Almanya’nın ilk Türkleri-2 (Fatma Keriman)

''Aman efendim, bu ne güzellik. Aristokrasi çevrelerinde o bir harikaydı. Dresden’in yarısı onu tanıyordu. Siyah saçları, canlı bir bakışı vardı. Uzun boyluydu ve narin bir vücut yapısına sahipti. Zeki ve ahlaklıydı, saraydaki diğer kadınlara hiç benzemiyordu… Maria Aurora, bir Türk subayın kızı. Hayır, olamaz, o bir zat-ı-şahane olmuş olmalıydı. En çılgın dedikodular yayılmaktaydı. Maria Aurora esir olarak getirilmişti saraya. Asıl adı Fatma idi. Ve kral Güçlü August’un ona çarpılması uzun sürmedi.''

Bu alıntıyla başlar Ayşegül Acevit’in Batı Almanya Radyosu WDR için hazırlamış olduğu, Osmanlı-Batı savaşlarında ve öncesinde esir alınan Türkleri işleyen değerli bir radyo prodüksiyonu.

SAVAŞ VE KATLİAM

Başarısız ikinci Viyana kuşatmasının ardından Avrupa tarihinde „Büyük Türk savaşı“ olarak adlandırılan Osmanlı-Kutsal İttifak savaşları başlar. 1683-1699 yılları arasında gerçekleşen bu savaşlar dizisi aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme döneminin de başlangıcını teşkil eder.

Macaristan’ın Budin kentinde 3 buçuk ay boyunca 18 taarruza karşı kahramanca savaşan Osmanlı ordusunun direnişinin sonunda yıkılmasıyla, Budin’in Müslüman ve Yahudi halkı acımasızca katledilmiştir. Johannes Dietz adlı haçlı ordu hekimi kuşatma sırasında yaşadığı zulümleri not etti; 1-2 yaşında bebeklerin nasıl şişlenerek duvarlara fırlatıldığını ve hamile Müslüman kadınların karınları kesilerek doğmamış bebeklerin bile bu katliamın kurbanları arasında olduğunu. Katolik kilisesi elitinin 1453’ten beri yürüttüğü Türkleri canavarlaştırma propagandaları, haçlı ittifak ordularını canavar haline getirmişti.

Budin’de katledilmeyen - çoğu öksüz kalan çocuk - toplam 6000 Müslüman ise esir alınarak Almanya’nın farklı saraylarına köle olarak satılmıştır.

Bu insani trajediler Balkanların farklı yerlerinde benzeri bir şekilde tekrarlanmıştır. Katliama uğrayan veya köleleştirilen onbinlerce masum kadın ve çocuk. Bu köleler Almanya’nın önemli merkezlerine getirilmiş ve genelde saraylarda hizmetçi olarak çalıştırılmak üzere yetiştirilmiştir.

ÖKSÜZ KIZIN YÜKSELİŞİ

Bu öksüz kalan çocuklardan birisi de Maria Aurora von Spiegel veya asıl adıyla Fatma Keriman idi…

Fatma Keriman kont Aurora von Königsmarck’ın üvey evladı olarak yetişti. 1694'te onunla beraber Güçlü August’un sarayına geldi ve kontun hizmetçisi olarak görev yaptı. Saraydaki görevin yanında tam olarak bilinmeyen kendi başına bir işletme yürütüyordu. Kölelikten kurtulmaya ve kendi ayaklarının üstünde durmaya kararlıydı demek Fatma.

Güçlü August bu iradeli ve güzel Türk kızına tutulur. 1699’da onu Varşova’ya yanına getirtir. 1702’de bu gizli aşkın ilk meyvesi, Friedrich August adı verilen bir oğlan dünyaya gelir. Friedrich August yetiştikten sonra başarılı bir kariyer yapıp asker olarak Saksonya ordusunun başkomutanlığına kadar yükselir. 4 yıl sonra bir de kız evlatları olur: Maria Anna Katharina. Güçlü August 1724’te nihayet çocuklarını resmi olarak kabul eder ve von Rutowski soyadıyla Sakson-Leh aristokrasisine yüceltir.

1703’te Fatma’nın üvey teyzesi Amalie von Löwenhaupt güzel ve becerikli Fatma’ya karşı hissettiği kıskançlığı bir mektupta dile getirir: ''Eminim o nankör Türk’ün saray hayatı Königstein zindanlarınla son bulur bir gün. Şunu itiraf etmemiz lazım artık: biz koynumuzda yılan beslemişiz.'' Ancak yanılmıştır. Fatma Keriman daima Güçlü August’un koruması altında kalır. Kral August ilişkiyi mümkünce gizlemek için sahte bir evlilik düzenleyerek Fatma’yı kahyası Johann George Spiegel ile evlendirir. Fatma Keriman evlenerek aynı zamanda köle olmaktan da kurtulup yasal olarak kendi işini kurma ve ticari sözleşme yapma yetkisine sahip olur. Saksonya Oberlausitz bölgesinde kendi adına konak ve çiftlik satın alarak toprak sahibi olur. 1709 yılında halen resmi evlilik sürdürdüğü Johann George ile birlikte onun yeni görev yeri Lviv’e (Ukrayna) taşınır. Bu sınır bölgesinde Johann Georg istihbaratçı ve diplomat olarak görevlidir. Polonya, Rusya ve Osmanlı ile sürdürdüğü temaslarda Fatma Keriman onun tercümanı olmuştur. Johann Georg da kralın evlatlarını sahiplenip onlara üvey babalık yapmıştır. Diplomatik oyunları beceremeyen Johann George, Güçlü August’un güvenini kaybeder. Zindana düşmeden önce 1715’te vefat eder. Fatma Keriman ise çocuklarını başarıyla yetiştirdikten sonra kendi içine kapanır ve tamamen inancına bağlanır. Hayatının son bölümünü bir manastırda geçirdiği tahmin edilen Fatma Keriman hakkındaki son sözler, Fatma’nın oğlu kont Rutowski’nin bir meselesiyle ilgilenen Flemming adlı bir diğer konta aittir: ''Artık kimsenin onu yaratandan koparabileceğine inanmıyorum.''

O inançlı duruşunu kanıtlayan bir diğer husus ise şudur: Fatma Keriman, gencecik yaşta kaybettiği ailesini ve Türk kökenini hiç bir zaman unutmayıp, ömrü boyunca yazışmalarda ve sözleşmelerde imzasına resmi olan Maria Aurora Spiegel adına ''Keriman doğmuş'' ekini eklemiştir.

Bu haftaki ki kaydım Rahmaninov’un meşhur sol minör prelüdünü: