Amerikancı kaosa geçit yok 5: Ya milli birlik ya toplumsal paranoya!

Psikolojik savaş saldırılarının biri bitmeden biri başlıyor. Şimdi de Tarkan’ın “Geççek”iyle  yatıp kalkıyor milyonlar. Hiç kuşkunuz olmasın hepsi de Türkiye’yi teslim olmaya zorlamak isteyen ABD’nin kaosa planlarının sonucudur. Öyle tırmandırılıyor ki, akıl kaçacak delik arıyor. “Şarkı pandemi için mi, yoksa Erdoğan’ı devirmek için mi?” Akla zarar. Hee Erdoğan’ı devirmek için! Vay be, adam “Geççek bunlar” dediği bir şarkıyla Erdoğan’ı devirecek ha. Yok yaa! “Burun” dese at içeri. “Sakal” dese tık kodese. “Yıldız” dese çuvalla salla denize. Toplumsal akıl tutulması kapıda. 

Tarkan “Geççek”  diyerek “Dilimizi yozlaştırıyormuş!” acaba öyle mi? Şarkının yükünü üstlenen “Geççek” söz varlığı, “Küççük”, “Veecek”, “Getcek”, “Yapcak”  vb. gibi Türkçenin söyleme zenginliğidir. Bir işlevi var mıdır? Vardır.  1. Eylemi hızlandırır, Örneğin: “Geçecek... Geçecek...” ile  “Geççek! Geççek!”  arasındaki eylem hızını içtenlikle, inanarak hemen kavrarsınız. 2. Sıfatı güçlendirir. Örneğin:  “Küçük” ile “Küççük” arasındaki bariz niteleme gücüne dikkat. “Küççük” sıfatındaki hız, ikna ve inandırıcılık açık değil mi? Hatta daha da ileri giderek derecelendirme yapalım: “Minik”, “Minicik”, “Minçik”… Bilmem anlatabildim mi?

“BİNDİK BİR ALAMETE GEDEYOZ GIYAMETE”

Öte yandan Barış Manço yıllarca “Bindik bir alâmete gedeyoz gıyamete… Gideyoz gıyamete!” ve “Sonunda cıggış yoh, Amanieyynn” ve de pekiştiriyor: “Şimdi meze yer gibi / Oturmuş adam yiyozz / Gariiee!” İktidar yıkıcılığının derecesine, acımasızlığına dikkatinizi çekerim. Affedilir gibi değil.

Peki Cem Karaca’mız ne diyor: “Acıh da baa vir, birazcıh da oğa vir”, “Ayrana daldır, bulgura saldır! / “Acıh da baa vir, biracıh da oğa vir” ya da “Balcının baltası var… Avcı vurur turnayı, biz çalarız zurnayı!” Efendim resmen ayaklanma çağrısı... Yersen! Yanında Tarkan “mincik” kalır. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Türkçenin yüz akı Neşet Ertaş’a, halk ozanlarımıza ve diğer pek çok şarkı/türkü sözlerine şimdilik girmiyorum.

Kuşku, işkil, şüphe elim sende oynuyor. Acaba kim haklı? Hımm. Tarkan bir yıkıcı.  Olabilir mi? Saçmalama. Hükümeti düşürmenin peşinde yani. Öyle mi! Vay be. Ne alakası var. Adam “Yetmez ama Evet”çiymiş. Sonra dönmüşmüş. Baksana “Geççek!” diyor. Peki “Geliveecek Geliveecek!” dese, gaçın, gaçının arkedeş: “Geliveriyyo gelcek olan!” Abooov! Yandık valla.

ALTI AYININ DÜŞÜREMEDİĞİNİ BİR SİNEK DÜŞÜRÜR

Türkçemizin değer biçilemez söz varlıkları sonsuzdur. Hepsi de insanın hayatta kalmak, yetkinleşmek, özgürleşmek için verdiği ölüm kalım mücadelesinin içinde doğdu, büyüdü, güçlendi ve bilgelikler oluşturdu. Destanlardan masallara, türkülerden söylencelere kadar Türkçemiz bunların örnekleriyle doludur. Hepsi de en karmaşık insanlık hallerini en çarpıcı biçimde çözüm yoluyla gösterir.

