Aportta beklemek ve sineğin yağını çıkartmak (TAMAMI)

Londra Olimpiyatları süresi içinde “Olimpiyatlar” (27 Ağustos 2012) ve “Olimpiyattan Size Ne!” (1 Ağustos 2012) başlıklı eleştirel dozu yüksek iki yazı yayınladım. Oyunlar, ülkeyi yönetenler açısından, komiklikler, hamlıklar, abartılar, üfürüklerle dolu olaylarla geçti. Basında, nitelikli, yağlama ve yıkama servisi olmaktan uzak bir spor kadrosu pek ender olduğu için bunların neredeyse hiçbiri gündeme gelmedi.
Bakan Suat Kılıç atıyor
7 Ağustos 2012 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin bir tam sayfası Spor Bakanı Suat Kılıç’ın serbest atış alanına dönüştürülmüş; Bakan beyin en büyük “Hevesi” 2020’de madalyaları toplayan bir Türkiye imiş... Sanki dağa gidip yaban armudu toplayacak!
Nasıl olacak bu iş? Spor yapmak isteyen gençleri Kur’an kurslarına, imam hatip okullarına zorla tıkarak mı, Fethullahçı kurs ve yurtlara, tarikat medreselerine kapatarak mı?
Bu AKP’lilerin işi-gücü, olmayanı olmuş gibi göstermek ve hindi gibi kabarmak. Bay Bakan’a sorsan, olimpiyatlarda kaç dalda yarışılıyor, sayamaz.
Bay Bakan 2020 Olimpiyatları’nın İstanbul’da yapılacağına inanıyormuş, adaylığın temellerini sağlam atmışlarmış... Olimpiyatları, yandaşlarının dipsiz keselerini doldurmak için istedikleri besbelli. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin 2020 Olimpiyatları’nı AKP gibi İslâmcı iktidarın yönettiği bir ülkeye vereceğini tahmin etmiyorum. Verirlerse, AKP Türkiyesi’ni rezil etmek için verirler.
Bay Bakan bir de, gözümüzün içine baka baka atıyor: “İngiltere’de salonlar çok mu dolu? Kompleks yapmayalım. Bizden iyisi yok diye bakalım olaya, kendimize inanalım.”
Bay Bakan, doğruyu söylemiyor, Londra Olimpiyatları’nda bütün stadyumlar, bütün salonlar, bütün havuzlar, bütün yol ve gölet kıyıları zıngazıng doluydu. Bizim de gözlerimiz var mirim!
Arpa ambarı
Bay Bakan, hayal görüyor: “Başarısızlık üzerine konuşmak bugün için doğru olmaz. Bugünün parolası başarmaktır. Başarıya inanmaktır. Başarısızlığın adını bile anmamaktır. Londra’da başarısız olmak zaten en büyük yaptırımdır bir spor insanı için. İlave bir şeye lüzum yok” diyor.
8 Ağustos 2012 tarihli yandaş Yeni Şafak Gazetesi bile dayanamamış, “Olimpik fiyasko” diye manşet atmış. Çünkü o tarihe kadar 1 bronz madalya almışız. Daha sonra 2 altın, 2 gümüş ile madalya sayısı 5’e çıkmış. Halter ve güreşte rezil olundu. Dönüşte yöneticiler, çalıştırıcılar, antrönerler birbirine girdi. Afrika’dan tutma atletler döküldü. Kendisinden madalya beklenen bir kadın atlet ağlayarak antrönörünün Londra’ya götürülmediğini (getirilmediğini) söyledi. Londra’ya giderken sporculara iftarlar verildi. İşe yaramadı. Oyunların sonunda, Bay Spor Bakanı, başarısız sayılmayacakları iddiasında bulundu. Haklıdır, kendileri çok başarılı oldu ama Türkiye bozguna uğradı. Bu nasıl iş?
Madalya alan sporcular, inanç ve dua sayesinde başarılı oldukları itirafında bulundu. Anlaşılan geriye kalan 109 sporcu yeterince inançlı değilmiş ve onlar için halkımız hiç dua etmemiş... Keşke, Londra’ya birkaç nefesi kuvvetli hoca da götürselerdi.
İşin çirkin tarafı
1500 metre koşuda Aslı Çakır Alptekin’in altın, Gamze Bulut’un gümüş madalya aldıkları gün, Spor Bakanı atletlerin geçiş yolu üzerinde elinde telefon tezgâh kurmuş. Başbakan atletleri tebrik edecek. AKP’nin TRT şubesi de hazır olda bekliyor. Başbakan’ın ne dediğini ekranda duymuyoruz ama Aslı Çakır Alptekin’in Başbakan’a söylediklerini duyuyoruz. Vatana, millete ve Başbakan hazretlerine duyduğu şükranı dile getiriyor ve aldığı altın madalyayı Türk milleti ile Başbakan’a armağan ediyor. Madalyayı iman ve dua gücüyle aldığını açıklıyor. Ardından telefon gümüş madalyalı Gamze Bulut’a aktarılıyor, o da, Aslı ablasının söylediklerini aşağı yukarı tekrar ediyor.
TRT ekranında bu mide bulandırıcı “sinekten yağ çıkartma” töreni yapılırken birden aklıma geliyor: Başbakan olimpiyatlarda başarılı olamayan sporculara neden telefon edip teselli etmedi? Allah’ın, Peygamber’in, duaların yüzüstü bıraktığı, inancı eksik (!) sporcuları teselliye değer bulmuyor muydu acaba?
Bunun benzeri bir komedi kadınlar tekvandoda gümüş madalya alan Nur Tatar ile de oynandı. Nur Tatar da telefonda birine “Anneciğim, teşekkür ederim, destek ve dualarınız sayesinde” falan diyor. Ben bunları kendi annesine söylediğini sanıyorum. Meğer Cumhurbaşkanı hazretlerinin refikaları Hayrünnisa Gül’e “Anneciğim” diyormuş.
Bunlar halkı tavlamak için hazırlanan tezgâhın parçaları. Bayan Gül, yarışmalarda başarısız olan sporcuları ve takımları arayıp teselli etti mi acaba?
Mide bulandıran basın
Bunlar olur da basının yağcı tayfası geri durur mu? Bunlardan biri utanmadan “Başbakan’ın sporcularımızı tebrik eden telefonu Başbakan’ın bir siyasetçi olarak diğer rakiplerine müthiş bir çalımıydı. Başbakan olarak da gönülleri fethettiği anlardan biri olarak canlı yayınlar tarihine geçti” diye yazıyor. El öpmekten dudağı nasır tutmuş zavallı.
Bu türden bir kadın da şöyle yazıyor: “Erdoğan’ın Londra 2012’deki telefon trafiği, her ortamda onun adının geçmesine ve başarıların gerisindeki yönetici olarak algılanmasına yardımcı olmuştur Özetle, sporun gücü, enerjisi, başarının mutluluğu, Başbakan’ın belleklerdeki imajına olumlu katkıda bulunmuştur. Böylece, kişisel siyasi marka olarak, Erdoğan Londra 2012’deki atmosferi kendi lehine kullanmayı başarmıştır.”
Behey budala sürüsü, muhalefetin elinde kendi TRT’si mi var ki atmosferi kendi lehine kullanarak canlı yayınlar tarihine geçsin? Bir ülke, bir toplum işte böyle çürür, böyle kokuşur!