Altın Portakal’da radikal değişimler
Bu yıl G20 zirvesi nedeniyle Ekim ayından, 29 Kasım—6 Aralık tarihleri arasına alınan Antalya altın Portakal Film Festivali’nin çeşitli söylentilere neden olan yapısı, biraz geç de olsa netliğe kavuşarak, söylentiden gerçeğe bürünmeye başladı. Daha önce fısıltı gazetesinden edindiğimiz bilgilerin bir çoğunun da doğru olduğu, deyim yerinde ise ateş olmayan yerden dumanın çıkmayacağı gerçeği de, böylece bir kez daha kanıtlamış oldu. 50. yılını deviren ve bu yıl 52cisi düzenlenecek olan festivalin genel yapısında bir dizi radikal değişimlere gidilmiş. Bu değişimlerin olumlu ya da olumsuz olabilecek olan olası sonuçları üzerine şimdiden kimi kesin yargılara varmak elbette mümkün değil. Önemli olan; bu tür radikal değişimlerin -ya da yeniliklerin- ülkemizin en uzun ömürlü ve sürekli festivalinin genel yapısını, ulusal sinemayla olan bağlantısını ve de sinema ortamındaki bilinen konumunu nasıl etkileyeceğidir. Ama bundan daha önemlisi, Türk sinemasıyla özdeşleşmiş olan bu festivalin neden yıllar sonra bu tür değişim-dönüşümlere gereksinim duyduğudur.Önce, bu yıl yapılan radikal değişimlerden söz edelim. Festival değişimlerin en önemlisini ismindeki Altın Portakal’ı atarak işe başlamış. Ardından da akçe (para) ödüllerini önemli ölçüde azaltmış. Örneğin ulusal yarışma bölümünde en iyi filme verilen büyük ödül miktarı 350 bin liradan, 50 bin lirası dağıtım şartına bağlı olarak 100 bin liraya düşürüldüğü gibi en iyi ilk film, yönetmen, senaryo, müzik gibi kategorilerdeki para ödülleri de kaldırılmış.(Daha önce en iyi ilk filme 125, yönetmene 75 bin, diğer kategorilere de 30’ar bin lira veriliyordu.) Festivalin bu yıl öne çıkarılan uluslararası yarışma dalında ise ödülün miktarı 50 bin Euro olarak saptanmış. Festivaldeki bir diğer önemli değişik ise belgesel film ve kısa film yarışmaların tümüyle ortadan kaldırılması olmuş. Bu tür filmlerin bir seçki halinde gösterilmesinin amaçlanmasına rağmen yarışması nedense uygun görülmemiş. Ayrıca, son yıllarda kimi festivallerde sorun haline dönüştürülen eser işletme belgesinin istenip istenmemesine ilişin kısmına da bir açıklık getirilmiş. Tabii mi en önemli değişiklik festivalin adında olan değişiklik. Daha doğrusu buna değişiklikten çok, adda yapılan tasarruf demek daha doğru olur. Yani biraz kısaltılmış. Sanırım Antalya, artık ödülün adı Altın Portakal’la değil de tıpkı, yıllardır öykündüğü Berlin, Cannes ve Venedik gibi festivale adını veren kendi adıyla anılmak ve onu sinemayla özdeşleşen bir marka haline getirmek istiyor. Festivalin adıyla onaylar bu konuda hiç de haksız sayılmazlar. Hatta biraz geç kaldıkları bile söylenebilir. Sanırım bu değişiklikler arasında en çok tartışma yaratacak olanı ise ulusal ve uluslararası yarışmalı bölümler arasındaki dengede olacak. Daha doğrusu artık Antalya Festivali’nde ulusal sinemanın değil de uluslararası festivalin ağırlığı hissettirilip onun borusu öttürülecek. Ulusal sinemayla özdeşleşmiş bir festivalin ise ağırlığını bu yana vermesi sanırım artık Antalya’nın ulusal sinemanın hamiliğinden çıkıp, uluslararası alanda oynama isteği ve arzusundan geliyor. Ama bu değişikliklerin en önemli ise hiç kuşku yok ki belgesel ve kısa film yarışmaların ortadan kaldırılması geliyor. Sanırım bu değişikliğin festivalin sanatsal yanı ya da etkinlik bütünlüğüyle değil de, politik kaygılardan ötürü olması ağırlık kazanıyor. Dileriz ki bu konuda yanılalım.Her yeniliği ya da farklı olanı yadsıyıp eleştirmek yerine onun sonuçlarını görmek daha akılcı bir yol sayılmalıdır. Kimilerinin -ve özellikle de kendilerini ulusal sinemanın sahibi sayan kortejcilerin- festivalin bu yeniliklerine karşı tavır almak yerine, biraz beklemelerini ve sonuçlarını görmelerini dilerim. Antalya Altın Portakal’ı eleştirirken hep Cannes, Berlin, Venedik Film Festivallerini referans göstermiyor muyduk... Alın işte size bir benzeri... Cannes da ne kadar akçe varsa, bizde de o kadar... Ne bir fazla, ne bir de eksik diyemeyeceğim, inanın fazlası var da eksiği yok....