Yunus Emre’nin yaşadığı çalkantılı dönemde baskınlar, kıyımlar, şiddet o kadar yüksektir ki, insan aklını yerinde tutmak çok zordur. Üstelik Moğol istilasının yaşandığı 13. Yüzyılın iletişim araçlarının bir bakıma medyanın olmadığını düşünün. Trajik dönem Yunus ve Mevlana, Hacı Bektaş Veli gibi büyük düşünürleri yarattı.

Aklın işlemekte zorlandığı, insanlık değerlerinin hiçe sayıldığı ve vicdanların tutulduğu bir dönemde Yunus’un hikmetleri insanları sarsarak kendine getirir. Türk dilinin en büyük şâiri Yunus sanki bugünleri görmüş gibi:

“Bir sinek bir kartalı

Salladı vurdu yere

Yalan değil gerçektir

Ben de gördüm tozunu!”

Bizim Yunus Yılını 2022’yle birlikte geride bıraktık. TRT radyolarında Yunus’un kutlu sözlerinin anonslarının sürdürülmesi kararı ne güzel… (Sırası gelmişken Milletimizin beğenisine, mayasına uygun seçkin sanat ürünlerini kaliteli yayınlarla Türkiye’ye ve sınırlar ötesine sunan başta TRT Türkü ve bütün TRT Yöneticilerine teşekkür ediyorum.)

Bakın bir Kastamonu türkümüz de Yunus Emre’nin yolundan ne güzel sürüp gelir:

“Manda yuva yapmış söğüt dalına

Yavrusunu sinek kapmış gördün mü?”

Düşünün ağaç dalında iştah açıcı, irice bir armut yüksekte sallanıyor, fakat asla düşmüyor.  Baba ayı baş edemeyince ana ayı ve çocuk ayışları çağırıyor. Altı ayı birden sallıyorlar. Armut sallanıyor, ama mümkünü yok düşmüyor. Üç beş gün sonra yine gelmişler, bir de görmüşler ki armut düşmüş, yerde yatıyor. Üzerinde bir sinek geziniyor. Sinek armudu çürütüp yere düşürmüş. Çürüyen armut, yerçekimine boyun eğer. Aman deyim vızıldayan sineklere dikkat. Ayıdan korkma, sinekten kork.

Yine bilge halkımız, başımıza gelecekleri biliyormuş gibi, bize öğüt vermeye devam ediyor: “Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur.” Başka ne diyor: “Aza tamah, çok zarar getirir!” Bir de Psikolojik Savaşın özünü oluşturan, belki de Madde ile Ruh arasındaki çatışmada, Ruh’tan yana şu bilgeliği burada paylaşalım: “Sinek bir şey değil, mide bulandırır.”

TOPLUMSAL PARANOYAYA DİKKAT

Bazı akıl hastaları yolda önlerine çıkan küçük su birikintisini göl olarak algılar ve üzerinden atlayıp geçemez, paniklerler. Durumumuz buna benziyor. Ekranlarda sabahlara kadar ciddiyetle, “Tarkan’ın gerçek niyeti ne?” diye tartışma yürüterek milyonlarca evin içine kin, nefret tohumları pompalıyorlar. Bunalan halkı, sahte umut köpüklerine tutunup kurtulabileceğine inandırıyorlar. 

Ne yazık ki bunun adı Toplumsal Paranoya. Hastalığın karakteri gereği, akıl yetisi hızla buharlaşırken karamsarlık, kaygı, algı bozukluğu, teslimiyet, umutsuzluk yayılıyor. Yani toplum içeriden çürütülüyor. Toplum mühendislerince üretilen bu saldırıların devamının geleceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Bir yanda maske, mesafe, doz doz aşı, tabutlar, yoğun bakımlar, bir yanda nefes kesen elektrik faturaları ve şakaya gelmez ölçülere varan çıldırmış zamlar… Öte yandan bitip tükenmeyen cinâyetler, arkası gelmeyen yangınlar, akıl almaz bir kıyıcılık, tavan yapan garip hırsızlıklar, patlayan ruhsal hastalıklar, insanın kanını donduran ve arkası gelmeyen ve çocuklara, bebeklere, kuşlara, kedilere, köpeklere uzanan sarsıcı bir şiddet dalgası… Daha da tehlikelisi, bu dalganın medya ekranlarından katlanarak insan ruhunu basması ve milleti toplumsal paranoyaya sürüklemesi.

