Ankara Şam dansı: İki adım ileri bir adım geri

Suriye, Filistin, Lübnan ve Ukrayna savaşları tüm âlemi yakinen ilgilendirdiği gibi Türkiye’yi daha çok alakadar etmektedir. İsrail’in Şam, Tahran, Beyrut ve Yemen saldırılarını, Ukrayna’nın savaşı Rusya topraklarına taşıma macerasını Türkiye-Suriye ilişkilerinden ayrı düşünemeyiz. Rusya, Türkiye, Suriye, İran, Irak, Çin, Körfez Arap ülkeleri ve Avrupa’da Gazze’deki işgal ve katliamların sona ermesi gerektiği yönünde ciddi bir irade var. Bu niyetin mevcut Beyaz Saray'a da hâkim olduğu görülmektedir.

ABD’nin İran ile yaptığı iddia edilen dolaylı ve dolaysız iletişimde ‘Netanyahu ve müttefiklerinin senaryolarına karşı İran’ın dikkatli olması’ yönündeki tembihleri aşikârdır. İran’ın da bu mesajı iyi anladığından şüphe yoktur. Ukrayna savaşında da ABD’nin takati tükenmektedir. Bu savaştan dolayı Avrupa sahasında elde ettiği kazanımların kaybedilebileceği kaygısını taşımaktadır.

KULAĞIMIZA GELENLER

Ayrıca İngiltere’nin ABD ve Rusya arasındaki krizleri, rekabeti, çatışmaları daha çok derinleştirerek her iki tarafı zayıflatmayı amaç edindiği Moskova ve Washington’da not edilmektedir. Bu sebeple ABD ve Rusya hem Filistin, Lübnan ve Suriye sahasında hem de Ukrayna sahasında uzlaşarak, itibarını koruyarak ve ‘onurlu’ bir anlaşma ile kartları yeniden karmak niyetindedir.

Bunun ilk adımı olarak Gazze’ye yönelik terörün bitirilmesi, Türkiye-Suriye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ve Netanyahu iktidarının değiştirilmesi amaç edinildi.

Kulağımıza gelen haberler doğru ise nerede gerçekleştiği ve nelerin konuşulduğu muamma olan bir iddia var: 10 Ağustos’ta bize ulaşan isimsiz bir ‘ihbar’ mektubunda, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Ürdün, Türkiye ve Suriye temsilcilerinin Ankara-Şam görüşmelerinin hızlandırılması ve nihayete erdirilmesi için bir toplantı gerçekleştiği iddia edilmektedir. Henüz teyit edemediğimiz için masada olan konulara değinmeyeceğiz.

NETANYAHU, ZELENSKİY VE EFENDİLERİ

Ancak Ankara-Şam hattında yaşananları yakinen takip eden Netanyahu’nun savaşı genelde Filistin ve özelde Gazze’den bölgeye taşıma provokasyonları İran’ı kapsamlı bir savaşa çekmek içindir. Bu sayede yaşadığı izolasyondan kurtulabileceğini, yeni bir savaş sayesinde Filistin’deki cinayetlerini unutturabileceğini, Gazze’de istediği gibi cirit atabileceğini ummaktadır.

İran ile bir savaş sayesinde başta ABD olmak üzere Avrupalı müttefik devletlerin de yanında yer almalarını sağlayacağını hesaplamaktadır. Bu savaşın Türkiye-Suriye görüşmelerine de zarar verebileceğine inanmaktadır.

Şimdilik ABD ve Avrupa’nın bu senaryodan uzak durduklarını söylemek mümkün. Zelenskiy ve efendilerinin savaşı Rusya toprağına taşıma macerası da Rusya’nın hem Suriye, Filistin hem de Türkiye ile münasebetlerini zora sokabileceğini hesaplamaktadır. Netanyahu, Zelenskiy ve efendileri için tarihin tekerleğini geri döndürme çabalarında her türlü çılgınlığın devrede olacağını tahmin edebiliriz.

GÜLER NE DEMEK İSTEDİ?

Ankara-Şam hattını ilgilendiren tüm bu gelişmeler yaşanırken, Savunma Bakanı Sayın Yaşar Güler’in Reuters haber ajansına verdiği demeç birçok kesimde, ‘Ankara, Suriye için yeni şartlar öne sürerek normalleşme görüşmelerini zora sokuyor’’ mahiyetinde reaksiyonlar görüyor ve yorumlar okuyoruz.

