Arakan mı önemli, 'ikinci İsrail' mi?
Barzani kararlı…
25 Eylül’de bağımsızlık için referandum yapacak.
Türkiye başta olmak üzere kimseyi takmıyor, “savaşırız gerekirse” diyor.
Arkasında İsrail, ABD ve Avrupa var.
Hatta oy pusulalarına, “Kürdistan Bölgesi ve bölge idaresinin dışında kalan Kürdistanlı yörelerin bağımsız devlet olmasını istiyor musunuz?” sorusunu Türkçe olarak bile bastırttı.
Burada Irak’tan söz edilmiyor.
Barzani bu ifadelerle Türkiye’nin de parçalanmasını hedeflediğini açıkça ilan ediyor.
25 Eylül’e 15 gün kaldı, kabaca 2 hafta.
Bugün Erbil’de referanduma destek mitingi düzenlendi.
Türkiye tüm bu tehditlere karşı bırakın Habur’u kapatmayı, elektriği kesmeyi, Arakan’daki Müslüman halkın uğradığı zulümlere yöneldi.
AKP iktidarı Türkiye’den 10.543 kilometre uzaklıktaki Myanmar’ı gündemin baş köşesine oturttu.
“Eyvah Barzani böyle demiş, böyle yapmış bak” diyorsun, şaak “Arakan Trajedisi” kafana iniyor.
Yandaş medyada tam bir karartma operasyonu var.
Barzanistan referandumu, Arakan perdesinin arkasına gizleniyor.
Tamam Arakan’daki zulme sessiz kalmamak da lazım ama asıl milli önceliğimiz sınırımızda bir İsrail Kukla Devleti’nin kuruluyor olması olmalı.
Hem burada sadece Irak’taki Kürt bölgeleri değil, Ata toprağımız Kerkük de söz konusu.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da buna dikkat çekiyor.
Karamollaoğlu, "Dünya'nın gözü o tarafa (Arakan’a) çevrildi, bunun altında başka maksatlar da yatabilir. Biz halen Amerika ve İsrail endeksli bir politikanın içindeyiz. Avrupa Birliği'nden ise onlar bizi kovmadan vazgeçmem diyoruz. Bu ikisini anlamamız mümkün değil. Çünkü Ortadoğu'yu şekillendiren Amerika ve İsrail, yani Kuzey Irak'la ilgili fotoğraflar yayınlandı. Şimdi değil ta 1970'lerde çekilmiş bir fotoğraf. Barzani ile MOSSAD ajanlarının nasıl kol kola oldukları görüldü. Burada esas oyun kurucu İsrail” dedi.
Hükümet anlaşılan Barzani referandumunu sıradan açıklamalarla geçiştirecek.
Arakan mevzusu bu yüzden köpürtülüyor belli ki.
Peki muhalefet ne yapıyor?
Daha önce de hükümetle bu konuda ters düşen MHP lideri Devlet Bahçeli, "Referandum çok yanlış bir tavır olabilir. Barzani inatçı bir üslup kullanıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nden büyük destek aldığı anlayışıyla cesaretli olduğunu ortaya koymaya çalışıyor. Ama Barzani İngiliz'i tanır, Amerika'yı tanır, Türk'ü tanımaz, Türk devletini bilmez. Yarın nasıl bir tokat yiyeceğini de tokadı yedikten sonra anlar ama iş işten geçmiş olur" dedi.
CHP’nin ise kafası karma karışık.
Barzani Heyeti’ni geçtiğimiz günlerde kabul eden CHP Genel Başkanı, “Referandum haktır” demişti.
Kısa bir süre sonra "Gölge CIA" olarak bilinen Stratfor'un "TR 705" diye kodladığı CHP Milletvekili ve Parti Meclisi (PM) üyesi Sezgin Tanrıkulu da referandumu savunan açıklamalar yaptı.
Tanrıkulu, 'Türkiye'nin referanduma olan tepkisi gereksiz. Ben bir vatandaş olarak referandumu destekliyorum. Türkiye'nin bu referanduma olan tepkisinin gereksiz' dedi.
Ardından bu kez CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz, “Referandum yapılırsa gayrimeşru olarak göreceğiz, çıkan sonucu tanımayacağız” sözleriyle yeni bir tavır ortaya koydu.
Yılmaz’ın bu ifadesine en sert tepki ise CHP’nin müstakbel ittifak adayı HDP’den geldi.
HDP milletvekilleri, Yılmaz’a en ağır ifadelerle saldırdı.
Bir tanesi hatta, “Bu IŞİD artığı Kürt düşmanlığı yaparak Reis’e diyet borcunu mu ödüyor” dedi.
En net ve doğru tepki her zaman olduğu gibi Vatan Partisi’nden geldi.
