Altın Portakal emekçi kadın öykülerinin

Bu yıl Altın Portakal’ı en iyi film seçilerek galibiyetle kapayan “Mukadderat”, Kastamonu-Cide’de geçen bir aile ve kadın emeği öyküsü olarak seyirciden de büyük beğeni almış, dakikalarca alkışlanmıştı. Festivalde bu kez “Seyirci Ödülü” verilmediği için seyircinin beğenisi doğrudan somutluk kazanmadı ama ana jüri, Nur Sürer’in çok doyurucu ve sıcak bir oyunculuk sergilediği, insan hangi yaşta olursa olsun hayatta kendisine bir yol çizmeli, ısrarla yürümeli ve özgürleşmeli diyen bu filmi birinciliğe değer gördü.

Yönetmen Nadim Güç’ün ilk uzun metraj çalışması olan “Mukadderat”, ticari gösterime girdiğinde de hatırı sayılır bir ilgi görecektir eminim ki. Nur Sürer’in en iyi kadın oyuncu ödülünü (paylaşarak) elde ettiğini, Osman Sonant’ın da en iyi yardımcı erkek oyuncu seçildiğini belirteyim.

Yeni moda anlatım atraksiyonlarından uzak, Yeşilçam çizgisine ve samimiyetine yakın diyebileceğimiz film, seyirciden de eleştirmenlerden de ana jüriden de ortak beğeni toplayarak, uzun yıllar sonra bir ilki gerçekleştirmiş oldu.

İLK FİLMLERİN BAŞARISI

Gene bir ilk film, Necmi Sancak’ın yönettiği “Ayşe” de Altın Portakal’ın ses getiren ve önemli ödüllerle kucaklaşan yapımlarındandı. Bir benzincide pompacı olarak çalışan, arada kasaya da bakan 40’lı yaşlardaki, down sendromlu kardeşi Rıdvan ve ölüm döşeğindeki babasıyla zorlu bir yaşam süren Ayşe’nin fedakârlık öyküsü, alttakilerin gerçeklerine hassas dokunuşlarıyla dikkat çekti.

Necmi Sancak’ın kuzeni Fatma Sancak’ın gerçek yaşamından yola çıkan, bizi Rıdvan’la yakından tanıştıran “Ayşe”, başroldeki Binnur Kaya’ya (Nur Sürer’le paylaşarak) en iyi kadın oyuncu ödülü getirdi, bunun yanında en iyi yönetmen ve en iyi ilk film ödüllerine uzandı.

61. yılında Altın Portakal’a ilk filmini çeken yönetmenlerin anlattığı kadın öykülerinin damga vurduğunu söyleyebiliriz. Önder Şengül’ün, Muğla’nın bir köyünde kızıyla birlikte yaşayan, kocası madende çalışmaya gitmiş, dokuz aylık hamile bir kadının başta muhtar olmak üzere çevresiyle çatışmalarını ve doğaya dönük ruh halini anlattığı filmi “Balinanın Bilgisi” de bu özelliklere sahipti.

Başroldeki Özge Cevher Yüksel’in zorlu rolündeki başarısı önemliydi. Filmin müziklerini yapan Serkan Polat, Özgür Alper, Pınar Bayrak, en iyi müzik ödülünü aldılar.

Deneyimli yönetmen Ümit Ünal’ın “Evcilik”i, Altın Portakal ulusal yarışmasının sevilen örneklerinden biri oldu. Ege’de gözlerden uzak bir otelde tatile gelen İstanbullu genç bir çift ile orada çalışan köylü bir çiftin önce yumuşak sonra gerilimli gelişen ilişkisi, Ümit Ünal’a en iyi senaryo, Nejat İşler’e en iyi erkek oyuncu ödülü kazandırdı.

ÖN JÜRİ NASIL ÇALIŞTI?

Son olarak, festival tamamlandıktan sonra kopan “Ön jüri LGBTİ filmlerine sansür uyguladı” yaygarası ve şirretliğiyle ilgili de not düşeyim.

Böyle bir şey yok, olmadı, olamazdı da… Öncelikle, festivale başvuran, yaklaşık bir ay boyunca seyrettiğimiz filmler içinde bu türden tartışmalara konu olabilecek herhangi bir örnek yoktu.

İkincisi ön jüri istese de sansür uygulayamazdı, çünkü bir araya gelmedi, toplantı yapmadı, filmleri tek tek tartışmadı, telefonda, zoom’da, whatsapp’ta vb. görüşmedi. Sonuçlar tamamen seyredilen tüm filmlerin matematiksel puanlanmasıyla belirlendi.

Ben ön jürinin diğer iki üyesinin Prof. Dr. Nilay Ulusoy ve Seçil Tanel olduğunu, festival yönetimi sonuçlarla birlikte ön jüriyi de açıkladığında öğrendim. Ulusoy ve Tanel de birbirlerinden ve benden o zaman haberdar oldular.

Yüz yüze tanışmamız da ancak festival sırasında gerçekleşti. Manipülasyon yapmak, sansür uygulamak vb. için hiçbir zemin mevcut değildi. Olası bir sansür girişiminin de önüne geçmek için bu yıl denenen bu yöntemle ilgili olarak illa ki “Ön jüri filmleri seyretmeden karar vermiş!” gibisinden uçuk sonuçlar çıkaranlar da olacaktır, onlara söyleyecek hiçbir sözüm yok.