Sayın Güler, TSK’nın Suriye’den çekilmesi için artık sadece terörün temizlenmesi şartının yetmediğini, Suriye'de yeni Anayasa ve seçimler yapılmadan çekilmenin olmayacağını da söylemiş. Bu da aslında Sayın Erdoğan hükümetinin Suriye’den ‘çekilmek niyetinde olmadığına’ dair gerçek niyetine kanıt olarak gösterilmektedir. Sayın Güler, hem Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) hem Rusya ile iyi ilişkiler arzuladığını ama NATO’yu daha çok tercih ettiğini ifade etmiş.

Sayın Güler özetle, Türkiye'nin Suriye'den çekilmesi olasılığına ilişkin soruyu şöyle yanıtlamış:

"Kapsamlı bir anayasanın kabul edilmesi, özgür seçimlerin yapılması ve kapsamlı normalleşme ve güvenlik ortamının yaratılması için elimizden gelen tüm desteği sağlamaya hazırız ve ancak bunlar yapıldığında ve sınırlarımızın güvenliği tam olarak sağlandığında, karşılıklı koordinasyon yoluyla gerekeni yapacağız. Uygun koşulların oluşması halinde Türkiye ile Suriye'nin ilişkilerin normalleştirilmesi çabaları kapsamında bakanlar düzeyinde bir araya gelebiliriz."

ÇOK AKTÖRLÜ OYUN

Ankara-Şam arasında yeniden normalleşme dönemini inşa edebilmek için bu yolda açılan ciddi tahribatların, çukurların onarılması ve kapatılması gerekmektedir ve bu çalışma kolay olmayacaktır. Zira Suriye ve Türkiye sahasında çok farklı, güçlü ve yaptırım gücüne sahip aktörler işin içindedir. Bu koşullarda ve bu kadar fazla devletin iç içe geçmiş farklı çıkarlarının olduğu bir sahada futbol veya siyaset kurallarına uygun nezih bir oyun seyredeceğimizi beklemek naiflik olur.

Suriye tarafının Rusya, İran, nüfuzlu Arap Petro-Şeyhlikleri, Lübnan ve hatta Çin’in çıkarları ve kaygılarını hesaba katmadan, ‘ol deriz olur’ derecesinde bağımsız karar alması düşünülemez. Benzer durum Türkiye için de geçerlidir. Ankara’nın uluslararası finans kuruluşları, NATO, ABD ve Avrupa Birliği'nin hassasiyetlerini, taleplerini ve çıkarlarını gözetmeden başına buyruk karar vermesini beklemek de fazlaca hüsnütelakki (iyimserlik) olur.

MECBURİYETLER TERCİHLERE GALİP GELİR

Türkiye ve Suriye arasında arzulanan siyasi, güvenlik ve ekonomik istikrarın iki ülkenin 2011 öncesi münasebetlere geri dönüşü ile mümkün olacağı kabul edilmektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Lavrentyev’e söylediği iddia edilen, 'Türkiye, Suriye’nin tüm toprakları üzerindeki egemenliğine dayanan Türkiye-Suriye ilişkileri için her türlü girişime açıktır’ ifadesi ve Sayın Esad’ın Türkiye ile yeniden masaya oturmak için yaptığı olumlu açıklamalar, Temmuz ayında Ankara ve Şam’dan bakanlar düzeyinde gelen mesajlar ilişkilerin normalleşmesi yolunda iki adım ileriydi. Âlem bu normalleşmenin Ağustos ayı bitmeden hâsıl olacağı beklentisi içindedir.

Bir tespitimizi yeniden hatırlatalım: Ankara-Şam yolu çetrefillidir. Türkiye-Suriye ilişkilerinin sahadaki güçlü aktörlerden bağımsız normalleşmesi zordur. Bu mayınlı tarlada yol almak ve arzulanan güç birliğini yeniden inşa etmek kolay değildir.

Hayatın olağan akışında ve siyasi kararlarda tercihler ve mecburiyetler vardır. Mecburiyetler ise genellikle tercihlere galebe gelir. Sayın Güler’in Reuters’e yapmış olduğu son açıklamalar tercihlerle mecburiyetler arasında gidip gelen Sayın Hükümetin bir adım ileri iki adım geri, iki adım ileri bir adım geri ‘denge politikaları’ çerçevesinde okunmalıdır.

Zira fırtınanın hakim olduğu kabarık bir denizde su almış gemiyi karaya ulaştırmak olağanüstü kaptanlık mahareti ve ilahi bir şans gerektirir. Ama mecburiyetler ya Ankara-Şam normalleşmesini dayatacak ya da hem ülke hem bölge olarak daha çok anormalleşeceğiz.