Anahtar kelimeler: NATO ve Kürdistan

Türk Subayları iyi bilir.

1960’lardan beri NATO’da bir “Kürdistan” projesi vardır.

Tıpkı 1960’lardan beri Fetullah’ın ajan olarak kullanılması gibi.

Bazı toplantılarda bunlar “yanlışlıkla” açık da edilmiştir.

Albay Ralph Peters’in 2006’da yayınladığı haritası belki “güncellenmiş” yeni versiyondur ama, İngiltere’den 1945’te ‘dünya liderliği’ni devralan ABD, aynı zamanda “Free Kurdistan” yani ikinci İsrail’i de gündemine almıştır.

İkinci İsrail projesi aslen bir NATO projesidir.

Yani NATO üyesi ülkelerin kabul ettiği ve uyguladığı bir projedir.

NATO’nun Türkiye’de de oldukça geniş kesimlere zaman içinde ilmek ilmek faaliyetlerle bunu kabul ettirdiği de bellidir.

Yani dönüp bir bakın Allah aşkına…

25 Eylül’de bağımsızlık için referandum kararı alan Barzani, Türkiye’deki siyasi iktidarlar tarafından beslenip, büyütüldü ve himaye edildi.

Bunun bir mantığı var mı?

NATO içinde bakılırsa var.

Çünkü öyle saçma sapan bir dış politikamız var ki, kendi elimizle kendimizi bölüp parçalıyoruz.

ABD ile çıkarlarımız tamamen ters olmasına rağmen, yıllarca Çekiç Güç’ten tutun, Irak’ın işgali, Kuzey Irak’taki peşmergelere askeri eğitim verilmesi, Suriye’nin parçalanması ve elbette İncirlik gibi ABD üslerinin de bunlar için kullanılmasına göz yumulmasını gördük, yaşadık.

PKK, Hizbullah, Kontrgerilla, Gladyo ve FETÖ (ve tüm diğer tarikatlar) hep NATO birimleridir.

Şimdi Türkiye’deki son tablo ile Kürdistan projesinin son dönemecine girildiğini görüyoruz.

NATO’NUN ASIL KARAR MEKANİZMASI BİLDERBERG

1954’te NATO ile paralel olarak kurulan Bilderberg Grubu, dünyadaki varlıkların yüzde 50’den fazlasına sahip olan Batılı zengin yüzde birin örgütüdür.

NATO ile bire bir ilişkilidir, hatta yapılan toplantılarda, yerel polis değil, NATO’ya bağlı güvenlik birimlerince korunur.

Suriye’de yaşayan Fransız siyasi analist Thierry Meyssan’dan alıntı yapıyorum:

“1979’daki yıllık toplantıda Bernard Lewis katılımcılar karşısında Müslüman Kardeşler’in Afganistan’daki komünist hükümete karşı üstlendiği rolü ortaya koymuştur. İngiliz-İsrail-ABD’li İslam bilimci o dönem « Özgürlük Savaşı »nın bütün Orta Asya’ya yayılmasını önermişti.

2008’deki toplantıda, yani savaşın başlangıcının iki buçuk yıl öncesinde Besma Kodmani (Suriye muhalefetinin gelecekteki sözcüsü) ve Volker Perthes (Jeffrey Feltman’ın gelecekteki Suriye’nin topyekun ve kayıtsız şartsız teslimi için danışmanı [2]) Ortadoğu’ya hakim olma yolunda Müslüman Kardeşler’i desteklemenin önemini açıklamışlardır. Cemaatin Batı nezdinde « ılımlılaştırılmasının » ve İran ve Suriye’nin « aşırıcı » egemenliğinin ortaya çıkardığı aykırılığın altını çizerler.”

Meyssan, 1-4 Haziran 2017’de ABD’de yapılan son toplantıda ise Katar ve Müslüman Kardeşler ekseninde bir siyasi İslam tartışması yaşandığını, katılımcıların bir kısmının siyasi İslam’a desteğin kesilmesini, diğerlerinin ise Türkiye ekseninde bir uzlaşmaya varılmasını savunduklarını yazıyor.

