’Allah’ın Evi’ni çiğneyen Müslümanlar

Müslümanlar, Arabistan’ın Mekke Kenti’nde bulunan Kâbe’yi Allah’ın Evi kabul ederler. Gücü yeten, sağlığı uygun olanlar da Kurban Bayramı’nda orayı ziyaret edip Hacı olurlar.
Hacca gidenler, Kabe’nin çevresinde dönerek dua ederler. Hacı adayları, Kâbe’yi kutsal bildiklerinden ona dokunmak için neredeyse birbirlerini çiğnerler.
Gel gör ki Mekke’yi de yöneten Suudiler için Kâbe’nin herhangi bir yapıdan farkı yoktur. Yani, Suudi kralları, bunları çocukları hatta onlar gibi düşünen Vehhabi Araplar için Kâbe hiç de kutsal değildir. Bunu, geçenlerde yayımlanan bir video yine ortaya koydu. Görüyoruz ki şu anki Suudi kralın yerine geçecek isim olan Muhammed bin Selman, yanına adamlarını ve korumalarını da alarak Kâbe’nin damına çıkmış; orada dolaşıyor; sağı solu teftiş ediyor.
Halbuki diğer yerlerdeki Müslümanlar; örneğin bizim Türkiye’dekiler, Kâbe örtüsünün bile kutsal olduğunu; o kutsallığın kendilerini koruyacağını ve öldüklerinde de Cennet’e götüreceğini sanırlar.

İSLAM ÖNCESİNDEN KALMA
Ama Vehhabiler hiç böyle düşünmüyorlar.
Acaba neden?
Araplar bir şeyi çok iyi biliyorlar: Bugün birilerinin Allah’ın Evi sandığı Kâbe, İslam öncesinden kalma bir tapınaktır. Bu tapınakta Hübel adlı put bulunuyordu. Bu yüzden de Kâbe’ye “Hübel’in Evi” diyorlardı. Putperestler, tıpkı günümüzün Müslümanlarının yaptığı gibi hac ibadetini yapıyorlardı. Özetle, Hac da İslam ile gelen bir ibadet biçimi değildir; putperestlik döneminden İslam içine aktarılmıştır. Sadece Kâbe çevresinde erkeklerin çırılçıplak dolaşması yasaklanmıştır, o kadar.
Bu konu ile ilgili ayrıntılı bilgileri, Kripto Yayınları’ndan çıkan TÜRK ALEVİLİĞİ isimli kitabımızın HAC VE KÂBE bölümünde kaynaklarını da göstererek ayrıntılı olarak ortaya koyduk.
Kâbe’nin kutsal bir yer olmadığını Emevi Devleti yöneticileri de biliyorlardı. Emevi Padişahı Yezit, 683 yılında Mekke’de isyan eden Zübeyr oğlu Abdullah’ı tepelemek için ordu yollamıştı. Bu ordu, mancınıklarla attığı taşlarla Kâbe’yi tahrip etmişti de kimse sorun yapmamıştı.
O yüzden, İslam’ın iki kutsal kenti diye bilinen Mekke ile Medine’yi yöneten Suudi Araplar, kutsal mekanların kutsallığına asla inanmazlar. Buraları rahatça çiğnerler. Peygamber’in evi dahil evleri ve kutsal kabul edilen kişilerin mezarlarını da yıkarlar. Ve bu adamlar kendilerini hakiki Müslüman gösterirler.
Acaba kim doğru düşünüyor?
Beğenmediğimiz Vehhabi Araplar mı yoksa Kâbe’yi kutsal sayıp oraya elini sürebilmek için birbirlerini ezen Türk Müslümanlar mı?

ESKİDEN ÖVÜYORDUNUZ AMA...
Avrupa Konseyi, yayımladığı raporda, Avrupa genelinde gazetecilerin durumunun kötüleştiğini duyurmuş. Raporda “Türkiye’nin gazeteciler için dünya çapındaki en büyük hapishane olduğu” değerlendirmesi yer almış.
İyi de ey Avrupa Birliği yöneticileri; 2005’ten itibaren yayımladığınız raporlarda AKP iktidarını göklere çıkarmadınız mı? Erdoğan yönetiminin ülkeye demokrasi getirdiğini yazan, yayımlayan siz değil misiniz? Masum yurtsever gazeteciler hapse tıkılırken alkışlamadınız mı? Bu iktidara bu alışkanlığı vererek bugün hapisteki gazetecilerin orada olmasında sizin de katkınız olmadı mı? En azından gazeteci hapishanesinin planını yapmada bu iktidara yardımcı olmadınız mı?
Ulusal Kanal, Aydınlık, ODA TV basılırken alkışlarsanız, AKP, Çukurova Grubu’nun elindeki Türk Medya’yı yutarken susarsanız bugün konuşma hakkınız ortadan kalkar. Acaba bunu AB yöneticileri ne zaman idrak edecek?

İSTANBUL’U BU HALE BEN Mİ GETİRDİM?
Ekonomi ve İş Araştırmaları Merkezi INRIX, 220 kentte yaptığı araştırma sonucunu yayımladı. Buna göre İstanbul trafik sıkışıklığında dünyanın en kötü 2. şehri.
Kötülükte İstanbul’u dünya ikincisi yapan kim?
Ben değilim sanırım.
Rekorun sahibi, 25 yıldır bu şehri yöneten Tayyip Erdoğan... Kendisi, İstanbul’u batıran yönetici olarak büyük bir rekor kırmış oldu.
Bakalım onun dünya lideri olduğuna inanmayanlar bu rekoru için nasıl bir kılıf bulacaklar?

ZEKÂ SORUNU
Sosyal medyadaki bir arkadaş şöyle yazmıştı: “Türkiye’de beka sorunu değil, zekâ sorunu var.” Çok doğru... Beka sorununu, zekâ sorunu olanlar yaratır. Beka sorununu yaratanlardan kurtuluş beklemek de zekâ sorunu olanlara has bir davranıştır.