Arabozuculuğa karşı halka dayanan güçlü devlet

Arabozuculuğun başlıca yöntemlerinden biri, taraflardan birinin beklentisini yapay biçimde yükseltmektir. Beklentiyi güçlendiren fiili durumlar yaratılabilirse, bu da çelişmeyi derinleştiren sürece hız katar. İki tarafın birden beklentisini yükseltmek zordur. Arabozucu, bir tarafın arkasına geçerken, diğer tarafa “arabulucu” rolünde teslimiyeti öğütler. Bu düzenek, sorunu çözmeyi değil, sorunun karşılıklı yarar temelinde ve barışçı bir biçimde çözülmesini olanaksız hale getirmeyi hedefler. Teslimiyet, çözüm getirmediği gibi, bir noktadan sonra barış içinde çözülebilecek çelişmeleri uzlaşmaz hale dönüştürür. Çünkü teslimiyet, beklentiyi ancak çatışmayla elde edilebilecek bir düzeye ulaştırır. Üstelik çelişme ne kadar derinleşirse, arabozucuyu gözlerden gizleyen perde de o kadar kalınlaşır. 

EGE’DE İŞGAL EDİLEN ADALARIMIZ 

Ülkemiz AKP iktidarı altında birçok konuda bu arabozuculuk düzeneğinin kurbanı haline getirilmiştir. Yunanistan’ın AB nezaretinde Ege’deki 16 adamızı işgal etmesi bu durumun tipik bir örneğidir. Çözüm, her şeyden önce gerçeğe dayanarak belirlenir. Adalar sorunundaki çıplak gerçek, bu adaların Türkiye toprağı olduğudur. Yunanistan’ın bu adaları işgal ederek silahlı güç konuşlandırmasına göz yummak ve bunu kamuoyundan gizlemek, çözümü kolaylaştıran değil, güçleştiren bir tutumdur. AB nezaretinde yaratılan fiili durum ülkemizi Ege’ye çıkamaz hale getirmeyi hedeflediği gibi, aynı zamanda iki ülkenin Ege’nin zenginliklerinden adil bir biçimde ortaklaşa yararlanmasının önüne dikilmiş bir engeldir. Çözüm, Yunanistan’ın kendini emperyalizmin yönlendirmelerinden arındırarak, Ege’yi iki ülke arasında ortak bir barış denizi haline getirmeyi kabullenmesidir. Bu çözümün anahtarı da, ülkemizde komşularla barışı ilke edinmiş halka dayanan güçlü bir devletin yaratılmasıdır. 

ERMENİ SOYKIRIMI YALANINA KARŞI MÜCADELE  

“Ermeni Soykırımı” dayatmasını güçlendiren en önemli etkenlerden biri, AKP iktidarının bu konuda izlediği teslimiyetçi tutum olmuştur. ABD’nin Türkiye’nin Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan birini Ermenistan’a hediye olarak Erivan’a göndermesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesine değil, daha da anormalleşmesine neden olmuştur. Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in ve Talat Paşa Komitesinin AİHM kararıyla zafere dönüşen soykırım yalanına karşı mücadelesi, her adımında AKP iktidarı tarafından engellenmeye çalışılmıştır. Avrupa Parlamentosunun AKP iktidarına yönelttiği Talat Paşa Komitesinin dağıtılması istemi, Ergenekon tertibiyle yerine getirilmeye çalışılmıştır. En az bunlar kadar önem taşıyan diğer bir etken de, Tayyip Erdoğan’ın BOP Eşbaşkanlığının soykırım yalanına verilen desteğin Ezilen-Gelişen Dünya içinde de yankı bulmasına yol açan etkisidir. Bu konudaki çıplak gerçek, 1915 tehcirinin, soykırım olmayıp vatan savunmasının bir parçası olduğudur. Çözüm, Doğu Perinçek ve Talat Paşa Komitesinin eylemli olarak gösterdiği gibi, Türkiye’nin haklarını korumayı birincil görev edinen halka dayalı güçlü bir devlettedir. 

“ÇÖZÜM SÜRECİ” ÇÖZÜMÜN YIKIMI SÜRECİDİR 

Emperyalizmin bir çelişmeyi yoktan var etme gücü yoktur. Onun uzmanlığı var olan kimi çelişmeleri kurcalamak üstünedir. Kimi çelişmeleri günü geldiğinde kullanılmak üzere hayatta tutmak da emperyalizmin uzmanlık alanına dahildir. Kışkırtılan, ezilen milletlerin kendi aralarında veya içlerindeki çelişmelerdir. Önüne geçilen, çelişmenin her iki tarafın da yararına olacak biçimde barış içinde çözülmesidir. İzlenen yol, barış içinde çözülebilecek bir çelişmenin ancak çatışmayla çözülebilecek uzlaşmaz bir çelişmeye dönüştürülmesidir.  

AKP iktidarı altında PKK ile el ele yürütülen “çözüm süreci” de bu kapsama girmektedir. PKK, bugün ABD emperyalizminin bölgemizdeki en önemli aracıdır ve milletin birliği önündeki en büyük engeldir. “Çözüm süreci”nde atılan her adım, PKK’yi güçlendirmiştir. Karşı devrimin gündeminde, PKK önce muhatap, sonra müzakerenin tarafı olarak alınmış, sıra onu ikitidar ortağı yaparak “Türk milleti”ni anayasadan çıkarmaya gelmiştir. Bu konudaki temel gerçek, Cumhuriyet yıkıldıkça, hangi etnik kökenden gelirse gelsin bütün Türk milletini gönül ve kafa rahatlığıyla aynı vatanda birleştirmenin zemininin tahrip edildiğidir. “Çözüm süreci”, çözümün yıkımı süreci olarak işletilmiştir. Çözümün anahtarı yine halka dayanan, kimsesizlerin kimsesi olan güçlü bir Cumhuriyettir. 

Böyle bir Cumhuriyeti, halka dayanan ve halk için çalışan güçlü bir devleti yeniden kurma irade ve yetisine sahip biricik parti, Vatan Partisidir.