Amerika’nın Halil İnancık’ı: Will Durant

Son on senedir, zaten çokça yaptığım kitap okumanın üzerine, bir de “kitap dinleme” işini eklemenin keyfini yaşamaktayım. Hele de bu Korona günlerinde…

Aslında, bu “kitap dinleme” alışkanlığı bana hayatın dayattığı bir zorunluluk olarak geldi desem doğru olur. Arizona’nın, Utah’ın ve Kaliforniya’nin sonu gelmez çöllerinde ve bozkırlarında, konser ve konferanslara yetişmek için, günde 10-12 saat araba sürmek zorundasınız. Ve tek başınasınız. Yani direksiyon da sizde. Birşeyler okumanın imkanı yok. Ne yaparsınız?

FM radyo istasyonlarının hiç çalışmadığı o dağ başlarında ve bozkırlarda, kulaklarınız AM istasyonlarındaki Rush Limbaugh veya Dr. Laura Schlessinger gibi aşırı sağcı ve ırkçı birtakım “talk show” programcılarının insafına kalmıştır. Bir miktarını, sanki bir komedi tiyatrosu dinler gibisiniz, ama yine de aşırı aptalca fikirlerinden bir saatte usanıp, radyonuzu kapatırsınız.

Heyhat, o derin bozkır sessizliği ve kendini tekrar eden manzara, sizi derin bir uykunun içine çekmeye başlar en kısa zamanda. Saatlerce gidersiniz ve ne karşıdan, ne de arkanızdan bir araba da gelmez ki, sizi uykuya dalmaktan kurtarsın! Ne yapacaksınız, direksiyon başında rüya alemine dalmamak için? Radyolardan müzik te dinleyebilirsiniz elbette. Ama bir saat içinde, hemen hepsi 2/4 ritimli, bozkıra mükemmel uyan, fakat birbirini tekrar eden kovboy şarkılarından bile usanılacaktır.

İşte biz de o zaman, “sesli kitap”ların varlığını keşfettik. Ve ne zaman bu tür seyahatlerimiz olsa, ya da biryerlerde yürüyüşe çıksak, “sesli kitaplarımızı” yanımıza alır olduk. Böylece kitapların dünyasında binlerce safya, yüzlerce kitap içinde, bu tür saatlerin kıymetini de arttırmış olduk.

İyi de yaptık. Nelerle ve kimlerle karşılaştık oralarda! Bu çok değerli tanışmaların bazılarını, zaman zaman hatırlayıp yazıya dökeceğiz. Ama bugün bir büyük felsefeci ve tarihçiden bahsetmek istedim. Amerika Birleşik Devletleri’nin Halil İnalcik’ı diye adlandırmaktan da gurur duydum kendisini. Çünkü, Halil Hocamızın çok kıymetli düşünceleri, Mülkiye’deki hocalarımız aracılığı ile, bizlerin yetişmesine de büyük katkıda bulunmuştu üniversite yıllarımızda. Gerek derin felsefi tarihçiliği ve gerekse doğanın onlara bahsettiği çok uzun ömürleri konusunda da, bu iki muhterem kişi, birbirlerine çok benzemekteydiler.

ABD’nin Halil İnalciği, Will Durant idi. 1884’te doğan ve Cizvit papazı olmak üzere gönderildiği papaz okulundan vazgeçen genç Will, sosyalist olmuştu. Stalin’in de gençliğinde papaz okuluna gitmesi gibi! Karısı Ariel ile örnek bir beraberlik te yaratan Durant’lar birlikte, 10 bin sayfalık muazzam eserleri “Uygarlığın Hikayesi”ni, 40 sene uğraşarak yazdılar. Bu kitap ile de Pulitzer Ödülünü kazandılar. Bu dizinin bir kısmını, bu bahsettiğim bozkır yolculuklarında dinlemiş ve yaklaşımlarına hayran olmuştum.

Will Durant’ın tarihçiliğinin ve felsefeciliğinin büyük başarısını, gençlik yıllarındaki sosyalist eğilimle yetişmesinde bulurum. Çünkü, “diyalektik materyalist” bir felsefi yaklaşım olmadan, insan varlığının 50 bin yılında olup biten milyarlarca olayı, olguyu, savaşı, barışı, ekonomiyi, kültürü, devleti, imparatorlukları, velhasılı insani ilgilendiren herşeyi analiz edip,anlamlı bir yorum yapma imkanı bulunamazdı.

Bu kitapta, beni en çok etkileyen tarihi öngörü, daha 1934’te Çin konusunda yapılan analizdi: “Üçbin senelik bir tarihe sahip muazzam Çin medeniyeti, içinde bulunduğu perişanlıktan ayağa kalkacak ve 21. Yüzyıl bir Çin yüzyılı olacaktır.” diyordu büyük düşünür Will Durant. Ve o zamanlar, daha ortada Çin Halk Cumhuriyeti bile yoktu. Mao Zedung, Çin Komünist Partisi, Büyük Yürüyüş, Kızıl Ordu gibi Çin’i Çin yapan unsurlar bile daha işin başındaydılar ve uzun bir İç Savaşın tam ortasındaydılar.

Vizyon sahibi olma konusunda örnek bir bilim adamı olan Will Durant, Çin halkının günün birinde silkinip uyanacağını ve medeniyet sahnesinde en önde rol alacağını, bu olgunun gerçekleşmesinden 70-80 sene öncesinden görebilmişti.

Eşi Ariel ile birlikte, 1933 senesinde bir sosyalist olarak gittikleri Sovyetler Birligi’nden “hayal kırıklığı” içinde dönüp “liberalleşmişlerdi”. Ama yıllar sonra bu kararı “çok acemice ve aceleci olarak aldıklarını” ifade edecek ve inançlarını tazeleyeceklerdi.

Halil İnalcik hocamız gibi, Will Durant da, uzun ve çok bereketli bir hayattan sonra, 96 yaşında aramızdan ayrılmıştı. Çok şanslıyız ki kitaplarının önemli bir kısmı Türkçe'ye de çevrildi ve hepimizin dikkatini beklemekte şimdilerde. Okuyalım ve “Diyalektik Materyalizmin” zaferine bir kez daha şahit olalım!

Will ve Ariel Durant’tan bir cümlelik bilge sonsözü: “ Büyük medeniyetler dışarıdan saldırıyla yokedilemezler, eğer kendileri içerden çürümemişlerse.”!