Altılı masanın adayı
Altılı masanın altıncı toplantısıyla birinci tur görüşmeler tamamlandı. Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı henüz belirlenmedi. Adayın netleşmemesinde Millet İttifakının iki çelişkisi etkili oluyor. Çelişkinin ilki, altılı masanın gerçekte sekizli masa gibi hareket ediyor oluşu. Bu ittifak ilan edilmiş altı müttefik partinin yanısıra HDP’nin ve başta ABD olmak üzere Atlantik sisteminin hassasiyetlerini ve beklentilerini de dikkate alarak ilerlemeye çalışıyorlar. İttifakın yasal görüntüsü ile fiili denklem arasındaki yarılma, aday belirlerken hesaba katılması gereken hassasiyetleri etkiliyor.
Bu fiili durumda Batı’nın talep ve beklentisi, müttefik partilerin hepsini paranteze alıyor. Yani aday kim olursa olsun, son tahlilde Batı sisteminin beklentilerine uygun hareket etmeli, 2014’ten bu yana Türkiye’nin girdiği “başına buyruk” rotayı yeniden uyumlu bir çizgiye çekmelidir. İkinci çelişki, müttefik sayısının çokluğu ve partilerin sahip oldukları seçmen desteğinin çok dağınık bir yelpaze oluşturması. Bu da Batı’ya uyum dışındaki siyasal beklentilerin benzemezlik oranını artırıyor.
Bu çelişkiler adayın belirlenmesi tartışmalarında üç sorun boyutu doğuruyor. Adayın kim olacağı sorusu bu sorunların çözümü anlamına gelecek. Birinci sorun adayın kazanma şansının yüksek olma şartı. Seçim kazanma şansı düşük bir aday göstermemeleri gerekiyor. İkinci sorun, denetlenebilirlik şartı. Bu özellikle altılı masayı paranteze almış uluslararası güçlerin beklentisi. Ancak bu konuda ciddi bir açmaz var: Türkiye eski Türkiye değil, Batı’nın devlet ve toplum içindeki operasyonel araçları ciddi darbeler yediler. Bu koşullarda altılı masanın seçtireceği bir cumhurbaşkanının Türkiye’nin milli politikalarının güdümüne girerek “kaybedilmesi” tehlikesi var. Bunun da hesaba katılması gerekiyor. Üçüncü sorun, liderlerin kişisel hırs ve beklentileri. Doğal olarak her biri böyle bir şansı kendi kişisel ve örgütsel yararına kullanmayı arzuluyor ve koşulları lehine çevirmeye dönük hamleler yapıyor.
Ortak aday konusunda bu sorunların aşılması gerekiyor. Tek tek bakıldığında karşılarına çıkan ilk sorun Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilebilirliği konusu. Kılıçdaroğlu, adaylığı konusunda partisinin desteğini sağlamış olsa da, Erdoğan karşısında şanslı görülmüyor. İttifakın diğer bileşenlerinin sağ partilerden oluşması, sola ve özellikle CHP’ye yönelik geleneksel önyargıların Kılıçdaroğlu’na oy verme konusunda altılı masa tabanında bir miktar fire verileceği kaygısına neden oluyor. Bugün anketler Cumhur İttifakı’nın oylarının Millet İttifakının gerisine düştüğünü gösteriyor. Dolayısıyla hemen seçim olsa Kılıçdaroğlu seçimi kazanırdı diye düşünenler olabilir. Ancak önümüzdeki aylarda Erdoğan sahaya bir dizi koz sürecektir. TOGG’un banttan inmesi, Akkuyu Nükleer Santrali’nin kısmen devreye alınması, Karadeniz’de keşfedilen doğalgazın kullanıma girmesi vb. türünden ortalama seçmeni etkileyecek ve “Büyük Türkiye” hayalini inanılır kılacak bazı atakların yanına ekonomide düzelme işaretleri eklenebilirse, Erdoğan kaybettiği (ama Millet İttifakına gitmeyen) seçmeninin bir kısmını geri kazanmayı umabilir. Böyle bir durumda Kılıçdaroğlu’nun adaylığı bir kez daha soru işareti yaratacaktır.
Akşener cephesindeki alternatif aday arayışı hem bu kaygıdan hem de kişisel ve örgütsel kazanç hesaplarından kaynaklanıyor. Şu aralar Akşener aday olmadığını söylüyor olsa da, görev günü geldiğinde görevden kaçmayacağını tahmin etmek pek zor değil! Mansur Yavaş’ın adı hem milliyetçi geçmişinden kaynaklanan denetlenebilirlik kaygısı hem de örgütsel bir ağırlık sahibi olmamasından dolayı şimdilik daha çok ilgiyi dağıtma işlevi görüyor. Seçmen nezdinde ilgi görüyor olduğu iddialarının bir kıymeti yok. Son tahlilde ittifakın kararlı seçmeni kim aday gösterilmişse ona oy verecektir. Ekrem İmamoğlu’nun kriz yönetimi ile ilgili bazı hataları olsa da, seçilebilirlik, denetlenebilirlik ve kendini ileri sürme hırsı değişkenleri açısından iddiasını sürdürüyor. Adaylık yarışından düştüğü sanılmamalı.
Ortak adayın açıklanmasındaki gecikme, aşmaları gereken sorunların çok boyutlu olmasından kaynaklanıyor. Seçime giden süreç boyunca Atlantik parantezindeki altı artı birli masa adaylık denklemlerini defaatle kurup bozmak zorunda.