Altın Koza, Altın Portakal’a karşı-(TAMAMI)
Şu sıralarda Türk sinemasındaki yönetmen ve de yapımcılar arasında bir anket yapılsa, sanırım büyük bir çoğunluğu Antalya Altın Portakal Film Festivali yerine, Adana Altın Koza film festivalini tercih edeceklerini söyleyeceklerdir. Bu tercihlerin de hiç de haksız değiller. Son üç yıldır her iki festivalin ortaya koydukları düşünüldüğünde Altın Koza’nın biraz değil, birkaç adım ötede olduğu rahatlıkla gözleniyor.
Bir festivalin saygınlığı hiçbir zaman ilk ya da en sürekli -ya da uzun ömürlü- olmasıyla ölçülemez. Bu özellikler elbette ki kimi festivallere diğerlerinden bazı ayrıcalıklar getirebilir, ama bunları beslemek, her yıl farklı atılımlar içine girerek, bir öncekini aşarak ilk ve uzun ömürlü olmayı taçlandırmak gerek.
Ama bizim festivallerimizde iş böyle olmuyor. Bunun çeşitli nedenleri var. En birinci neden ise festivallerde bir gelenek halini alan ilkesizlik ve kurumsuzluk. Önceden belirlenmeyen ilkeler ve kurumlaşamamanın getirdiği sorunlar giderek kronik kimi yanlışların yapılmasını da kaçınılmaz kılıyor.
Antalya altın Portakal’ın derdi de bu. Her yerel yönetim değiştiğinde festivalin ilkeleri ve işleyiş düzeni de değişiveriyor. Devamlılık gibi bir festivalin en önde gelen ilkesi yok edilip, onun yerine bir başkası ve ne yazık çoğu zaman da bir ilkesizlik getiriliyor. Bu kronikleşen yanlışlar, şu veya bu yerel yönetimlerin iş başına gelmesiyle her yönüyle kendini belli ediyor.
Kurumlaşmama ise bir başka dert. Her festivalin sözüm ona bağımsızmış gibi gözüken kimi kültür-sanat kurulları var. Ama bu kurullar da yerel yönetimlerin değişmesiyle değişiveriyor, yeni gelenler bir öncekilerin yaptıkları tüm olumlu ögeleri silip süpürüyor.
İlkesizlik ve kurumlaşamama ne yazık ki yalnızca altın Portakal’ın değil, neredeyse tüm festivallerimizin en zayıf yeri. Ama bu Antalya Altın Portakal da, acemice ya da beceriksizce yapıldığı için de festivalin hem saygınlığı ile hem de geçmişiyle bir dizi olumsuzlukların ortaya çıkmasını ne yazık ki kaçınılmaz yapıyor.
Adana altın Koza ne denli ciddi bir festival havasına giriyorsa, Altın Portakal da o denli ciddiyeten uzaklaşarak ne yazık amiyane bir tabirle bir taşra festivali görünümüne girip, saygınlığından bir çok şeyler yitirerek giderek -ama hızla- magazinleşiyor. Sinema alanındaki niteliğe oynayacağı yerde, niceliğe, türbinlere oynuyor. Örneğin, dünyanın hiçbir festivalinde görülmeyecek şekilde bol keseden onur ödülleri dağıtıyor, yılın önemli Türk filmlerini kendi yarışmasına alamıyor, ön jürilerinin hiçbir ölçüte yaslanmayan tercihleriyle gelişi-güzel filmleri seçiyor, yayınlarına hiç özen vermeyip, magazin çizgisinde bol gazete küpürleriyle oluşturuyor, organizasyonda büyük hatalar yapıyor, yan etkinliklerinin hiçbir katkıcı gücü olmuyor vs. vs.
Amacım altın Portakal’a karşı Altın Koza’yı öne çıkarmak asla değildir. Sonuçta her ikisi de bizim festivalimiz. Yerel yönetimler gelip geçiyor, ama festivaller hep kalıyor. Altın Portakal’ın kimi yöneticilerinin bu durumu bir kez daha düşünüp, acaba biz nerede yanlış yapıyoruz deme zamanı gelmiştir. Yarın çok geç olabilir.