VP lideri Doğu Perinçek, “Bırakın Kürdistan’ı referandumuna bile müsaade edilemez. Kürdistan burada ABD ve İsrail üssü olarak kurulacaktır. İkinci İsrail olması söz konusudur. 1500 kilometre ötedeki İsrail bu kez 7/24 komşumuz oluyor. Bu yalnız toprak bütünlüğümüz için değil rejimler için de tehdittir. İsrail boş durmayacaktır. Şimdiden zaten PKK ve IŞİD’i kullanıyor, burnumuzun dibine geldiği zaman bu tehdidin ciddiyeti ağırlaşacaktır. Bu nedenle bölge ülkelerinin bağımsızlığı, bütünlüğü ve geleceğiyle hiçbir şekilde bağdaşmayan doğrudan doğruya bölge ülkelerine savaş ilanı anlamı taşırken Kürtler için de felaketten başka bir şey getirmeyecektir.”
Perinçek Habur’un kapatılması halinde Barzani’nin nefes bile alamayacağını söylüyor.
Ama Habur deyince hükümet havaya bakıp ıslık çalıyor.
ARAKAN MESELESİ
Myanmar Asya’daki Atlantik-Avrasya savaşının yeni bir cephesi oldu.
Ülkenin başındaki Nobel ödüllü İngiliz ajanı Suu Kyii, hapisten çıkıp, Batı’dan gelecek dolar ve Euro vaatleriyle ülkenin başına geçirildi.
(Geniş bilgi için Mehmet Yuva – Aydınlık -https://www.aydinlik.com.tr/arakan-da-katliam-ve-munafiklik-1-mehmet-yuva-kose-yazilari-agustos-2017)
Bu, Çin’in aleyhine önemli bir adımdı.
Suudi destekli Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu (ARSA), çoğunluğu Müslüman olan Arakanlıların zulüm gördüğü, Myanmar'ın kuzeyindeki Arakan eyaletinde faaliyet gösteriyor.
Örgütte IŞİD’e benzer biçimde pek çok yabancı eleman var.
Geçen yıl bu teröristler 20’den fazla güvenlik görevlisini öldürdü.
Uluslararası Kriz Grubu da (ICG) militanların yurtdışında eğitim aldığını kaydediyor ve 2016'da yayımladığı raporda grubun Suudi Arabistan'da yaşayan Arakanlılar tarafından yönetildiğini belirtiyor.
Kriz Grubu, ARSA'nın liderinin Pakistan'da doğan, Suudi Arabistan'da yetişen Ata Ullah Jununi olduğunu söylüyor.
Suudi Krallığı’nın yönetimini ‘yumuşak saray darbesiyle’ ele geçiren birinci veliaht Muhammed bin Selman’ın 2030 Vizyonu isimli stratejisi ölçüsünde harekete geçen Riyad yönetiminin, 8 senedir Arakan’a yaptığı yatırımın meyvelerini toplamak için ARSA’yı kullandığı öğrenildi. Suud Sarayı’ndan hanedan hakkında kulis bilgileri sızdıran kaynaklar, ARSA’nın 25 karakolun basılması talimatını Riyad’tan aldığını bildirdi. Krallığın 2009’dan bu yana mülteci durumuna düşen yaklaşık 500 bin Rohingyalı’ya oturma izni vererek Arakan’a sızdığını belirten kaynaklar, Suudi yetkililerin Jununi’yi fonlayarak nüfuz sahibi olmayı çabaladığını ifade ediyor.
Middle East Eye (MEE) sitesi de Suudi yatırımların sadece Bengal Körfezi’ndeki gaz-petrol rezervleri üzerinde hâkimiyet kurmakla sınırlı olmadığını ortaya koydu. MEE’ın haberine göre, yöneticisi olduğu Suudi petrol devi Saudi Aramco şirketi ile ülkesini ilk kez Myanmar’ın enerji piyasasına dahil eden Muhammed bin Selman bir yandan Ortadoğu’daki ortağı BAE’yi de bölgenin altyapı hizmetlerini geliştirmeye teşvik ederken diğer yandan da Rohingya’dan değerli tarım arazileri satın aldı.
Abu Dhabi merkezli El Mervan şirketi Myanmar hükümetiyle Rohingya’da ‘otoyol ve otelleri içeren bir altyapı yatırımı’ sözleşmeleri imzalarken, Riyad yönetimi de Arakanlı Müslümanların verimli topraklarına göz dikti. ABD Uluslararası Ticaret Departmanı’ndan Anne Gilman’a göre, Suudi Arabistan Rohingya’yı kendine bağlı güvenli bir gıda limanı yapmak istiyor. Arabistan içinde bulunduğu ekonomik krizi Arakanlı Müslümanların topraklarını ele geçirerek aşmak istiyor.
Myanmar’daki mesele, Müslümanlara yapılan Budist zulmünden çok, Myanmar’ın Batı uşağı yönetimi ile ABD ve İsrail’in maşası Suudi Arabistan’ın danışıklı dövüşüne benziyor.
Genel amaç da Çin’in Myanmar’daki etkisini azaltarak yok etmek ve bu ülkeyi Afganistan, Kuzey Kore, Tayvan ve Myanmar’dan kuşatmak.
Türkiye’nin asıl gündemi Barzani ve onun yasadışı 25 Eylül referandumu olmalıdır.