Aramis Kalay: Fotoğraf hayallerimizi zenginleştiriyor
Fotoğrafçılar röportajlarının ilgi ile okunması çok beğeni görmesi ve mesajlar gelmesi doğrusu beni şaşırtmadı. Çünkü tanıdığım izlediğim zaman zaman yazıp anlattığım Türk fotoğrafçıları önemli işlere imza attılar. Bu ülkenin topografyasını saptadılar, geleceğe bıraktılar. Bir zamanlar, Ara Güler, Ozan Sağdıç, Sami Güner, Şemsi Güner, Sıtkı Fırat, Necmettin Külahçı gibi foto, Nusret Nurdan Eren, Gültekin Çizgen, İbrahim Zaman, Ersin Alok, İzzet Keribar (Herkesi yazamıyorum bağışlayın ben herkesi genişçe anlatacağım izlemeyi sürdürün) gibi fotoğrafçıların fotoğrafları ile bu ülke tanıtıldı. Turizm bakanlığı fotoğrafçılardan küçük paralarla satın aldığı fotoğraflarla broşürler afişler yapardı. Şimdi dijital çağda fotoğrafçılar unutuldu. Her şey dijital alandan sağlanıyor. Bazen de yabancı fotoğrafçılar çağırılıyor. O zaman ben üzülüyorum. Ülkemin fotoğrafçıları onlardan hiç geri kalmaz belki daha da iyi işler çekebilirler.
Aramis Kalay sevdiğim fotoğrafçılardan birisidir. Her alanda çaba verir. Muhabirlik yaptı. Sergiler açtı fotoğraf eğitimi veriyor. Sürekli çalışan bir isim. Paris’te Gölgeler sergisini açtı. Gölgeler sergisi Aramis’in özel bir çalışmasıdır. Bugün onunla konuştum. İşte cevaplar…
- Okuduğun okullar, öğrenci iken neler okudun seni etkileyen kitaplar ve yazarlar oldu mu? Fotoğrafa niçin ve hangi yıl başladın ilk yıllarda neler çekerdin?
İlkokulu Üsküdar Nersesyan Yermonyan, ortaokulu Kadıköy Aramyan Uncuyan’da okudum. Sonra iş hayatı ve mücadele. Liseyi yıllar sonra dışarıdan Üsküdar Halide Edip Adıvar Lisesi’nde tamamladım. 41 yaşında üniversite sınavına girip Marmara Üniversitesi Fransızca Öğretmenliği bölümünü kazandım. Çalışmak zorundaydım. Okul uzun sürmedi ve üniversiteyi yarıda bıraktım. Çocukken doğal olarak çizgi roman en çok da Teks (çünkü o Kızılderilileri severdi) okurdum. Sonra tabii adımdan dolayı Aleksander Dumas'ın Üç Silahşörler’i, Cervantes'in Don Kişot, Tolstoy, Victor Hugo, Savaş ve Barış, Sefiller, Notre Damın Kanburu ve daha nicelerini okudum. Ancak ben bu romanları okurken hep sahneler olarak görüntülerini hayal ettiğimi anımsıyorum.
Okumaya başladığımdan beri, ki o zamanlar en çok Hürriyet okunurdu, haber fotoğraflarını kim çekmiş ona bakar foto muhabirlerinin adlarını ezberledim. Acaba bir gün bir fotoğrafın altında “Fotoğraf: Aramis Kalay” yazacak mı hayali kurardım.
Ortaokula başladığım yıl biriktirdiğim harçlıklarla Negrita diye anımsadığım 6x6 formatlı bir makine aldım. Her şeyi çekmek istiyor ama çok maliyetli olduğundan çekemiyordum. Ne var ki içinde arkadaşlarımın olduğu fotoğraflar çekerdim ki onlara satıp tekrar film, banyo, baskı için param olsun. Bugün dünyanın farklı yerlerine dağılmış arkadaşlarımın çocukluk ve gençlik fotoğrafları varsa sayemdedir. Bir de eski ahşap evleri ve sokakları çekerdim.
- Çok bilinen sergilerin var. Yurt içinde ve yurt dışında açtığın sergilerden söz eder misin?
İlk sergimi Paris'te "Gölgeler" konulu siyah beyaz yapıtlarla açtım. Sergideki 29 fotoğrafın 21 tanesi Fransa Ulusal Kitaplık (Bibliotheque National de France) fotoğraf koleksiyonu için satın alındı. Daha sonra "Gölgeler", "Sahne Sanatları", "Aleni Mahrem/Dudaklar" konulu 12 kişisel sergi açtım. Bu sergiler Paris, İstanbul, Ankara, Adana, Bursa, Aix en Provence (Fransa) Zonguldak, Antalya gibi şehirlerde gerçekleşti.
