’yı kovdu!”

Türkçü grubun kongreyi terk etmesinin ardından Türkeş ve arkadaşları önergeleri tek tek kabul ettiler. Parti adından başlayarak hareketin her şeyini değiştirdiler:

Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) adı, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) oldu.

“Bozkurt” sembolü, yerini “Üç Hilâl”e bıraktı.

“Bozkurtlar”, “Ülkücüler”e dönüştürüldü!

“Türkçü” yerine “milliyetçi” sıfatı tercih edildi.

27 Mayıs’ın “kudretli albayı” Türkeş, kısa bir süre sonra Kâbe’ye gidip hacı oldu.

Alparslan Türkeş, sadece Türkçülerle yollarını ayırmadı. Parti binalarından Atatürk resimleri de indiriliyordu.

1960’lı yılların sonu, 1970’li yılların başı aynı zamanda Türkiye’deki partilerin yeniden saflaşmaya başladığı bir dönemdi.

MHP bu dönemde ideolojik olarak ve radikalleşme konusunda mevcut partilerden daha aktifti. Propaganda konuşmalarında, laikliğin yerini İslami söylemler aldı.

Bu nedenle ülkücü gençlerin otobüslere bindirilip Adıyaman’daki Nakşibendi Menzil Şeyhi’nin elini öptürülmeye götürülmesine ses çıkarılmıyordu.

TARİKATLARA YAKINLAŞMA

Tarikatlar Türkeş’i ziyaret ediyor; ona hediyeler veriyorlardı.

Türkeş, Türkçü söylemlerle sadece üniversitedeki öğrencilerin dikkatini çekeceğini biliyordu. İsteği, İslamcı söylemlerle “köksüzlük sorunu” yaşayan köylü gençleri toplumsal harekete çekmekti. Laik Türkeş, tarikatlara yakınlaştı.

Ankara Bahçelievler semtindeki MHP Genel Merkezi’nin altında partinin kitapçısı ve kütüphanesi vardı.
Mehmet Doğan’ın işlettiği kitapçıda artık Türkçülük ve Turancılık ideolojisini anlatan kitapların yanında Atatürk düşmanı Kadir Mısıroğlu’nun kitapları da satılıyordu.

Türkeş’in öncelikli hedefi Orta Anadolu’daki Sünni Müslümanların oylarını almaktı.

Başarılı da oldu.

MHP, böyle MHP oldu.