Tabii orada konuşulanlar titizlikle gizli tutuluyor ve fakat bazı katılımcılar fısıltı gazetesi aracılığıyla genel bir kanaat oluşmasına yardım ediyor.

IŞİD ve El Kaide’nin tasfiyesine karar verildiği de iddialar arasında.

İngiltere’ye yönelik son saldırılarda bunun rolünün olduğu da söyleniyor.

Kulis bilgileri böyle.

Şimdi somut olanlarına geçelim.

NATO’nun Rusya’yı hedef alması, Suriye’de aktif olmaya başlaması, ABD’nin PKK ve PYD’ye gelişmiş silahlar vermesi ve yeni üsler açmaya karar vermesi, hep bir amaca işaret ediyor.

Ortadoğu’nun kalpgahında kurulacak bir Amerikanisrail Kürdistan’ı.

FETÖ’nün asıl sahibi olan ABD, AKP’yi de bunun için kurdurttu, Ergenekon ve Balyoz’u da bunun için yaptırttı, ardından PKK açılımını başlattı. Bu açılım akamete uğrayınca bu kez FETÖ unsurlarını devreye sokup iktidarı 17-25 Aralık’la sıkıştırdı, karşı hamleler gelince 15 Temmuz darbe girişimini tezgahladı.

Bu darbe girişimi başarısız olunca da, bu kez 16 Nisan referandumunu getirtti.

Gelişmelerin ardıllığına ve sahadaki bağlantılı aktörlere dikkatli bakarsanız bunu daha net görürsünüz.

Şimdi ABD için en büyük tehdit, Türkiye’nin NATO ekseninden çıkmaya ve Avrasya’ya kaymasıdır.

Avrasyacı bağımsız bir Türkiye, İran ve Rusya ile ittifaka başladı bile.

Astana süreci, Halep ve Suriye’de Esad güçlerinin almaya başladığı mesafe bunun somut örneğidir.

Çin ve Rusya’nın başat olduğu Şanghay İşbirliği Örgütü de günden güne güçlenerek büyük bir çekim etkisi yaratıyor.

FETÖ’cü subayların Brüksel merkezli Vocal Europa isimli NATO basın organına verdikleri demece dikkat edin.

Kendilerini (Kürdistancı) açılım sürecinden yana ve Batı yanlısı olarak tanımlayan FETÖ’cü subaylar, mevcut TSK’nın giderek Avrasyacı yani Rusya ve Çin yanlısı bir şekil aldığı yönünde NATO’ya şikayette bulunuyor.

İşte şimdi 16 Nisan referandumu tuzağı yürürlükte.

FETÖ/NATO etki ajanları, 15 Temmuz sonrası sinsi bir planı bu kez uygulamaya soktular.

Mağduriyet manzarası, insan hakları faciası yaratıldı.

Gerekçe muhaliflerin bastırılması ama asıl amaç, Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşan Ortadoğu diktatörlüğüne dönüşen bir noktaya götürülmesiydi.

Kadri Gürsel, Ahmet Şık gibi FETÖ’ye açıkça karşı isimlerin tutuklanmasının ardından, Sözcü muhabirlerine yönelik tutuklamalar ve son olarak da halen dokunulmazlığı hukuki olarak devam eden Enis Berberoğlu’nun 25 yıla mahkum edilip, hapse atılması normal işler değil.

Ergenekon, Balyoz kumpaslarında sesini dahi çıkarmayan, zamanında FETÖ tehlikesi yoktur diyebilen, HDP’ye ve çözüm sürecine sahip çıkan, ABD ve NATO’ya bağlı (Silkroad Enstitüsü raporunda Baykal’ın yerine önerilen ve sonrasında da geçen, Soros Vakfı kurucusu) Kemal Kılıçdaroğlu’nun 16 Nisan sonrası mühürsüz oyları protesto için yürümeyip, şimdi Gandi efektiyle yürüyüşe geçmesi de sanki oyunun bir parçası.

Senaryo böyle; Türkiye’de bir iç karışıklık ve sonrasında artık neler neler, finalde Kürdistan.

Türkiye, sağdan sola, dincisinden laiğine, NATO ve NATO kadrolarından kurtulmadan asla ve asla tehlike geçmiş değildir.