Altılı Masa yerli ve milli madenciliği yok mu edecek?

Altılı Masa'nın kamuoyuna duyurduğu Ortak Mutabakat metninde tartışma yaratacak ifadeler yer aldı. Metnin 162. sayfasında madencilikle: “Siyanür, sülfürik asit, silika gibi zehirli toksik kimyasal maddelerin kullanımını içeren ayrıştırma tekniklerini yasaklayacağız.” denildi. Metindeki bu ifade özellikle bakır ve altın madenciliğinin ülkemizde bitirilmesi demek. Hatta daha da ileri gidelim; Kapalı Çarşı'nın kapısına kilit vurup altında ve bakırda tam dışa bağımlılık, tekstil ve kimya üretimine de darbe vurmak demek. Nasıl mı? Anlatalım.

SİYANÜR YALANLARI

Altın madenciliğinden başlayalım. Defaatle dile getirmemize karşın maalesef, şehit akademisyen Necip Habletitoğlu'nun da Bergama Dosyası'nda açığa çıkardığı üzere söz konusu kumpastan bu yana “Siyanür ile altın aranıyor.” propagandası nedense bir türlü bitmedi. Oysa siyanür ile altın aranması gibi bir durum söz konusu değil. Siyanürün toprağa atılarak altın aranması gibi bir teknik dünyada da ülkemizde de yok. Halihazırda böyle bir altın arama tekniği yok. Peki siyanür nerede kullanılıyor? Siyanür, değerli metalleri de içeren kütle madenden çıkarılıp tesise getirildiğinde cevherin ayrıştırılma aşamasında devreye giriyor. Bu da açık veya kapalı havuzlarda yapılıyor. Dünyada kabul edilen uygulama kapalı tanklarda bunun yapılması yönünde. Siyanür halihazırda pahalı bir madde. Bunun toprağa saçılması, gelişi güzel ayrıştırmada bolca kullanılması gibi bir durum da söz konusu değil. Eylül ayında Çanakkale Lapseki'deki TÜMAD altın madenciliği tesisini ziyaret ettiğimizde Aydınlık'ta konuyu gündeme getirmiştik. O haberden alıntılıyorum: “Tesisteki üretim sürecinde siyanür tanklarda yüzde 1-2 oranında yer alıyor. Bu tanklarda altın ve gümüş siyanür yardımı ile sıvılaştırılıyor. Bir sonraki süreçte ise siyanür parçalanarak amonyak ve karbonata dönüşüyor. Yani yok ediliyor. Tankların üzerinde gezerken yanımızda bir siyanür ölçüm cihazı bulundurduk. Bu geçiş sürecinde cihaz ötmezken aşağıya inip bir sigara yaktığımızda ötmeye başladı.”

O METNE BU İFADEYİ KİMLER SOKTU?

Ayrıca altın üretiminde siyanür kullanımı yatırımcının tercihi de değil. İşin tekniğinde bu var. Dünyadaki altın üretiminin yüzde 85’i siyanürle ayrıştırılarak yapılıyor. Dikkat buyurun; altın madenciliği değil altın üretimi ikisi farklı süreçler. Türkiye her yıl 27 bin ton siyanür ithal ediyor ve bunun yüzde 30'u altın madenciliğinde kullanılıyor geri kalan yüzde 70'i ise kimse sorgulamıyor. Peki siyanürün yüzde 70'i nerede? Tekstil ve kimya sektöründe. Plastiklerin üretiminden, tekstil boyasına kadar siyanür madencilik dışındaki sektörlerde de kullanılıyor. Altın ve gümüş cevherinin ayrıştırılmasında kullanılan siyanür ayrıştırma süreci sonunda yukarıda da aktardığımız üzere zaten ortadan kalkıyor ve geriye amonyak ve karbonat kalıyor. Tekstil ve kimyada siyanür ne oluyor açıkması bu konuda bilgim yok. Altılı Masa da bilmiyor olacak ki birilerinin yönlendirmesi ile doğrudan altın madenciliğini hedef alan ayrıştırmayı yasaklamaya karar vermiş! Bunun dışında siyanüre altın ve gümüş kaplama süreçlerinde de ihtiyaç duyulduğu için Kapalı Çarşı ve Kuyumcukent'te de kullanıldığını not edelim. Elbette dünya kriterlerine göre bir güven doz meselesi de var. Yani zehirli kimyasalların sanayi başta olmak üzere kullanıldığı alanlarda bu güvenli doz kriteri dikkate alınıyor. Hep verilen bir örnektir; kayısı çekirdiğinde de siyanür bulunur hatta yeterince yerseniz zehirlenirsiniz.

