Ankara-Şam mutabakatı ve seccade münafıklığı
Rusya’nın ev sahipliği ve inisiyatifinde Türkiye, Suriye ve İran devlet erkânı Moskova’da iki gün süren görüşmeler yaptı. Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşşar El-Caferi’nin Rusya’ya büyükelçi olarak atandığında bu tayinin Şam-Ankara görüşmeleriyle ilgili olduğunu doğru tahmin etmiştik. Suriye heyetine başkanlık eden Dışişleri Bakan Yardımcısı Ayman Susan ve Büyükelçi El-Caferi, Suriye’nin “Kurt Diplomat” lakabıyla ün yapmış müteveffa Dışişleri Bakanı Velid Muallim’ in öğrencileridir. Türk-Suri münasebetlerinin “iyi” olduğu zamanlarda Tarih bölümü mezunu olan ve Suriye tarihi üzerine kıymetli bir kitabı olan Muallim (Öğretmen) ile birçok mekanda hasbihâl etme ve Türk heyetleriyle buluşmasında diplomasi sanatını nasıl icra ettiğini yakinen tanıma fırsatım olmuştu.
AÇIK KAPI SİYASETİ
“Açık Kapı Siyaseti” diplomasisini esas alan bir üslup öğretisine itimat ederdi. Muhatabı ile empati kurma yeteneği yüksekti. “Aklı kadar konuşunuz ve muhatap alınız” prensibini işletirdi. Yumuşak konuşur ve sabırla dinlerdi. Son merhalede hiçbir geçici menfaati, tehdidi, şantajı ve baskıyı temsil ettiği devletin, bayrağın, milletin egemenliği, bağımsızlığı ve onurundan üstün kabul etmezdi. Söz konusu bu değerler olduğunda bu tonton, yumuşak dilli adam Çanakkale’de düşman üzerine atılmaya hazır kükreyen komutana dönüşürdü. Bu haldeyken bile efendiliğinden taviz vermezdi. “ABD, İsrail ve emsali amaçlar güden devletlere karşı dik durmak ve direnmek onlara teslim olmaktan daha karlıdır” ifadesi de aslen ona aittir. Öğrencilerinin Türk heyetinin karşısında masada olmaları görüşmelerin olumlu bir havada eseceğine delaletti. Türk heyetin başında Dışişleri Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Burak Akçapar var. Unvanından anlaşılacağı üzere sadece bir diplomat değil aynı zamanda bir akademisyen. Medyada köşe yazarlığı da yapıyor.
BU SEFER ‘İŞGAL’ DEMEDİLER
Diplomatik kaynaklar ve Rusya Dışişleri Bakanlığı, “Taraflar, müteakip Dışişleri Bakanları toplantısının hazırlıklarına ilişkin hususları ele almışlar ve her ülke tutumunu ve görüşlerini şeffaf ve açık bir şekilde dile getirmiştir. Bu bağlamda, taraflar istişarelere devam edilmesi hususunda mutabık kalmışlardır” yönünde ifadeler kullandı. Kapalı kapılar arkasında yapılan istişareler hakkında hiçbir taraf şimdilik varılan mutabakatın muhtevasını ayrıntılı paylaşmıyor. Yemeğin malzemelerinden birkaç demet sunuyor. İyi bir şef aşçı iseniz elinizdeki malzemeden ve konuştuğunuz kaynakların konuşmalarından ne tür bir yemeğin pişirilme istendiğini anlayabiliyorsunuz. Suriye heyeti ikinci kez TSK’nın Suriye’deki varlığına “işgal” demedi.
TSK varlığının Suriye’den ne vakit ve hangi şartlar hasıl olduğunda çekileceği takvim üzerinde mutabakat sağlanmasını istiyor. Hangi koşullar hasıl olduğunda, bu alanlar Suriye devleti ve ordusuna nasıl bırakılacağı görüşülecek. Türkiye’nin önceliği olan milli güvenlik konuları kadar Suriye’nin de önceliği olan konuların idrak ve kabul edilmesini istiyor. Suriye’nin egemenliğine, bağımsızlığına, üniter devlet yapısına saygı duyulacak, bunlara zarar verecek tüm faaliyetlere karşı birlikte mücadele edilecek. Devletlerin iç işlerine karışılmayacak. Birlikte, YPG/PKK, el-NUSRA, IŞİD, başta Türkistan İslam Partisi mensupları yabancı teröristlerin ve bu devletlerin milli güvenliğini tehdit eden bilumum örgütlere ve onlara destek verenlere karşı siyasi ve askeri işbirliği imkanları hususu genel kabul gördü. İkili ilişkilerde 1998 Adana Mutabakatı ilkeleri esas alınacak ve muhtevası genişleyecek.
