Alnı Çobanyıldızlılar
Nereden giriyor bu gökyüzü içeriye,
Bu yıldız ummanı, bunca mavisiyle?
Gecenin en karanlık geçidinde,
Nasıl oluyor da doluyor bu aydınlık evimize?
Evinize hoşgeldiniz, kardeşlerim.
Peki, bu dağ, bu ala dağ nasıl sığıyor içimize,
Bu ceylanlı, karacalı, başı dumanlı dağ?
Nasıl giriyor bu orman evimize,
Atmacası, kekliği, sarıçiğdem çiçeğiyle?
Evinize hoşgeldiniz, kardeşlerim.
Nereden giriyor bu türkü içeriye,
Bu ayvalı narlı, Tahirli Zühreli türkü?
Nasıl da çabucak, nasıl da işleyip yüreğimize,
Nereden giriyor bu sevda canevimize?
Canevinize hoşgeldiniz, kardeşlerim.
Karakış fırtınası sarmış dört yanı,
Peki, nasıl çiçek açıyor bu badem ağaçları?
Bunca kalleşlik, bunca ihanet almış yürümüşken,
Nasıl giriyor bu deniz eşiğimizden içeri,
Bu çakıllı balıklı, bu umut denizi?
Oğullar kızlar kavuşuyor, ateş parçası,
Savaşan insanın iyi yürekli, yurt güzelleri.
Bakın, nasıl da gülümsüyor Sümer Kraliçesi.
Elindeki ışığı görüyor musunuz?
Ellerinden öpüyoruz, selamına duruyoruz.
Engin yazıda, dar koyakta yer tutmuş,
Yazıyor Oktay, doksan yıldır durmadan.
Gökova kağıt olmuş, Menderes nehri kalem,
Ekmekler bozuluyor, esir düşüyor insan...
Peki, nasıl giriyor bu dokuz âlem kapıdan?
Canlar canını bulan, canını yağma veren,
Balbal taşı gibi Akdeniz’i bekleyen,
Gökyüzünü tuval yapmış, yeryüzü palet,
Kurtarıyor sürek avından sürmelileri Fikret.
Peki, bu sen yeli, nasıl esiyor benden içeri?
Bize bilgelik, gençlik getirenler,
Sizi bekliyorduk nicedir, gözümüz yollarda.
Buyurun, bir çay için, işin başına geçin...
Parti parti dağılmayan, birleşerek çoğalanlar,
Evinize hoşgeldiniz, alnı Çobanyıldızlılar.