ÜLKE İTHALATA TESLİM EDİLİR

Siyanür dışında sülfürik asit de bakır cevherinin liçleme işleminde kullanılıyor. Ülkemiz altında olduğu gibi bakırda da net ithalatçı konumda. Bunun dışında sülfürik asit, başta gübre ve akü imalatı olmak üzere borik asit yapımı, demir çelik sanayinde kullanılıyor. Son 20 yılda altın madenciliği ve bakır madenciliğinde üretim artırılmasına rağmen geçen yıl ithal altına 20 milyar dolardan fazla ödedik. Yıllık bakır ithalatımız ise 3 milyar doları buluyor. Silika ise silis kumu üretiminde kullanılan bir madde. Silis kumu bilindiği üzere silisyomun o da silikonun ham maddesi. Silikon bilindiği üzere çiplerin yapımında kullanılıyor. Çin, Tayvan'a silikon vermeyince çip krizi gündeme gelmişti. Türkiye her yıl gübreden altına, demir çelikten kömüre kadar 40 milyar doları ithalata ödüyor. Mesela siyanür ve sülfirik asit gibi kimyasalların üretimde kullanımı yasaklanırsa üretim kaybının maliyeti kabaca şöyle; 20 milyar dolar demir-çelikten, 10 milyar dolar kuyumculuktan, 2.5 milyar dolar altın üretiminden... diğer yan ürünleri saymıyorum bile. Altılı Masa'nın hangi saiklerle üretime darbe vuracak böyle bir vaadi Ortak Mutabakat Metni'ne yazdığı madencilik sektörü kaynaklarınca da merak ediliyor. 

GÜLTEKİN UYSAL UYUMUŞ HERHALDE!

Mesela metinde “Türkiye Varlık Fonu’nu kapatacağız.” deniliyor. Türkiye Varlık Fonu altın ve nadir toprak elementleri başta olmak üzere stratejik madenleri uhdesine aldı. Bu stratejik madenlerin özel sektör ve bu yolla da yabancıların eline geçmesi önlendi. Varlık Fonu devreden çıkarılırken bu alanın nasıl doldurulacağı belirlenmiş değil.

Metinde “Üretilen madenleri yarı mamul veya mamul ürün haline getirecek yatırımları ve sanayi tesislerini teşvik edecek, Türkiye’yi hammadde ihraç edip, yarı mamul ve mamul ürün ithal eden ülke olmaktan kurtaracağız.” deniliyor. Yukarıdaki vaatlerle bu vaat birbirine tamamen zıt.

Üstelik metinde bir de “Rehabilite edilmeyen maden sahalarının ruhsat sahiplerine yeni ruhsat vermeyeceğiz.” denilmiş. Oysa Madencilik Mevzuatına göre maden sahalarının rehabilitasyonundan madenciler değil orman idaresi, valilik veya il özel idaresi sorumludur.

Öte yandan metinde son dönemde TEMA'nın sıkça kullandığı “eko-kırım” ifadesine de yer veriliyor. Şehirleşme konusunda gündeme getirilmeyen “eko-kırım” nedense madencilik söz konusu olduğunda “Koruma-kullanma dengesini gözeterek eko-kırım projelerinin karşısında duracağız.” şeklinde metinde yer almış. Altılı Masa'da yer alan Demokrat Parti'nin Genel Başkanı, mermerin başkenti Afyonkarahisar'ın İscehisar ilçesinden Gültekin Uysal, Sözcü gazetesine 31 Ocak 2021'de yaptığı yaptığı açıklamada, “Ailem üç kuşaktır mermer sektörünün içinde Dedem, Anıtkabir için mermer istenince işe koyuluyor. Bugün, Anıtkabir’in birçok cephesinde dedemin atölyesinde ürettiği mermer bloklar var.” diyordu. İnsan sormadan edemiyor bu metin yazılırken Uysal ne yapıyordu?