Amerikancı kaosa geçit yok-1: Çökecek çökmekte olan!

Bu yazı bütün olarak, ABD’nin Türkiye’deki psikolojik saldırılarına işaret etmek ve aynı zamanda (ABD’nin uluslararası skandallarından esinlenerek) adına “Sezengate” dediğim olayı da birlikte ele almaktadır. Amaç, aylardan beri, Batıcı iç ve dış merkezlerce alttan alta medyada yürütülen, kitleleri yıldırma, sindirme, umutsuzluğa sürükleme uygulamalarına dikkat çekmektir.

ABD MECBURİYETİ: TÜRKİYEDE İSTİKRÂRI BOZMAK

Millet ittifakının önde gelen sözcüsü Kılıçdaroğlu, bir süredir Erdoğan’a, hükümete karşı, ilginç bir tehdit tonuyla ve gizemli “müstehzi” bir edayla, “Geliyor gelmekte olan!” sloganını dillendirerek konuşmalarına başlayıp öyle bitiriyor. ABD’ci Biden takımının korosuyla sahne alan, ne demek istediği kişiden kişiye değişen bu psikolojik savaş sloganı, araya koyduğu “gelmekte olan” zaman dilimiyle Türk hükümetinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı belli tertiplerin hazırlık aşamasında olduğunu imgesel bir tehdit söylemiyle dile getiriyor. Yola çıkmış “gelmekte olanın” ne olduğunu bilmemek, akıllı her insanda tedirginlik yaratması doğaldır. Öyle de oluyor. Havayı bulandırıyor. Türkiye’ye karşı bu ne gaflet, bu “Umut” adına ne acımasız bir umut kırıcılıktır.

Karanlık pompalayan bu psikolojik silahların hedefindeki savunmasız kitle, şaşkın şaşkın ne yaptığını bilemez halde akıl sınırlarını zorlamaktadır. Örneğin: Millet ittifakına mecbur edilmiş ciddi bir vatansever kitle “Tayyip Erdoğan gitsin de, isterse 6 – 7 şiddetinde deprem olsun” öfkesine bilenip kilitlenmiş. Taşıp bendini aşan kutuplaşma çılgınlığı, aklın dalga boyunu aşmış durumda. Gelmekte olanın normal ya da anormal bir “Seçimi” dillendirdiği kabul edilse bile, bir an önce gelmesinin arzusu, kitlelerde, “beklenmedik şeylerin bir an önce gelmesi” beklentisini, “umudunu” yaratmış, yaymış durumda.

TÜRKİYE ÇİZGİDEN ÇIKINCA, ABD ZIVANADAN ÇIKTI

Her şey ABD’nin ihtiyaçlarına cevap vermekte “tekleyen,” isteksizleşen Türkiye’nin Atlantik’in Kutsal Yolundan sapması, küreselci emperyalizmin emir komuta zincirini koparmaya cüret etmesiyle başladı ve yükselen dalga, 15 Temmuz gecesi kopan fırtınayla Türkiye’nin rotasını dünyadaki gerçek konumu olan Asya’ya uygarlığı alanına döndürdü. Gemi, Yükselen Asya sularına demir attı.

Ancak, Türkiye gemisini sarsıp yeniden Atlantik rotasına oturtmak isteyen ABD, bildiği bütün savaş yöntemlerini ekonomik, sosyal, siyasal, askeri, kültürel alanlarda acilen uygulamaya koydu. Bu savaş yöntemlerinin silahlı ve gözle görünür olanı Türkiye’nin dört yanının askeri üslerle kuşatılması ise, gözle görünmeyen fakat daha yıkıcı olan iç cephede yürüttüğü psikolojik savaş planlarıdır. ABD kendisini terk eden Türkiye’ye nefes aldırmamaya kararlıdır. Bu kararlılık da, kuşku yok ki çökmekte olan ABD’nin kan emici mecburiyetindendir.

Bir de Türkiye’nin mecburiyetleri var. Öyle ki, büyük Türk uygarlığı bağımsızlığının gereği olarak bu mecburiyetlerini yerine getirmekte kararlıdır. Zaten savaş hattı Küreselci ABD emperyalizmi ile “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış!” diyen Türk Milleti arasındadır.

