Ankara Sanat Kurumu
Kızılay; Ulus’tan Çankaya yokuşuna doğru uzanan geniş bulvar üstünde, Ankara’nın Cumhuriyet’le birlikte gelişen, zamanla da kentin en işlek merkezi haline gelen yerleşim yerlerinden. Cumhuriyet kurulduktan sonra bu bölgeye ilk yerleşenlerin Balkan göçmenleri olduğu söylenir. Büyük caddelerinden birine Selanik adı verilmesi de bu nedenle olmalı. Sanat Sevenler Derneği, Kızılay’da, Selanik Caddesinin bulvara açıldığı yerde, Piknik Lokantasının hemen bitişiğinde, düzayak bir yerdeydi. Sonra buranın adı Sanat Kurumu olarak değiştirildi.
Zaman zaman yönetiminde de görev aldığım bu mekânda boşa mı vakit geçiriyorum dediğim zamanlar olurdu. Sonra şunu anladım ki, gelip gittiğiniz yerlerde insan varsa, bir yazar için boşa zaman geçirmek diye bir şey yok. İnsanı yazmak, insanı anlatmak değil mi bizim işimiz? Sanat Sevenler’e gelip gitmeseydim Bir Başka Şehir’i ya da Küskün Fotoğraflar’daki bazı öyküleri yazabilir miydim?
O yıllarda derneğin, Kızılay’da iki büyük bulvarın kesiştiği yere yakın olması etkinliklerine ilgiyi artırıyordu.
Bu kurumda Uğur Mumcu’nun yanında Tarık Buğra’yı; Mahmut T. Öngören’in yanında Yücel Çakmaklı’yı; Mahmut Makal’ın, Rıfat Ilgaz’ın yanında Yahya Akengin’i dinleme olanağınız vardı. Sina Akşin’in, İlber Otaylı’nın yanında Mehmet Doğan’ı diye bu listeyi epey uzatabilirim. Burası güdümlü bir dernek olmadı. Özdemir İnce; “Buranın benzerini ne Paris’te, ne Roma’da, ne Atina’da bulabilirsiniz” derdi. İç bezeğinde Anadolu renkleriyle modernin hoş bir bileşimi vardı. 1952 yılında kurucuları arasında yer alan Münis Faik Ozansoy (Menderes’in müsteşarı) uzun yıllar Sanat Sevenler’in başkanlığını yaptı. Yazık ki bu kurumun yakın zamanda kamu yararına dernek statüsü kaldırıldı, yıkıma uğrayan ilk yerinden atıldığı 1986 yılından beri de ordan oraya savrulup duruyor. Son olarak Melih Gökçek’in Gençlik Parkı’ndan çıkardığını biliyoruz. Kurum’u yaşatmak için çırpınıp duran Başkan İlker Çetin’den öğrendiğime göre, belediyeyle halen süren bir davası var. Bu mahkemeyi beklemeden yetmiş yıllık bir geçmişi olan Ankara Sanat Kurumu’na, eski adıyla Sanat Sevenler Derneği’ne Ankara Belediyesi ya da Çankaya Belediyesi bir yer vermeli.
Kurum ordan oraya savrulurken, bir de 1881 yılından kalan siyah piyanosunun başına gelenleri anlatmak ayrı bir öykü konusudur. O piyanoya Hikmet Şimşek’in, Fazıl Say’ın da elleri dokundu, böyle çok değerli sanatçıları dinleme olanağı bulduk.
İlginçtir, Sanat Kurumu, etkinliklerine çok büyük kalabalıkları 12 Eylül’den sonra çekti. Sahne kenarlarına, yerlere, merdivenlere oturan dinleyicileri bu dönemde gördük. Darbeden sonra bütün dernekler kapatılmış, insanların gideceği yerler, konuşup tartışacağı, sesini duyuracağı kurumlar kalmamıştı. Bu etkinlikler o darbe günlerinde her an kapatılır mıyız korkusuyla yapılıyordu. Bahriye Üçok’un konuşmacı olarak katıldığı laiklik konusundaki panelde dinleyicilerin çoğu ancak girişteki merdivenlerde yer bulabilmişlerdi. Dernek kapatılmadı ama Bahriye Üçok öldürüldü. Bazen düşünürüm, o değerli bilim kadınına düşman kazandıran etkinliklerden biri de benim de izlediğim, “laiklik” konulu o son konuşması mıydı?
Terörün ya da gladyonun aramızdan alıp götürdüğü daha kimleri kimleri Sanat Kurumu’nda tanıdım. Uğur Mumcu sözgelişi, gençlerin yerlere, merdivenlere oturarak dinlediği aydınlardandı.
ANKARA BELEDİYESİ’NE DÜŞEN
11 Temmuz 1978 günü üniversitedeki görevine giderken eşinin yanında arabasında kurşunlanan Bedrettin Cömert de bu mekânı ağzına kadar dolduran konuşmacılardandı. Ayrıca dinleyici olarak da gelirdi Bedrettin. Dinleyici olduğu her toplantının sonunda söz alır, öyle konuşurdu ki, ikinci bir konferans daha dinlerdiniz sanki. Konuşmayı severdi. Güzel konuşanları susturmak güçtür, içinizden gelmez. Güzel Türkçesiyle ilginizi çeker, kendi ayrıcalığını yaratırdı. Sanat Kolu’nu ben yönetiyordum o günlerde. Konuşması uzayınca arada bir gözlerime bakardı Bedri, rahatsız oluyor muyum diye? Bir keresinde de neden bana baktığını açıkça söylemişti. Çok geçmedi terör onu da aldı aramızdan.
Nice anılarla dolu bu kurumu yaşatmak için Ankara Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş’ın konuya eğilmesini bekliyoruz. Bu kurumlar biterse, Ankara büyük bir kültürel çoraklığa gömülür. Kültür ve sanat kuruluşlarının olmadığı bir başkent olabilir mi?
Kitap önerisi: Anıl Çeçen, Kültür ve Politika, Astana Yayınları, Ankara 2020.