Ankara Çek Büyükelçiliği’nde bir gün
Bir yazarın, gazetede kendisine emanet edilen köşeyi kişisel sorunları doğrultusunda kullanması hoş bir davranış değil. Üstelik bugüne dek, böylesine bir yönteme de hiçbir zaman gereksinim duymadım. Ama yaşamak zorunda kaldığımız kimi olaylar var ki, bunları yalnızca bizim başımıza gelen sorunlar olarak algılayıp sineye çekmek de pek doğru değil. Belki de benim karşılaştığım bu sevimsiz durum her gün her saat yüzlerce kişinin başından geçmiş ya da bundan böyle geçecek olabilir. Ama onların bir dezavantajı var; o da sorunlarını dile getirecek bir köşeye sahip olamamaları. Bu nedenle benim başımdan geçen bir olayı kişisellikten kurtarıp bir genel soruna dönüştürmek de mümkün...
Hiç Ankara Çek Cumhuriyeti Büyükelçiliği’ne vize işlemleri yaptırmak için gittiniz mi? Bu soruya evet diye yanıt verenler sanırım yazacaklarımın ne olduğunu biliyorlar. Hayır diyenler için ise pek sözüm yok. Amacım gidenlerle gitmeyenler değil, yolu bir gün oraya düşme olasılığı olanlar için. Aman dikkat...
Ben de gitmemiştim. Ama kızımın Prag’da katılacağı bir bilimsel konferansı izlemek için gitmeye teşebbüs ettim. Önce İstanbul’a baş vurdum, ama randevu talebi üç aydan önce karşılanmıyor. Sonrasında Ankara Çek Cumhuriyeti Büyükelçiliği’ne baş vurarak randevu alan şanslı kişiler arasına girdim. Randevu günü oradaydım. İsimim söylenince içerden kumanda ile açılan bahçe kapısından içeri girip vize işlemlerinin yapıldığı yere gittim. Vize için gerekli tüm belgeleri eksiksiz olarak verdim. Ama oradaki Türk memure adeta vize vermemeye formatlanmış olmanın getirdiği alışkanlıkla, hangi küçük ayrıntılarda bir eksiğin olduğunu bildiğinden hemen harekete geçti. On vize başvurusunun dokuzunda eksik olan bir şey vardı, o da sigorta kağıdındaki doğum tarihin ay ve gün olarak yazılmamasıydı. Bunu bu belgeyi veren sigorta şirketlerinin hiçbiri bilmiyor, yalnızca Çek Büyükelçiliği biliyordu. 9 ile 12 arası gibi kısa bir sürede doğum gününü gün ve ay olarak yazdırmak için hemen harekete geçip bu işlemi yaptırıp tekrar Çek Büyükelçiliğinin önünde sıraya girdim. Bu kez işim tamam diyordum. Ama bu kez de banka hesap cüzdanın fotokopisi değil de aslı istendi. Tekrar Ankara’da bankaların yolunu tutum. Zamana karşı adeta yarışıyordum. Sonunun da onu da istedikleri gibi temin edip tekrar kuyruğa girdim. Artık bilimsel konferansa katılmam için dört günlük- evet yalnızca dört günlük- vizemi alabilirdim. Sonrasında benden Prag’da kalacağım otele ödediğim makbuzu istediler. Onu da verdim.
KUŞKU DOLU SORULAR
Sonrasında vize işlemlerinin yapıldığı yere Büyükelçilik’te çalışan bir hanım gelerek başladı bana bir takım kuşkularla kuşatılmış garip sorular sormaya. Ben de konferansa katılacağımı ve katılım davetiyesinin Prag’daki ilgili kurumlardan kendilerine gönderildiğini filan söyledim. Ama Çek bayan, böyle bir davetiyenin kendilerine ulaşmadığını söyledi. Oysa ki bizde ulaşıldığı kaydı vardı. Ama telefonumuzda örnekleri olduğu için tekrar gönderdik. Ama kadın görevli, yine aynı soruları sormaya devam ederek, önünde tüm belgeler olduğu halde benim doğru söylemediğimde ısrar edip duruyordu. Sorular öylesine yoğun, kuşku dolu ve gereksizdi ki, her seferinde yanıtını verdiğim halde, yine aynı sorulara muhatap oluyordum. Sonunda dayanamadım ve sesimi -itiraf etmeliyim ki- biraz yükselterek; nezaket kurallarını aştığını, bu tür sevimsiz sorulara muhatap olmayacağımı, bu nedenle ülkelerine gitmekten vazgeçip belgelerimi geri vermelerini istedim. Görevli
olan elçilik mensubu hanım, sakinleştiğim takdirde ortak bir nokta bulabileceğimizi belirterek vize ücretimi bir bankaya yatırmamı istedi. Ben tekrar bu kez vize parasını yatırmak için bankaların peşine düşüp elçilik önünde sıraya girdim. Ama bu kez de bana konferansın yapıldığı tarihten sonra vize vereceklerini söylediler. İtiraz edince de; istediğim tarihte ya benim ya da kimliğimle bir başkasının pasaportumu alacağını ifade ettiler.
Ben o günlerde Suriye sınırında bir belgeselin çekiminde bulunduğum için pasaportumu kimliğimle kızım almaya gitti. Sonuçta ne vize ne de pasaportumu verdiler. İlla gidip benim almamı istiyorlar... Sözüm ona sesimi yükseltmemin rövanşını alıyorlar. Ya da öyle bir şey.
Çek Cumhuriyeti Dışişleri ve de ilgili kurumlarına birer mektup yazacağım. Ve o mektupta; güzelim bir ülkeyi bu denli sevimsiz göstermek için Çek Cumhuriyetinin dışardan düşman aramasına hiç gerek olmadığını, Ankara’daki Çek Büyükelçiliğindeki bürokratların bu işi büyük bir başarıyla yerine getirdiklerinden de söz edeceğim. Ne işe yarar bilmiyorum, ama yine de deneyeceğim...