Türkiye’de istikrarın kurulmasından çılgına dönen ABD iç ve dış, görünür görünmez bütün güçlerini Türk Milletinin üzerine sürmüş durumdadır. Bu karşılanması zor saldırıların merkezinde ve hedefinde bulunan Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, büyük ve çetin savaşın ne kadar farkındadır? Düşmanın en kolay sonuç alacağı yerler, milletin yumuşak karnı olan inanç bölücülüğüdür. ABD, toplumu kutuplaştırarak, kendi dizayn ettiği eski politik sınıflara geriletmeye uğraşıyor. ABD merkezleri psikolojik savaş yöntemleriyle, Yalancı Yaratıcı Yıkıcılık (YYY) faaliyetleriyle en geniş kitlelerde yılgınlık yaratma, koyu yılgınlığı öfkeye ve iç çatışmaya dönüştürerek, (çok yönlü gizli güçlerin de desteğiyle) kanlı bir kalkışmayla Türkiye’ye diz çöktürmek, istikrarı, refahı getiriyorum diyerek yeniden kontrolüne almak için bütün yıkıcı gücünü ve bozguncu becerisini kullanmaktadır.

CEPHE İÇİNDE CEPHEYE DİKKAT

Türkiye için yüksek yaşamsal dengeler açısından bakıldığında, iç cephedeki belirsizlikler bir an önce netleştirilmelidir. Türk milleti tam da hükümetin PKK, FETÖ operasyonlarına destek verdiği, üretim devrimlerini tetiklediği ve hatta bu uğurda, fiyat artışlarını sineye çektiği bir ortamda, Erdoğan’ın yanlış dostlarının arka arkaya ters vuruşları ne yazık ki Türkiye düşmanlarına yaradı.

Örneğin: Erdoğan dostu görünen bir haber kanalının, Erdoğan’ın gönlünü ideolojik üfürükle ayartacağı fikrinden hareketle servis ettiği şu özel habere bakın: “100 Yıl Önceki Tarih Tekerrür ediyor… II. Abdülhamit bugün Tayyip Erdoğan, karşısındaki İttihat ve Terakki de Millet ittifakı!” Buyurun buradan yakın. Tepe taklak gitmek bu değilse nedir? Arkadaş eğer tarih tekerrür ediyorsa Erdoğan’ı özdeşleştirdiğin II. Abdülhamit’in düşüşünü, yenilgisini de anımsatıp Erdoğan’a kötülük etmiş, altını oymuş olmuyor musun? Allah, insanı “İyi Niyetli Dostlar”ın kayırmasına karşı korusun.

Bir Örnek daha: Yüksek elektrik faturaları milleti çileden çıkardı. Kirayı aşan rakamlar. Elektrikteki akıl almaz sömürü açıklanamaz, savunulamaz boyutta. Özel sektör kendi karına bakıyor. Ama ABD’ye direnen hükümet dereden geçip çayda boğuluyor. Şu zamları üç ay etelemeyi, bahar aylarına, havaların ısındığı günlere kaydırmayı bile beceremediler. Erdoğan tutkunu komşum bu sabah allak bullak bir yüzle geldi. Konutuna gelen faturayı gösterdi: 2500 TL. Ve de iyi şeyler söylemedi. Aynı AKP’li komşum: Erdoğan’ın Sezen Aksu için camide yaptığı “hutbe” açıklamasına da çok öfkelendiğini belirtti: “Cumhurbaşkanı makamına ortalığı yatıştırmak yakışır... İnsanları birbirine karşı körüklemek değil,” dedi.

Türkiye, tarihin çok yönlü ve en büyük saldırılarıyla kuşatılmışken, alınması gereken köktenci önlemlerin engellenmesi ya da gecikmesi ekonomik bunalımı psikolojik savaş taktikleriyle, “Sezengate” skandalında yapıldığı gibi gündemi örtemeye yetmiyor aksine bunalımı artırıyor.

Bundan sonra da, ABD planları içinde görev alanların Türkiye’yi, Erdoğan’ı ya da AKP iktidarını koruyor görünümüyle, en sinsi yöntemlerle yeni provokasyonları devreye sokmaları beklenmelidir. En azından “Geliyor gelmekte olan!” sloganının yıkıcılığından bu mesajı almak gerekmez mi? Ayrıca, unutmayalım ki bir de diyalektiğin yasaları gereği “Çöküyor, çökmekte olan!”

Bu yazının ikinci bölümünü okurken, lütfen, genel hatlarıyla ortaya konulan bu gerçekleri aklınızda tutunuz.

(HAFTAYA DEVAM EDECEK)