Almanya’nın ilk Türkleri 3: Mehmet ve Mustafa

Aşağı Saksonya’nın Meclisi olan Leine Sarayı’nın çaprazında 1792 yılında „Hahnsche Buchhandlung Verlagsgesellschaft“ adlı yayınevi ve kitapçı kurulur. 1818’de Hahnsche kitapçısının Leinstraße’deki binasında yapılan bir tadilat sırasında bir evrak bulunur.

Bir özgeçmiş:

“(Adım:) Ernst August Mustafa, doğum yerim Sparta/Mora. Yıl 1687’de, gençliğimde Hıristiyan’lar Mora’yı fethettiklerinde, Hannover’li alaybaşı Capitain de Klinckauström tarafından esir alındım ve ardından Campagnes ve Brabant’ta hizmetçi oldum. Yıl 1689’da buradaki asker kilisesinde vaftiz oldum. Yıl 1703’te elektör Georg Ludewig hazretlerinin hizmetine girdim ve 1709’da onun kahyası oldum. Lütufkar efendim 1. George adıyla İngiltere’nin de kralı olunca, onunla birlikte Londra yollarına düştüm, ve tanrının izniyle devamlı onun hizmetinde kaldım, ta ki 1727’de lütufkar kralım, Londra’dan Hannover’e seyahat ederken hiç beklenmedik bir şekilde hayatını kaybedene kadar.”

99 yıl sonra, Almanların ve Türklerin kaderinin kesiştiği bir dönemde, Hahnsche yayınevi bu evrakları yayınlar…

Hannover kralı ve İngiliz İmparatoru 1. Georg’un tek Türk kahyası Ernst August Mustafa değildi. Kral için Mustafa’dan çok daha önplanda olan bir de Mehmet vardı. Tam adıyla Ludwig Maximilian Mehmet von Königtreu. Kralın ona verdiği önem, aldığı ada yansımış. O, görevindeki başarıları neticesinde 1716’da, 1. Georg’un isteği üzerine, krala sadık olan“ bir "von"lu yani bir soylu olmuş. Mehmet de Moralıymış ve aynı Mustafa gibi esir alınarak Alman topraklarına getirilmiş.

Mehmet, Ernst August Mustafa’dan tam 21 yıl önce Georg Ludwig’in yakın çevresine kahya olarak girmiş. Hatta 1698’de Georg Ludwig’in hazine müşaviri olmuş. Avrupa’nın kanıtlanmış en eski Hanedanlığı Welfenler prensi ve geleceğin İngiliz kralı olan Georg Ludwig’in, Osmanlı bir valinin oğlu olan Mehmet’e duyduğu güven tammış.

Oldukça etkileyici tablolar vardır Mehmet’i gösteren. En meşhur olanını bizzat kendisi Londra’da saray ressamı Sir Gottfried Kneller’e yaptırmıştır. Kneller zamanın Büyük Britanyası’nda en önemli portre ressamı. En üst tabakaya ait herkes, Kneller’den mutlaka bir portre sipariş edermiş.

Mehmet, Hannover’de yıllar içinde elde ettiği saygınlığını Londra’ya gelince kaybetmiş. İngilizler koyu bir Luteran-Protestan olmasına rağmen Mehmet’i görmezden gelmiş, onu „sadece bir Türk ve bir Müslüman“ olarak görmüşler. İngilizce’de Mehmet’in soyadını soylulaştıran „von“ öneki de kullanılmamış. Oysa onun Hannover’in ana kilisesi Marktkriche’de kendi adına bir sandalyesi varmış ve o sandalye şehrin otoritelerine ayrılanlar arasında, saygınlığını ve hakim düzene bağlığını simgeleyen bir sandalyeymiş. Doğal olarak şehrin saygın ailelerinden bir kız ile evlenip aile kurmuş: Maria Hedewig Wedekind. Anlaşılan Hannover’de bir Türk, toplumdaki en saygın yere sahip olabilirken, Londra’da ona hep yukarıdan bakılıyormuş.

Ailesinden de uzak kaldığı Londra’da, prestijini yeniden ortaya koymak için, o zaman da ciddi bir rakam olan 30 pounda Kneller’e, hem kendisinin hem de karısının portresini yaptırmış. İngiliz aristokrasisi çizilmek üzere yıllarca sıra beklerken yeni İngiliz kralın kahyası sadece 3 ay sonra randevu alabilmiş meşhur ressamdan.

Maria Hedwig Hannover’e döndüğünde Mehmet’in portresini de yanında götürmüş. Mehmet kralın yanında kalmak mecburiyetindeyken Maria en azından bu muhteşem resmini Hannover’deki evlerinin özel bir yerine koyabilmiş. Mehmet ayrıca Londra’daki evi için kendisine aynı portrenin bir çeşitlemesini sipariş etmiş. Portrenin ilk çeşitlemesi bugün Hannover bölgesine bağlı Barsinghausen manastırında bulunuyor. Renk ve arka planı farklı bir ambiyansla işlenmiş portrenin ikinci çeşitlemesini ise İngiliz kraliçesi 2. Elizabeth 1975’te satın alıp kendi koleksiyonuna katmış...

Bu tablolarda Mehmet, Türk ve Batı kimliğini sanki “doğu/slav tarzı bir giyim kuşam” ile sentezlemiş görünürken, Mustafa’yı gösteren daha az bilinen bir diğer tabloda, gerçekten doğulu Türk bir imaj görünmektedir: Kürk şapka yerine kavuk. Kavuklu Mustafa’yı gösteren tablo yüz yıldan uzun bir süredir Ahlden’li von Oldershausen ailesinin elinde bulunuyor.

Mehmet’in sıradışı hayat hikayesi bugüne dek o sihirli çekiciliğini korudu. Osmanlı esirin önce Hannover’de, sonra bir dünya imparatorluğunun merkezi Londra’da saygın bir Hıristiyan Bey oluşu.

Londra halkı için yabancı Kral Georg’un farklılığını, sürekli en yakınında bulunan o iki Türk kadar simgeleyen unsur azdır. Geleneksel olarak yüksek İngiliz aristokrasisine ayrılmış konumlara sahip olmaları, ilaveten bir skandaldı.

Demek ki Mehmet ve Mustafa merak uyandıran bir tuhaflık olmalarının yanında kıskançlığın ve düşmanca polemiğin odak noktalarıydı. Yüzyıllar içinde Mehmet’in hikayesi tekrar ve tekrar ele alındı ve şaşkınlıkla yorumlandı. "Hannover Hanedanlığının bir beyi olan Türk" veya "Mehmet’in hikayesi bir masala benzer" gibi gazete başlıkları bunun şahididir. (DR. GÜNTER MAX BEHRENDT)”