EN KORKUNCU İKTİDAR PARANOYASI

Amerikalı ünlü dil ve siyaset bilimci Noam Chomsky, baskıcı iktidarların sıkıntıya düştüğünde uyguladığı kolay yöntemi biraz da alaya alarak şöyle özetliyor: “Hükümetin en önemli düşmanlarından biri de kendi halkıdır. Bu yüzden halkı sıkı bir şekilde kontrol etmek gerekir.  Bunu yapmanın klasik yolu da ucuz zaferler uğruna şovenist histeri yaratmaktır. Ancak dikkat çekiyorum ucuz olması çok önemlidir.” (Naom Chomsky, Sömürgecilikten Küreselleşmeye, Ütopya Yayınları, s. 94)

21. Yüzyılda Türk Milletini “histerik” duygularla oynayarak kontrolde tutmanın zamanı geçmiştir. Gelip kendini dayatan gerçeklerden değil, fakat safsatalardan medet ummak çıkar yol değildir. “Yarası olan gocunur,” der halkımız. Çaresi gerçeğe sahip çıkmaktır. Bugünkü iktidarın elinin gerçeklere ulaşmada zengin olduğu görünüyor. Fakat basit tuzaklara düşmemek gerekir. Yeri gelmişken: Örneğin, 15 Temmuz Çanakkale Köprüsünün açılış gününün Tayyip Erdoğan’ın doğum gününe denk getirmek, Sayın Erdoğan’a iyilik değil, silinmesi zor kötülüktür. Açılış gününün en anlamlı gün olan 18 Mart’a alınma kararı ise hârika bir karardır. Oyunu bozmuş, tuzağı boşa çıkarmış, Biden’cı takımın moralini bozmuştur. 

ÇÖZÜM: ‘ÜRETİCİLERİN MİLLİ HÜKÜMETİ’

Psikolojik savaşın sindirici, ürkütücü, akıl bozucu etkilerine maruz kalan halkta ortaya çıkan paranoya, giderek toplumun bölünmesine yol açar. Şiddetlenen baskılar sonucu birbirini dinlemeyen ve anlamayan iki karşı grup oluşur. İktidar yanlıları ve ona karşı olanlar. Öyle bir düşünce iklimi yaratılır ki bir tarafın iyi gördüğü, diğer tarafa kötü görünür. Bir tarafın çözüm olarak gördüğü, karşı tarafa sorun olarak yansır. Bu şiddetli parçalanma, ardından Kaosu getirir ve bağışıklık sistemi çökertilen ülke, düşmanın “Çare” görünümlü acımasız müdahalesine açık hale gelir.

Elbette gerçek çâre, bütün milletin birliğini sağlayacak Yükselen Asya çağına uygun siyasetler üretmekte. Türk Milletinin gerçek umudu olan ve nihâi kurtarıcı görevi üstlenen Vatan Partisi başından beri sürece yapıcı, yol aldırıcı müdahalelerde bulundu. Türkiye’nin tarihsel toplum yapılanmasının ortaya koyduğu pek çok olumsuz koşula karşın, zorlu sorunların çözümünde Vatan Partisi ihtiyaç duyulan siyaseti üretti. Vatan Partisi’nin ürettiği Yaratıcı Siyaset sayesinde, toplumsal paranoya rüzgarda savrulup dağılacak ve Türkiye milli birliğini sağlayarak Asya Uygarlığı yolundaki bağımsız rotasına oturacak. Kesin çözüm, kurulacak Üreticilerin Milli Hükümetinde!

Amerikancı kaosa geçit yok-1: Çökecek çökmekte olan!

Amerikancı kaosa geçit yok 2: 'Turkey is waking up!'

Amerikancı kaosa geçit yok 3: Kılıcını indirenin boynu gider!

Amerikancı kaosa geçit yok 4: Ekrandan yayılan karanlık ışık!