TÜRKİYE’NİN ATACAĞI ADIMLAR
Mültecilerin geri dönüşü, TSK kontrolünde olan Suri silahlı örgütler, Ankara hükümetinin denetiminde olan Suri siyasi yapılar, medya ve ticari faaliyetler, büyükelçiliklerin açılması ve iş başı yapması, ticari münasebetler, hudut kapıların ve TSK’nın denetiminde olan bölgelerin Suriye devleti ve ordusuna bırakılması, Suriye’nin yeniden imarında Türkiye’nin rolü gibi konular da görüşmelerin konularıydı. Bu hususlar netlik kazanmadan ve Ankara’nın bu konularda işbirliğine hevesli ve kararlı olup olmadığı, taktiksel mi stratejik mi davranıp davranmadığı, seçimlere kadar her tarafı idare edip etmediği, Sultan Abdülhamit misali devletler arasındaki ihtilafları kullanarak mı, hem sorunun kaynağı hem de sorunu çözen taraftarlarla yürüyerek mi yol alınacak, yoksa debelendiği hasta sistemden çıkabilmesi için tam bağımsız, bağlantısız, komşularıyla dost ve dayanışma içinde, dünya ile ilişkilerini “kazan-kazan” formülüne uygun tanzim eden egemen, başı dik, kamucu bir yeni dünya nizamının binasında mı yer alacak, atacağı adımlarla aşina olacaktır.
KUDÜS İMTİHANI
Kaplumbağa hızında yol alan buluşma, görüşme ve istişarelerin seçime yakın bir zamanda hasıl olması, Rusya’nın ısrarlarıyla yürümesi, halen sorunların kaynağı olan ABD ile çözüm arayışları beklentisinde olunması, Ankara’nın Suriye ile ilişkilerine stratejik değil taktiksel olarak bakması haklı eleştirileri beraberinde getiriyor. Haklı eleştirilerin biri de Sayın Erdoğan ve Kabinesinin Filistin konusunda ortaya koydukları tenakuz ve hatta söylem ve eylemde birbirine zıt politikalardır. Türkiye’de iktidar ve muhalefetin her konudaki ama özellikle de samimiyet ölçüsünün Suriye ve Filistin olduğunun altını çizmiştik. Kemal Kılıçdaroğlu’nun seccadeye basmaması ve daha dikkatli olması gerekirdi. Sayın Kılıçdaroğlu bunun isteyerek olmadığını söylemiş ve özür dilemiştir. Seccadeyi itibarsızlaştırarak küçümseyerek Kılıçdaroğlu’nu savunduklarını sanan gafiller ve provokatörler Sayın Kılıçdaroğlu’na sadece zarar vermekte ve kumpas kurmaktadır. Buna rağmen Sayın Kılıçdaroğlu’nu seccade üzerinden linç eden, platforma seccadeyle çıkıp din sömürüsü istismarı yapanların imtihanı Kudüs ve bir Kıblemiz de olan El-Aksa’dır.
Yıllardır İsrail askerleri, istihbaratı ve radikal Yahudi grupları Filistin’i, Kudüs’ü, El-Aksa’yı işgal ediyor, yakıyor, zorla giriyor, postallarıyla basıyor, yüzlerce Filistinliyi sadece El-Aksa’yı savunduğu için tutukluyor. Bunlar münferit olaylar da değil. Sistematik devlet politikaları. İsrailli bakanlar Filistin diye bir yer yok. Filistinler diye bir halk ta yok diyor. Okullarında çocuklarına Arap ve Müslüman öldürmek telkin ediliyor. Peki seccadenin kutsallığına bu kadar iman etmiş hükümetimiz hamasi deklarasyonları, hesap sorma nutukları ve Cami avlularında toplanıp ‘Allah-u Ekber” sloganları dışında ne yapıyor? Bu yapılanlar faşist Netanyahu Siyonist rejiminin dıngılandı mı? Ticaretinizi askıya mı aldınız, diplomatik ilişkilerinizi mi kestiniz, herhangi bir yatırım kararı mı aldınız?
CHP MAZLUM FİLİSTİN İÇİN NE YAPIYOR?
Aynı soruları muhalefete de yöneltiyoruz. Mazlum Milletlerin umudu olmuş Mustafa Kemal Atatürk’ün CHP’si mazlum Filistin için ne yapıyor? Özellikle de bıyıklarıyla, artistikleriyle, külhanbeyi konuşmalarıyla, Erdoğan’a meydan okumalarıyla, solcu, hatta sosyalist geçinen ve bazı kesimlerin kahramanları olmuş solaklara soruyoruz. Milliyetçilikte mangalda kül bırakmayanlara soruyoruz. Muhafazakar geçinenlere soruyoruz. Her gün eleştirdiğiniz iktidar ile tarihin en karanlık, en gaddar ve en tehlikeli örgütü NATO’ya evet konusunda Mecliste birleştiniz. Rusya’ya karşı Ukrayna’da birleştiniz. Suriye bölünürken, İsrail her gün Suriye, Lübnan ve Filistin’e saldırırken dilsiz ahraz oldunuz. ABD ve İsrail’e karşı bir mitinginiz, protesto eyleminiz, panelleriniz, konferanslarınız olmadı. Bari haya edinin ve Filistin’i devrimci mücadelenin merkezi yapmış olanların ruhlarını, anılarını suiistimal etmeyin kirletmeyin.