Antalya ve Adana festivallerinde değişen bir şey yok...

Festivaller tarihimizde belki de ilk kez, festivaller birbirleriyle çatışıyor, biri bitmeden diğeri hemencecik -sanki bir acelesi varmış gibi- başlayıveriyor. Sonuçta, garip, garip olduğu denli de anlamsız bir telaş görüntüsü ortaya çıkıyor.
Bugüne dek festivaller arasında yazılı olmayan, ama uygulanagelen bir centilmenlik anlaşması olurdu. Bu yazılmamış anlaşmaya göre, birbiriyle zaman çatışmasına düşmemek için dikkatli davranırlar, çatıştıkları zaman da, birbirlerinin tanıtımlarını ve de çağıracağı ortak konuklarını engellememek için büyük bir özen gösterirlerdi.
Ama bu yıl öyle olmadı. Adana Film Festivali’nin ödül gecesinde Antalya Film Festivali açılış yaptı. Yani bir festivalin ilgi odağını yükselteceği en önemli geceleri aynı anda yapıldılar. Birisinde ödül heyecanı yaşanırken, diğerinde açılış coşkusu ortaya kondu. Böylece, bir festivalin tanıtımının doruğa vardığı en önemli geceleri ortak bir gecede paylaşılmış oldu.
Böylesine bir durum bugüne dek pek yaşanmadığı için garibimize gitti. Çünkü bu ve buna benzer çatışmalar festivali düzenleyenlerinin pek tercih etmedikleri bir durumdur. Örneğin aynı filmleri göstermek, aynı kişilere onur ödülü vermek, aynı etkinlikleri yapmak gibi...
Festivallerde bu tür çatışmaların bir çok yönden olumsuzlukları vardır. Örneğin 7-8 günlük bir zamanı kapsayan festivallerin ikisini de peşpeşe izleyip yaklaşık bir yarım ayı festivallerde geçirmek, çoğunlukla tercih edilen bir durum değildir. Gazeteci ya da sinema yazarı olunsa dahi bu maratona girişilmeyip, biri tercih edilmek zorunda kalınır. Bu da festivallerin konuk paylaşımı anlamına gelir ki, hiç de arzulanmayan bir durumdur. .
Ayrıca festivaller basını da paylaşmak itemez. Farklı zamanlarda yapılarak, tanıtım açısından basından sonuna dek faydalanmak isterler. Çünkü ülkemizde yapılan bir festivalin başarısı kültürel-sanatsal etkinliklerin düzeyi ile değil de, festival süresince basında çıkan kupürlerle TV’de çıkan görüntülerin sayısıyla ölçülür.
Peki; hem konukların hem de basının paylaşımının bir festival için hiç istenmeyen ve arzulanmayan bir durum olmasına karşılık bu duruma - ilk kez bu yıl - bile bile düşmek niye? Bir rastlantı mı, yoksa bilinçli bir tercih mi?
Tanıtımlarında “Türkiye’nin en büyük Festivali” diye kendini lanse eden 25 yıllık Adana ile, ülkemizin gerçekten de ilk ve en uzum ömürlü festivali olan 55 yıllık Antalya’nın, bu yıl tarihlerinin en sessiz sedasız festivallerini birini yapmayı tercih etmelerindeki tek neden, elbette ki yerel seçimlerdir..
Her iki de seçimlere; protestolardan, eleştirilerden, kavga -gürültülerden arınmış olarak girmek, işi riske atmak istemişlerdir. Çünkü “Türkiye’nin en büyük festivaliyiz” diyen Adana’nın geçtiğimiz yıllarda festivale yapılan hizmetlerinden ötürü onlarca kişiye olan borcu, (halen bir çoğu ile mahkemelik), Antalya’nın ise ulusal yarışmayı kaldırmasından dolayı genel boykota olan tedirginliği vardır. Her ikisi de, doğal olarak, bu olası eleştirilerden uzak olarak seçime girmek istemişlerdir.
Elbette ki borçlar ödenir ya da ödenmez, Ulusal yarışma tekrar yapılır ya da yapılmaz bu sonuçta onların bileceği bir iştir. Ama ben Antalya’nın, festivalin bu durumunu görüp de ulusal yarışmayı tekrar devreye sokacağından adım kadar eminim. Bilemediğim tek şey ise bunun kimin tarafından yapılacağıdır. Önümüzdeki yerel seçimler yalnızca belediye başkanlarını değil, onun da ötesinde iki büyük festivalin yazgısını da belirleyerek, ya birilerini sinemanın kahramanını yapacak, ya da lanetli kişileri...
Siyaset tarihi değil ama, sinema tarihi, seçimlerin sonucunu elbette ki böyle yazacak...