Son olarak 13. kişisel sergim "Streetwise İstanbul" ise Amerikalı yazar Meghan Nuttall Sayres'in metinleri eşliğinde ABD'nin Spoken şehrinde Saranac Art Project Gallery’de açıldı.
FOTOĞRAFIN ALFABESİ IŞIK
- İFSAK’ta yönetimlerde bulundun fotoğraf eğitimine katkılar sundun halen de devam ediyorsun. Fotoğraf eğitimi konusundaki görüşlerini yazar mısın?
1996'ya kadar İFSAK'ta Yönetim Kurulu yedek, asıl üyelik görevlerinde bulundum. Onur kurulu üyeliği yaptım. Temel Fotoğraf Eğitimi seminerlerinde hem teorik hem pratik "Karanlık Oda" dersleri verdim.
Halen de gerek özel şahıslara gerek küçük guruplara "Fotopratik" üst başlığı ile fotoğraf atölyeleri (workshop) düzenlemeye devam ediyorum. Son dönemde İFSAK'la da atölye projesine başladık. Atölyelerim uygulama ağırlıklıdır.
Fotoğraf benim yaşam biçimim derken 1987’den bugüne hem tanıtım fotoğrafı hem fotoğraf eğitimi hem de fotoğraf sanatı ile iç içe olduğumu belirtmek isterim. Fotoğraf öğrenmenin sonu yok. Ben "Fotoğrafın alfabesi ışık" derim. Bu nedenle çok iyi ekipman, son model makina, lensler vs.den önce ışık bilgimizi geliştirmeliyiz. Fotoğraf ışığa anlam yüklemektir. Bu yüzden ışık, kompozisyon, renk algısı, duygu, bakış açısı, karar anı, bakmak görmek, bilgi, genel kültür gibi birçok donanım bizi bir kare fotoğrafta ele verir. Bilirsin etkileyici bir fotoğraf gören birçok kişi makina ne marka diye sorar. En zoruma giden sorudur. Ben de diyorum ki fotoğrafı bilgi oluşturur. Bu yüzden ben “Fikrimin Fotoğrafı"nı yapmaya çalışıyorum.
- Fotoğrafın ve sanatın ülke tanıtımına katkılarını anlatır mısın?
Sanat bacasız sanayi gibidir. Dünya turizm hareketliliğinin büyük bölümü sanat eserlerini görmek içindir. Müzeler (Louvre diyorsun hemen Paris/Fransa'yı çağrıştırıyor) sanat eserleri sergiledikleri ülkelerine hem tanıtım hem bütçe olarak çok şey katıyor. Ayasofya, Eyfel Kulesi, Sultanahmet camii, Piramitler ya da Pisa Kulesi’ni görmek hayali kuran, planlar yapan milyonlar var dünyada. Peki hiç görmedikleri bir yere gitmek için nasıl hevesleniyorlar? Tabii ki fotoğraflarını gördükleri için. Fotoğraf olmazsa neyi hayal edeceklerini dahi bilmezler.
Bu yüzdendir ki dünyada en çok fotoğrafı çekilenler sanat eserleridir. Bu fotoğrafın hem belge hem estetik gücünden kaynaklanıyor. Bu sanatı iyi temsil edenlerin yetenekleri sayesinde ülke tanıtımı daha da kolaylaşıyor.
Dünyanın belli başlı büyük şehirlerinde Fotoğraf Müzeleri var. Sanat fotoğrafı görmek isteyenler için kutsal yerler. Fotoğraf fuarları (Photokina, Paris Photo gibi) ülkeye turist çekiyor. Fuar dönemlerinde otellerde yer bulunmuyor.
FOTOĞRAFI ÖNCE ÜLKEMİZDE DESTEKLEMELİYİZ
Uluslararası düzeyde fotoğrafımızın tanınması için önce kendi ülkemizde desteklenmemiz gerek. Bunca sıkıntıya rağmen çok değerli fotoğraf sanatçılarımız olduğunu düşündüğümüzde biraz maddi manevi teşvikle fotoğraf sanatımızın ülkemize neler katabileceğini hayal bile edemeyiz.
Ama biz ne yazık ki 82 milyonluk ülkede 16 milyonluk İstanbul'daki "İstanbul Fotoğraf Müzesi’ni” bile yaşatamadık.